G-7 zirvesinin düşündürdükleri

Dünya kamuoyunun dikkatleri bu hafta sonu Fransa’nın Biarritz kentinde yapılan G-7 Zirvesi üzerindeydi.

Haberin Devamı

Geçen sene G-7 Zirvesi Kanada’da yapılmış, Kanada Zirvesi ABD ile diğer üye ülkeler arasındaki görüş ayrılıklarını açıkça ortaya çıkartmıştı. ABD Başkanı Trump Zirveden erken ayrılmış, ABD Zirve sonucu yayınlanması geleneksel olan sonuç bildirisini bile imzalamamıştı. Bu seneki Zirve’nin daha “olaysız” geçtiğini; Başkan Trump’ın daha “diplomatça” davrandığını söylemek mümkün.

G-7, Dünya’nın gelişmiş 7 ülkesini (ABD, Kanada, Japonya, Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere) bir araya getiren bir kuruluş. G-7 Zirveleri her yıl dönem başkanlığını yürüten ülkede toplanıyor. Bu yıl G-7 dönem başkanı Fransa ve G-7 başkanlığını da Fransa Cumhurbaşkanı Macron yürütüyor.

G-7 ülkeleri arasındaki görüş ayrılıklarının Trump ABD’de iktidara geldiğinden beri çok daha fazla açığa çıktığı izleniyor. Hemen hemen her konuda ABD ile G-7’nin diğer üyeleri arasında görüş ayrılıkları var. Ama G-7 içindeki çatlamalar sadece ABD ile diğer ülkeler arasında değil. İngiltere ve İtalya gibi ülkelerin de diğer G-7 üyesi ülkelerle sorunları büyüyor.

Haberin Devamı

G-7, 1975 yılından beri toplanıyor. G-7 ülkeleri Dünya ekonomisinin % 58’ını oluşturuyor. Avrupa Birliği de G-7’nin üyesi ve G-7 toplantılarına katılıyor; G-7 toplantıları G-7+1 (üye ülkeler ve AB) formatında yapılıyor. Rusya da 1997-2014 yılları arasında G-7 toplantılarına devamlı davet edilmiş. Rusya’nın katılımıyla yapılan toplantılara G-8 adı verilmişti.

Rusya 2014 yılından beri G-7 toplantılarına davet edilmiyor; G-8 toplantıları yapılmıyor. Bunun sebebi Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna politikası. Almanya ve Fransa, Ukrayna politikası değişmeden, Rusya’nın G-7 toplantılarına tekrar davet edilmesine karşı çıkıyor.

Başkan Trump ise, Rusya’nın G-7 toplantılarına yeniden davet edilmesini, G-8 toplantılarının yeniden başlamasını istiyor; bu konu da ısrarcı oluyor. Rusya’nın daveti konusu Vaşington ile diğer G-7 liderleri arasında büyüyerek süren bir sorun haline dönmüş vaziyette.

Ama ABD ile diğer G-7 üyeleri arasındaki tek sorunlu konu Rusya (G-8) değil. Başkan Trump’ın İran politikası G-7 üyesi diğer ülkelerin başkentlerinde onaylanmıyor; Vaşington ile Berlin ve Paris’in İran konusundaki yaklaşımları birbirinden çok farklı.

Haberin Devamı

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un İran Dışişleri Bakanı Zarif’i G-7 Zirvesi sırasında “sürpriz bir şekilde” Biarritz kentine davet etmesi Dünya’da ilgi ile karşılandı. Macron’un Başkan Trump ile İran Cumhurbaşkanı Ruhani’yi bir araya getirecek bir zemini hazırlamaya çalıştığı ortaya çıkıyor. Eğer gerçekleşirse Trump-Ruhani görüşmesi için iyi bir fırsatın BM Genel Kurulunun Eylül-Ekim aylarında yapacağı yıllık geleneksel toplantı sırasında ortaya çıkabileceğine işaret ediliyor.

Cumhurbaşkanı Macron’un ilk önce Zarif’i davet için G-7’nin kendisine yetki verdiğini söylemesi, daha sonra geri adım atarak İran Dışişleri Bakanının G-7 kapsamında değil, Fransa tarafından ikili olarak Biarritz’e davet edildiğini belirtmesi ilgi çekici ve ABD ile Fransa arasında (İran konusunda) görüş ayrılıklarının hala “derin” olduğunu ortaya koyuyor.

Haberin Devamı

ABD ile Avrupa Ülkelerinin İran konusunda amaçları benzer olsa da İran’a yaklaşımları büyük farklılık göstermektedir. Hem ABD hem Avrupa İran’ın nükleer bir güç olmasını istememekle beraber, bunun nasıl sağlanacağı konusunda çok farklı politikalar izlemektedir. Avrupa ülkelerine göre ABD’nin İran Nükleer Anlaşması’ndan çekilmesi ciddi bir hata olmuştur.

İran Dışişleri Bakanı Biarritz’de sadece Fransız yetkililerle görüşmüş; İran ile ABD arasında bir temas meydana gelmemiştir. İran, siyasi ve ekonomik yaptırımlar devam ettiği süre, ABD ile görüşmeyi reddetmekte; Nükleer Anlaşmanın yeniden müzakere edilmesine de karşı çıkmaktadır. Trump Yönetimi ise İran Nükleer Anlaşması’nın yetersiz olduğunu, İran’la yeni ve daha kapsamlı bir anlaşma yapılmasının zorunlu olduğunu savunmaktadır. Fransa’nın şimdi ABD-İran görüşmesini sağlayabilmek için “orta bir yol” bulmaya gayret gösterdiği ortaya çıkıyor.

Haberin Devamı

ABD’nin İran’a karşı uyguladığı ve diğer ülkeleri de uygulamaya zorladığı siyasi ve ekonomik yaptırımlar İran üzerinde “yıkıcı” etkilerini göstermektedir. Zamanın kendi aleyhine işlediğini gören İran, Nükleer Anlaşma ile girdiği (uranyum zenginleştirmeme konusundaki) taahhütlerden geri adım atmaya devam etmekte, Avrupa üzerinde baskı kurarak, Avrupa ülkelerini Nükleer Anlaşmayı “kurtarmak” için harekete geçirmeye zorlamaya çalışmaktadır.

Avrupa ülkeleri üzerindeki İran yaptırımlarına uymaları konusundaki ABD baskısı da sürmekte; Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ABD ile İran’ı görüştürerek bir yandan bu baskılardan kurtulmaya, diğer yanda İran’ın nükleer silah üretmesini önlemeye çalışmaktadır.

Haberin Devamı

ABD-Avrupa ülkeleri-İran arasında süren üçlü diplomatik gelişmeler devam ederken, Orta Doğu’da sahada gerginlik ve çatışma yayılma eğilimi göstermekte; bir yandan Hürmüz Boğazı’nda tansiyon artarken, diğer yandan İsrail ile İran arasındaki çatışma Suriye, Irak ve Lübnan’da yayılmaya başlamış gözükmektedir.

İsrail, Suriye ve Irak’ta İran ve İran yanlısı grupları hedef alırken, son olarak Beyrut’ta İran yanlısı Hizbullah örgütüne ait binalara insansız hava araçlarıyla saldırmıştır. Suriye ile birlikte Irak ve Lübnan’ın İsrail ile İran’ın çatışma alanı haline gelmesi önümüzdeki günlerde bölgedeki gerginliklerin daha da artacağının işaretidir.

G-7 Fransa Zirvesi’nde ABD-Çin ticaret savaşları da masada yer almıştır. Çin’in büyüyen ekonomik, siyasi ve askeri gücünün tüm G-7 ülkeleri başkentlerinde “endişe” ile izlendiği muhakkaktır. Ama burada (Çin konusunda) da Trump Yönetimi ile G-7’nin Avrupalı üyeleri arasında “politika” ve “yaklaşım” farklılıkları açık bir şekilde görülmektedir.

Trump Yönetimi, Çin’in tarifeler ve kotalar (ticari engeller) getirilerek yola sokulabileceğine inanmakta; Avrupa ülkeleri ise ticaret savaşlarına yol açan davranışları onaylamamakta, serbest ticaretin engellenmesi halinde tüm ülkelerin (ve Dünya ekonomisinin) bu durumdan olumsuz şekilde etkileneceğini savunmaktadır.

Rusya ve İran yanında Çin’le nasıl “baş edileceği”; Batı’nın Rusya ve Çin karşısındaki “üstünlüğünün” nasıl korunacağı konusunda Kuzey Atlantik Bölgesinde ortaya çıkan “anlaşmazlık” büyüme eğilimi göstermekte; Batı ( Rusya, İran ve Çin’e karşı) bir “bütün” halinde hareket edememektedir. Bunda Batı içindeki anlaşmazlıkların da önemli bir rol oynadığını kabul etmek gerekmektedir.

G-7 Zirvesi marjında Başkan Trump, (İngiltere Başbakanı olduktan sonra) Boris Johnson’la ilk kez bir araya gelmiş ve yüz yüze görüşmüştür. Başkan Trump ve ekibinin İngiltere’nin AB’den ayrılmasını destekledikleri bilinmektedir. Başkan Trump, Brexit’i gerçekleştiremediği için eski Başbakan Theresa May’ı çeşitli kereler eleştirmiş, Brexit’in “gecikmesinden” duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir.

Trump-Johnson görüşmesini AB karşısında yeniden bir ABD-İngiltere ittifakının kurulmakta olduğunun işareti olarak yorumlayanların sayısı oldukça fazladır. Bu görüşmede ABD-İngiltere Serbest Ticaret Anlaşması’nın masada olduğu anlaşılmaktadır. Görüşmede Trump’ın Başbakan Johnson’u Ekim ayı sonunda anlaşmasız (sert) bir Brexit konusunda teşvik ettiğini düşünmek mümkündür.

İngiltere’nin AB’den ayrılmasının hem Avrupa hem de Dünya’daki dengeleri büyük ölçüde değiştireceği beklentisi bulunmaktadır. Türkiye dahil bütün ülkelerin Ekim ayı sonunda (gerçekleşirse) Brexit’in doğuracağı sonuçları yakından izlemesi gerekmektedir.

Ankara’nın kısa, orta ve uzun vadede dikkate alması gereken husus, Berlin-Paris ikilisinin Türkiye’ye (kendi çıkarları doğrultusunda) oluşturmaya çalıştıkları Avrupa’da (AB’de) yer vermeye niyetlerinin olmadığı gerçeğidir. Berlin ve Paris’in, Türkiye’yi bırakın ortak, rakip hatta hasım olarak gördükleri yönündeki işaretler ortadadır. Bu çerçevede Türkiye’nin yeni oluşumları dikkatle izlemesi ve gelişmelerin dışında kalmayacak politikaları oluşturması önem kazanmaktadır.

G-7 Zirvesi sırasında İklim Değişikliği ve Küresel Isınma sorunu da (yine) masada olmuş; üye ülkeler arasında anlaşmazlık konusu olmaya devam etmiştir. Brezilya’da Amazon Ormanları’nda devam eden yangınlar Dünya kamuoyunun dikkatlerini bir kez daha konu üzerine çevrilmesine neden olmaktadır.

Başkan Trump’ın 2017 yılı Haziran ayında ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çekmesinden sonra, ABD ile diğer G-7 üyesi ülkeler arasında İklim Değişikliği ve Küresel Isınma konusunda görüş ayrılıkları büyümektedir. Batılı ülkeler Başkan Trump’ın, 2020’de yeniden seçilmesi halinde, Küresel Isınma konusunda gösterilen uluslararası işbirliğine ciddi zarar verebileceğinin bilinci içindedir.

Her ne kadar Başkan Trump, ABD’yi Paris İklim Anlaşmasından çektiyse de, bu çekilmenin sonuçlarının yürürlüğe girme tarihi (Anlaşmaya göre) 2020 Kasım ayı başıdır. O tarihe kadar ABD Anlaşmayanın hükümlerine uymak zorundadır. Beklenti, yeniden seçilmesi halinde Başkan Trump’ın atmosfere karbondioksit gazı salınımı konusundaki (Anlaşmadan doğan) taahhütlerini tamamen devre dışı bırakacağı yönündedir.

Amazon Yağmur Ormanları’nda halen devam eden yangınlar çevreciler tarafından “felaket” olarak nitelendirilmektedir. Yapılan yorumlar yangınların büyük kısmının kasti olarak ve ormanları yok ederek, insan yerleşimi ve tarım için saha açmak amacıyla çıkarıldığı yönündedir. Bu yılın Ocak-Ağustos ayını kapsayan 7 aya yakın bölümünde Amazon bölgesinde 73 bin Orman yangını çıkması bu görüşe doğruluk kazandırmaktadır.

Amazon Yağmur Ormanları Dünya oksijen ihtiyacının büyük bölümünü (% 20’sini) karşılamakta; Dünya atmosferindeki dengeyi sağlamaktadır. Uzmanlar son 50 yıl içinde Amazon Ormanlarının %20’sının yok olduğunu bildirmekte; yangınların ve Orman kaybının Brezilya’da sağcı ve popülist görüşleriyle tanınan, (Amazon

Ormanlarının Brezilya’nın ekonomik kalkınmasının önünde engel olduğu yönündeki görüşleriyle tanınan) Jair Bolsonamo’nun Başkanlığa seçilmesinden sonra hızlı bir şekilde arttığına işaret etmektedir.

Amazon bölgesi Güney Amerika kıtasında 9 ülkenin topraklarının bir bölümünü kapsayan 7,4 milyon km2 genişliğinde çok büyük bir alana yayılmıştır. Orman yangınları atmosfere karbondioksit salınımını hızlandırmakta, oksijen kaynağını ortadan kaldırmakta, bölgede bulunan doğal yaşam gibi yerel kabileleri de tehlikeye düşürmektedir.

Konunun uzmanları son yangınlardan kısmen de olsa Brezilya Cumhurbaşkanı Bolsonamo’yu sorumlu tutmakta; yangınları söndürmekte yavaş davranan Bolsonamo üzerindeki uluslararası baskı artmaktadır. G-7 Zirvesi sırasında Zirve’ye katılan liderlerin dikkatleri Brezilya’ya dönmüş, “Gezegenimizin ciğerleri yanıyor” şeklinde attığı twitle dikkat çeken Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Bolsonama’yu sert sözlerle eleştirmiş, yalancılıkla suçlamış; Brezilya’dan aynı sertlikte yanıtlar gelmesi gecikmemiştir.

Amazon Orman yangınları konusunda bile tüm G-7 ülkeleri arasında tam bir görüş birliği olduğunu söylemek zordur. Başkan Trump, G-7 Zirvesinin “İklim Değişikliği” sorunlarının görüşüldüğü son oturumuna bile katılmamıştır. G-7 ülkelerinin büyük çoğunluğu Brezilya üzerinde Orman yangınlarının söndürülmesi konusunda baskı kurmaya istekli gözükmekte, Brezilya’nın uluslararası yardım kabul etmesini istemektedir. Ama Brezilya Cumhurbaşkanı yalnız kalmamıştır; Bolsonamo’nun ABD Başkanı Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu gibi yakın, kendisini destekleyen “dostları” bulunmaktadır.

Bu yılki G-7 Zirvesinin daha “sakin” geçmesine karşılık, Fransa’nın Zirve sonunda uzun bir “sonuç bildirisi” yayınlamak yerine kısa bir açıklama ile yetinmesi dikkat çekicidir. Geçen sene La Mabaic (Kanada) ve bu sene Biarritz (Fransa)’da yapılan G-7 Zirveleri Batı Dünyasının en güçlü ülkeleri arasındaki görüş ayrılıklarını, farklılıkları ve bölünmeleri gözler önüne sermiştir. Önümüzdeki (2020 yılı) G-7 Zirvesi’nin ABD’de, Trump başkanlığında yapılacak olması, “ilgiyi” şimdiden bu toplantı üzerine çekmiş gibi gözükmektedir.

Yazarın Tüm Yazıları