Nurettin Lüleci

Felç geçirenlerde ağrılar

11 Kasım 2020
İnme sonrası yaşanan ağrılar hayatı çekilmez hale getirebilmektedir. Bunlara santral inme sendromu denilmektedir. Beyinde hasar gören bölgelerin vücutta yansıdığı alanlarda ağrı ve duyu bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Dünyada felç geçiren 50 milyondan fazla insanlardan yarısı sakatlıklarla mücadele etmek zorunda kalmaktadır.

Felç geçiren hastaların büyük bir kısmında adalelerde şiddetli kramplar, omuz ağrıları, kalıcı baş ağrıları ve kas iskelet sistemlerinde ortaya çıkan fonksiyon bozukluklar oluşmakta, yanma, ağrı ve duyu kusurları ile baş etmenin yollarını aramaktadırlar. Ortaya çıkan bu karmaşık sorunlarla baş etmek her zaman kolay olmamaktadır. Felç geçirenlerin çoğunun yaşlı nüfusa ait olması beraberinde bu hastalarda bulunan kalp rahatsızlıkları, tansiyon ve diyabet türü yandaş sorunlar ve de bizzat yaşlılık durumu tedavide bazı zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bir kere bu yaşlarda ilaçları tolere etmek güçlük oluşturan konuların başında gelmektedir.

Santral ağrı sorununun beyinde ne gibi değişiklikler yaparak klinik sıkıntı oluşturduğu hakkında net bilgilere sahip değiliz. Zedelenmiş, hatalı duyusal yolların aşırı uyarımı, bu uyarımların merkezde baskılanması, engellenmesi gibi aksaklıklar oluşmaktadır. Felç geçirenlerde en sık orta veya şiddetli fakat sürekli rahatsız edici ağrılar ön planda olup bunun nedeni olarak beyinde hasar görmüş alanlar suçlanmaktadır.

Diğer yandan dokunma, sıcaklık, soğuk ve diğer uyaranlar gibi vücuttan gelen normal ağrı mesajları beyinde yanlış yorumlanmaktadır. Hafif uyarılar bile bu yanlış algılama ve yorumlamaya bağlı olarak ciltte ağrı ve yanma hissi oluşturmaktadır.

Tedavi yaklaşımları

Nöropatik ağrı, santral inme sonrası ağrı felç geçirenlerin %63'ünde ilk ay içinde gelişmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Yeni Zelanda'da yapılan ilaç tedavilerinde enteresan bilgiler ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmaya göre, inme sonrası ağrı; insan vücudunda on iki farklı ağrı alanı belirlenmiş, ağrıyı tedavi etmek için sekiz farklı ilaç sınıfı kullanılmış ve 29 farklı ağrı kesici ilaç reçete edilmiştir. Yani komplike ve uzmanlık gerektiren bir ağrı modeli ile karşı karşıya olduğumuz açıktır. İlaç olarak morfin benzeri ilaçlar, antidepresanlar ve kasılmaları önleyici antikonvulsan ilaçlar faydalı olmaktadır. Ancak bu tür ilaçlar yaşlı insanlarda çok dikkatli kullanılmalıdır. Bu hastalarda ağrının diğer bir özelliği, gevşeme ile hafiflemesi, duygusal ve fiziksel stres ile daha da kötüleşmesidir.

İlaçların yetersiz olduğu durumlarda girişimsel ağrı tedavi yöntemleri, sinir blokları hastanın konforu açısından önemlidir. Ek bir bilgi vermekte yarar var; Bazı inme vakalarında 6 ay içerisinde uygulanacak kök hücre tedavilerinin bizzat hastalığı tedavi etme ya da ağrı gelişme riskini ekarte etme açısından yararları olduğu yeni yeni tıp literatüründe yer almaktadır.

Yazının Devamını Oku

Adım adım ilerliyor... Diyabetik ayak nedir, kimlerde görülür?

10 Kasım 2020
Kan şekeri uzun süre yüksek seyreden diyabet hastalarında bazı ayak sorunları ortaya çıkar. Özellikle akşamları ayaklarında yanma, karıncalanma gibi belirtilerle kendini gösteren sinir aşınmaları, nöropati ve ayak damarlarındaki bozulmalara bağlı yaralar oluşur. Bu şikayet ve belirtiler kontrol altına alınamazsa ciddi sağlık sorunları baş gösterebilir.

Diyabet hastalarında ‘periferik nöropati’ dediğimiz olay önceleri ayaklarda yanma daha sonra karıncalanma, uyuşmalar ve çivi üzerine bile basılsa hissetmeme gibi sinirsel duyu bozuklukları ortaya çıkar. Dar ayakkabılar bu hastalar için sorun teşkil eder. Ayaklarındaki oluşan enfeksiyon, tahriş, kesik, çizik ve ağrı gibi birçok sorunu fark edemezler. EMG denilen bir sinir testinin yapılması problemin varlığı hakkında bize sağlam kanıtlar sunar.

Diyabet hastalarında damarlardaki aşınmalara bağlı ayaklarda bazı dolaşım sıkıntıları baş göstermeye başlar. Bu hastalar ayak bakımlarına özen göstermelidir. Tırnak keserken bile çok dikkatli olunmalı, çevre dokulara zarar vermekten kaçınılmalıdır. Bozulan damar içinde yağ tıkaçlarının oluşumu kolaylaşır. Ayaklarımıza kan akışı azalır. Önemsenmeyen küçük yaralar zamanla derin ve tedavisi güç yaralara dönüşmektedir. Şeker hastalarının yaralarının bir türlü iyileşmemesi yüksek kan şekerine bağlıdır. Bir kez yara oluştuğunda hemen tedbirlerinin alınması gerekir. Süreç çizik, yara, derin ülser ve kangren boyutuna giderek ayakların kesilmesine kadar ilerleyebilir.

Diyabet, hatalı veya yetersiz insülin üretimine veya insüline karşı direnç oluşmasına neden olan bir hastalıktır. İnsülin ise pankreasımızın salgıladığı bir hormon olup, kan şekerinin hücrelerin içine sokarak dengelenmesine yardımcı olur. İnsülin mekanizması bozulduğunda kanda şeker artmaya başlar ve sağlık sorunlarına neden olur. Kandaki uzun süreli yüksek şeker seviyeleri, ayaklar dahil vücudun birçok bölgesine zarar verebilir.

Amerika’da ayağı kesilen hastaların yarısından fazlası diyabet nedeniyledir. Bu durum göz önüne alındığında ayaklarda oluşacak yaralar asla ihmale gelmez. Ayak enfeksiyonları diyabet hastalarında acilen tedavi edilmelidir.

Özellikle ayaktaki cilt rengindeki değişiklikler, ayak veya ayak bileğinde şişme, ayaklarda sıcaklık değişiklikleri, ayaklarda kalıcı yaralar, ayaklarda veya ayak bileklerinde ağrı veya karıncalanma, ayak tırnaklarının batması, ayak mantarı veya diğer mantar enfeksiyonları, topuklarda kuru, çatlamış cilt enfeksiyon belirtileri olduğunda kişiler doktor kontrolüne girmelidirler.

Yazının Devamını Oku

Yeni nesil boyun ağrıları

3 Kasım 2020
Şimdilerde Z kuşağı olarak adlandırılan genel olarak 1990’lardan sonra doğan nesilden bahsediliyor. Milenyum kuşağı da denilen bu kuşağın kendine has özellikleri eğilimleri ve davranışları var. Bu kuşağın ortak özelliklerinden birisi bu bireylerin internetle, teknolojiyle büyümeleridir. Boyutu küçük ya da büyük fark etmez bu çocuklar ekran çocuklarıdır. Biz bu kuşağın tarz ve eğilimlerini nelerden hoşlandıklarını, nasıl iletişim kurduklarını falan irdelemeyeceğiz.

Z kuşağının daha çabuk strese giren, çevresi ile ilişkileri sınırlı, tatmin duyguları azalmış, maceracı oldukları yaygın olarak ifade edilmektedir. Hızlı, analitik düşünen, apolitize ve özgür bireyler olmaları öne çıkan özelliklerinden.

Belirttiğimiz gibi ekran çocukları olan bu kuşağın herhalde cep telefonu olmayan bireyi yoktur. Günün hemen yarısını telefon ya da ekran başında geçirirler. Cep telefonu üzerinde duralım. Maalesef bu cihaz, çağımızın hastalığı olup birçok sağlık sorununa neden olmaktadır. Biz öncelikle ağrılar üzerinde duracağız ama telefonların, izole toplumdan uzak bireyler oluşturması, radyasyona maruziyet, belirli pozisyonlarda saatlerce kalarak oluşan fiziki zorlanma ve anatomik değişiklikler ve bunların yaşam kalitemize etkileri ele alınması gereken durumlardır.

Telefon kullanan insanlar bilindiği gibi telefonu ellerinde tutmakta ve boyunları sürekli olarak aşağıya doğru eğilmektedir. Kimse cep telefonunu göz hizasına kadar kaldırmıyor zaten pratik değil sürekli yaklaşık 45 derece aşağıda tutuyor. Zarar bunun neresinde derseniz. Normalde dik durulduğunda boyun sinirlerine adalelerine 5 kiloluk bir yük binerken telefon kullanma esnasında aşağıya bakmaktan dolayı bu yük 25-30 kiloya çıkıyor. Kemik kas ve sinirlerin ne kadar baskı altında olduğunu sanırım tahmin ediyorsunuz. Bu kötü pozisyonun getirisi “tekno boyun” denilen çağımız hastalığıdır.

Neler oluyor? Kamburluk, skolyoz, boyun tutulmaları, baş ağrıları, boyun fıtıkları gibi sizin sayıyı artırabileceğiniz birçok sıkıntı.

Bizler hekim olarak boyun fıtıklarını 25 yaşlarından sonra daha sık görürdük. Şimdilerde 10 yaşından sonra boyun tutulmaları, baş ve sırt ağrıları oluşmaya başladı. Yani 15 yaşındaki gençlerde boyun fıtığı ile daha sık karşılaşır olduk. Maalesef tüm uyarılarımıza rağmen bu cep telefonları sadece Z kuşağında değil tüm yaşlarda çok farklı sorunlara neden olacak gibi durmaktadır. Bu zamane cihazları için ağrılar hayatınızı ve cebinizi yakmadan önce tedbir alın derim.  Böyle devam ederseniz paranızı ve zamanınızı harcamak zorunda kalırsınız.

Yazının Devamını Oku

COVID-19 ve ağrılar

21 Ekim 2020
COVID-19, pnömoni oluşturarak korku salan ölümcül yönünü bize hissettirmektedir. Covid hiç belirti vermeden geçirilebildiği gibi pnömoni ve ölümle sonuçlanan durumlar şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir ki bu bulgulara ‘extrapulmoner’ yani akciğer dışı belirtiler demekteyiz.

Covid-19’da en sık görülen belirtiler: Ateş, kuru öksürük, yorgunluk ve nefes darlığıdır. Covid -19 belirtileri sadece bunlarla sınırlı olmayıp diğer klinik belirtiler olarak tanımlayacağımız durumların da ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunlar; boğaz ağrısı, baş ağrısı, miyalji (kas ağrıları) veya artralji (eklem ağrıları), titreme, bulantı, kusma, burun tıkanıklığı, koku ve tat alma bozukluğu, ishal, kan kusma ve gözlerde kızarma (konjonktival belirtiler) şeklindedir. Vücudumuz organlarında kalp, böbrek, karaciğer, bağırsaklar, damar sitemleri, kan ve beyinde hasar ve yetmezliklerin oluşması söz konusudur.

Bir ağrı uzmanı olarak dikkat çekmek istediğimiz konu pandemiye neden olan bu hastalıkta çok yaygın ağrıların oluşabileceği konusunda insanları uyarmaktır.

Covid-19 sinir sistemimizde hasar oluşturabilir

Koronavirüsler, santral sinir sistemimize kan yoluyla girip, menenjit, beyin apsesi gibi ölümle sonuçlanan sıkıntılara yol açabilmektedir. Hadise viral olduğu için önceden tanı koymak güç olabilir ya da tanısı gözden kaçabilmektedir. Zihinsel fonksiyonlardaki değişiklikler, anormal konuşma ve davranışlar, yürüme ve hareket bozuklukları, kısmi felçler ya da belirli kol, bacak ve yüz nahiyesinde karıncalanma hisleri görüldüğünde beyinde virüsün yerleşmeye ya da hasar oluşturmaya başladığı hususunda dikkatli olmamız gereken belirtiler olabileceği akılda tutulmalıdır.

Covid-19 ağrıya yol açar mı?

Covid sadece bel ağrısı, eklem ağrıları ya da kırgınlığa neden olan kas ağrıları olarak da belirti verebilmektedir. Beli ağrıyan bunun yanında bazı bulguları olan hastalarımızın, test yaptırdıklarında covid pozitif çıktığına şahit olmaktayız. Çok düşük oranda olsa da böyle vakalarla karşılaşmamız vücudumuzdaki herhangi ağrılı bir durumda daha dikkatli olmamıza neden olmaktadır. Belim, eklemlerim ağrıyor diyenleri sadece bel boyun fıtığı, eklem bozulmaları ya da diğer ağrılar gibi ele almayıp Covid-19 olabileceklerini düşünerek sorgulamamızı ona göre yapmamız gerekmektedir. Covid-19 nasıl sadece basit bir koku veya tat alma bozukluğu ile seyredebiliyorsa sadece bel ağrısı ile de seyredebilmektedir. Bizi belim ağrıyor şikayetiyle arayıp randevu almak isteyen hastalarımızı önce corona açısından küçük bir sorgulama tutuyoruz. Şüpheli durumu olup bize muayene için gelmek isteyenlere de corona için test yaptırması önerimizi belirtmekteyiz. Özel muayene kabullerinde sosyal mesafe, maske ve hijyen dışında hastaların mutlaka ateşine bakılması gerekmektedir.

Pandemi ortamında kronik ağrı sorunları

Pandemi öncesi dönemde herhangi bir nedenden dolayı kronik ağrı problemi olanlarda depresyon ve endişelerinin daha derinleştiğini ve ağrılarının daha dayanılmaz hal aldığını gösteren birçok kanıtımız bulunmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Bel ağrısı için ameliyat gerekli mi?

15 Ekim 2020
Bel ağrısı dünyada milyonlarca insanın rahatsızlık duyduğu yaygın bir problemdir. Bel ağrısının birçok nedeni olmakla birlikte bunlar tedavi edilebilir sorunlardır.

En sık bel ağrısı nedenleri; diskojenik ağrı, belde artroz (kireçlenme), bel fıtığı ve anormal zorlanmalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Olayın netleşmesi için MR çekilmesi ve gerektiğinde EMG dediğimiz sinirlere hasar verilip verilmediğinin gösterilmesi bunun yanında tanısal testlere müracaat edilmesi önemlidir.

Diskojenik ağrı

Omurgalarımızın arasında amortisör görevi gören disklerimizin çeşitli nedenlere bağlı olarak suyunu kaybetmesi sonucu (proteoglikan yapısının bozulması), o disklerimizden kaynaklanan ağrılar için kullandığımız bir terimdir. Normalde insanların disklerinde damar ve sinir bulunmamaktadır. Ancak disklerde hasar oluşması durumunda vücudumuz bu hasarlı bölgeyi tamir etmek için diskin içersine damar ve sinir göndermektedir. Burada olmaması gerek sinirler diskin içersindeki ağrının kaynağını oluşturur. Vücudumuzun yıpranmasına bağlı olarak 60’lı yaşlardan sonra mutlaka oluşabilecek olan bu anatomik hasar, yaşamımızın aktif, genç döneminde bizi ağrılarla karşı karşıya bırakabilir. En başlıca belirtisi çok oturmakla, çok ayakta kalmakla ve ağır kaldırmakla belimizde ağrı oluşmasıdır. Bu rahatsızlığın başlangıç dönemlerinde en belirgin bulgu oturduktan sonra ayağa kalmak için hareket edildiğinde belde dürtülme ve acı hissidir.

Siyatik

Bel fıtığı olan hastalarda oluşan kliniktir. Halk arasında bu terim çok sık kullanılmaktadır. Siyatik, bel bölgesinde omurlarımız arasında yastık görevi yapan disklerimizin herhangi bir nedenden dolayı baloncuk veya başka şekilde ayaklara giden sinir kökleri üzerine doğru kayması sonucu mekanik bası ya da kimyasal irritasyon oluşturması sonucu bel ve bacaklarda şiddetli ağrılara, uyuşmalara, karıncalanmalara neden olan klinik bir tablodur. Tedavide amaç siniri rahatsız eden durumun ortadan kaldırılmasıdır.

Belde kireçlenme

Beldeki omurlarımızı arkadan birbirine bağlayan kelepçelerin (FASET) artrozu yani kireçlenmesi olayıdır. Şikayet olarak belde kilitlenme, ani batan sırt ağrıları, gece yatakta dönerken ağrı olması ve sabah kalkınca belini doğrultamama şeklinde karşımıza çıkar. Önemli özelliği hareket ettikçe ağrının azalmasıdır.

Belimiz ilk kez ağrıdığında ne yapmalıyız?

Yazının Devamını Oku

Kök hücre kaynaklarından materyal alma ve hastaya verilişi

13 Aralık 2019
Kök hücre tedavisi birçok hastalığın tedavisinde uygulanabilmektedir ve bu sebeple birçok hastaya da ümit olmaktadır. Peki bu süreç nasıl işler? Algoloji ve Ağrı Uzmanı Prof. Dr. Nurettin Lüleci, kök hücre tedavisi sürecini anlattı.

YAĞ DOKUSUN NASIL ALINIR?

Her hastanın yağ dokusunu lokal anestezi gerektiren mini bir liposakşın tekniği kullanarak toplanır. Hastaya bağlı olarak, doktor gerekli adipoz doku toplanması için küçük giriş kesikleri yapmak için en uygun yeri belirleyecektir.

Tipik olarak, göbek çevresi en uygun yerdir. Gerek görüldüğünde yan taraflar ve basen bölgelerinden de yağ toplanabilir. İşlem genellikle 40 dakika ila bir saat arasında sürer. Ağrı olmaması ve yağ dokusunun kolayca çekilmesi için lokal anestezi uygulamasından sonra özel bir solüsyonla yağ alınacak bölge şişirilir 15-20 dakika sonra ağrısız bir şekilde yağlar alınmaya başlanır. İşlem ağrısızdır. İhtiyacı olanlara ağrı kesici ilaç verilebilir, ancak çoğu hastaya ilaç vermek gerekmez.

KEMİK İLİĞİ NASIL ALINIR?

Hastanın ihtiyaçlarına ve gereken tedaviye bağlı olarak, hastanın kemik iliği toplanabilir. Kemik iliği kök hücreleri, kalça kemiğinin arka kısmı ya da yan kısımlarında yerleştirilen şırıngalar kullanılarak gerçekleştirilir. İşlem, steril koşullarda bazen hafif genel anestezi genellikle de sedasyon altında lokal anestezi uygulanarak gerçekleştirilir. Kemik iliği toplanması tipik olarak yaklaşık 15-20 dakika sürer ve minimal girişimsel bir işlem olup ve daha sonra dikiş gerektirmez. Kemik iliği hücrelerinin fiilen toplanması tipik olarak ayakta tedavi prosedürüdür. Yani günü birlik bir işlem olup hastanede yatmaya gerek yoktur.

KÖK HÜCRELERİN HASTAYA VERİLİŞ YOLLARI

Hastanın rahatsızlığı, fiziksel durumu ve/veya yaşı göz önüne alınarak, aşağıdaki implant yöntemlerinin bir kombinasyonu kullanılarak kök hücreleri implante edilebilir:

İntravenöz (IV)

İntravenöz uygulama, kök hücrelerin vücutta uygulanmasında en güvenli ve en basit yöntemlerden biridir. Anestezi gerekli değildir, ancak hastaya bağlı olarak gerekirse uygulanabilir. Bir IV uygulamasının uygulanması normalde yaklaşık 30 dakika sürer.

İntratekal (omurilik sıvısına)

Genellikle, intratekal uygulama otizm gibi çoğu nörolojik durum için idealdir. Bir lomber ponksiyon ile kök hücreler, lokal anestezi altında alt omurlardan doğrudan omurilik kanalına enjekte edilir ve deneyimli bir anestezi uzmanı tarafından yapılır. Lomber ponksiyonlar nörolojik durumlar için kullanılır, çünkü kök hücreler kan-beyin bariyerinden geçen omurilik sıvısına enjekte edilir. Bu, hücrelerin omuriliğe ve beyne ulaşmasını sağlar. Bu prosedür normalde yaklaşık 30 dakika sürer.

İntranazal aspirasyon

İntratekal ve intranazal yöntemlerin bir kombinasyonu tipik olarak kullanılır ve nörolojik bozukluğu olan hastalar için idealdir. Kök hücreler burun içindeki hücreleri püskürtmek için bir aspiratör memesi kullanarak burun içinden uygulanır. Burun boşluğunun iki ana işlevi vardır; Burun boşlukları içinde, ılık, nemli bir mukozal tabaka ile kaplanmış damardan oldukça zengin ve kıvrımlı geçitleri olan türbinlerdir. Bu yüksek derecede damarlı türbinler, kan dolaşımına hızlı emilimine izin verir, çünkü türbinler içindeki kılcallar, akışkanların kılcal membranlar arasında hızlı bir şekilde kaymasına izin vermek için özel olarak tasarlanmıştır. Ek olarak, koku alma dokuları koku duyusu sinyallerini doğrudan merkezi sinir sistemine iletir. Burundaki mukoza, burun boşluğunun üstün kısmından ve aslında kafatasının cribriform plakası boyunca ve kraniyal (kafa)boşluğunun içine uzanır, bu nedenle, nörolojik rahatsızlığı olan hastalar için hücrelerin onarılmasında yardımcı olduğuna inanılan kan beyin bariyerini geçerek hücrelerin beyne ulaşmasını sağlar.

Eklem içi (eklem içine)

Eklem içi enjeksiyonlar, artrit hastaları ve bağ ve tendonları tamir etmek isteyenler için yaygın olarak kullanılır. Kök hücreler deneyimli uzman bir doktor tarafından doğrudan etkilenen eklem içine enjekte edilir ve anestezi gerektirmeyen güvenli bir işlemdir.

Kas İçi ve/veya Lokalize Enjeksiyonlar

Kök hücreler doğrudan hastalığın bulunduğu bölgedeki kas ve/veya bölgeye enjekte edilir. Örneğin, retinitis pigmentosa gibi göz rahatsızlıkları olan hastalar gözünün arkasındaki bölgeye hedeflenen bir enjeksiyon olan bir retrobulbar (göz çukuru) enjeksiyonu kullanarak gözlerinin arkasında lokalize bir enjeksiyon alacaktır. Bu özel enjeksiyonun deneyimli bir göz doktoru tarafından yapılması gerekir.

Her hastanın yağ dokusunu lokal anestezi gerektiren mini bir liposakşın tekniği kullanarak toplanır. Hastaya bağlı olarak, doktor gerekli adipoz doku toplanması için küçük giriş kesikleri yapmak için en uygun yeri belirleyecektir.

Tipik olarak, göbek çevresi en uygun yerdir. Gerek görüldüğünde yan taraflar ve basen bölgelerinden de yağ toplanabilir. İşlem genellikle 40 dakika ila bir saat arasında sürer. Ağrı olmaması ve yağ dokusunun kolayca çekilmesi için lokal anestezi uygulamasından sonra özel bir solüsyonla yağ alınacak bölge şişirilir 15-20 dakika sonra ağrısız bir şekilde yağlar alınmaya başlanır. İşlem ağrısızdır. İhtiyacı olanlara ağrı kesici ilaç verilebilir, ancak çoğu hastaya ilaç vermek gerekmez.

Hastanın ihtiyaçlarına ve gereken tedaviye bağlı olarak, hastanın kemik iliği toplanabilir. Kemik iliği kök hücreleri, kalça kemiğinin arka kısmı ya da yan kısımlarında yerleştirilen şırıngalar kullanılarak gerçekleştirilir. İşlem, steril koşullarda bazen hafif genel anestezi genellikle de sedasyon altında lokal anestezi uygulanarak gerçekleştirilir. Kemik iliği toplanması tipik olarak yaklaşık 15-20 dakika sürer ve minimal girişimsel bir işlem olup ve daha sonra dikiş gerektirmez. Kemik iliği hücrelerinin fiilen toplanması tipik olarak ayakta tedavi prosedürüdür. Yani günü birlik bir işlem olup hastanede yatmaya gerek yoktur.

Hastanın rahatsızlığı, fiziksel durumu ve/veya yaşı göz önüne alınarak, aşağıdaki implant yöntemlerinin bir kombinasyonu kullanılarak kök hücreleri implante edilebilir:

İntravenöz (IV)

İntravenöz uygulama, kök hücrelerin vücutta uygulanmasında en güvenli ve en basit yöntemlerden biridir. Anestezi gerekli değildir, ancak hastaya bağlı olarak gerekirse uygulanabilir. Bir IV uygulamasının uygulanması normalde yaklaşık 30 dakika sürer.

Yazının Devamını Oku

Hacamat nedir? Hacamat nasıl uygulanır?

1 Ekim 2019
Islak kupa tedavis i(Wet Cupping ) yani "hacamat", ağrıların azaltılmasına, zayıflamış bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine, kanser tedavisinde tedaviye toleransı kolaylaştırma ve gerek radyoterapi gerekse kemoterapinin olumsuzluklarını azaltmak amacı gözetilerek uygulanmaktadır.

HACAMAT UYGULAMASI SIRASINDA AĞRI HİSSEDİLİR Mİ?

Hacamat; ağrısız, acısız bir uygulama olup, aşırı kan akıtma söz konusu değildir ve uygulamalardan kısa bir süre sonra iz kalmaması gerekir. Medyada görülen hacamat uygulamaları teknik olarak bir çok yanlışı barındırmakta; hatta sağlıksız ortamlarda uygulanmakta, insanımızın hayatı, sağlığı tehlikeye atılmaktadır. Hastalık durumları dışında koruyucu bir tıp yöntemi olarak da tercih edilir.

ABD'DE 2004 YILINDAN BERİ UYGULANIYOR

2004 yılından beri Amerika Teksas Üniversitesindeki Dr. Anderson Kanser Merkezi'nde uygulanan (WetCupping) yani hacamat tedavisi kanser hastalarının ağrılarını dindirme, bağışıklığı artırma, tedaviye toleransı kolaylaştırma ve gerek radyo gerekse kemoterapinin olumsuzluklarını azaltmak amacı ile tamamlayıcı ve alternatif bir tedavi yöntem olarak değerlendiriliyor. Konuya ilişkin bilimsel araştırmalar devam etmekle birlikte; kupa tedavisi, alışılmış kanser tedavilerine ek, tamamlayıcı bir yöntem olduğundan hastalar arasında aromaterapi, yoga ve meditasyondan daha çok tercih edilmektedir. Kupa tedavisi, bu merkezlerdeki kanser tedavilerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Kupa tedavisi deneyimli hekimler tarafından uygulanmalıdır. Aksi halde hastalar birçok sağlık sorunu ile karşı karşıya kalabilir. Hem hekim olmayanların bu tür işlemleri yapması yasal değildir.

HACAMAT UYGULAMASI KANSER HASTALARI İÇİN ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMİ Mİ?

Kanser hastaları, normal klasik tedavi yanında birçok alternatif tedaviden umut beklemektedir. Ülkemizde ilgi alanı kanser tedavisi olan doktorlar kemoterapi, radyoterapi ve onkolojik cerrahi uygulamaları hastalara sunmaktadırlar.

Dünyada ise, artan bir şekilde alternatif ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına yönelim söz konusudur. Son 10 yılda tamamlayıcı tıp uygulamalarına talep yüzde 24'lerden yüzde 60'lara varan oranda artmıştır.

Bu yöntemlerde daha çok kanser değil, onu oluşturan mekanizmalar üzerine yoğunlaşılmaktadır. Bu bağlamda hacamat öne çıkan, insanlarca da talep edilen uygulamalar arasındadır. Milattan önce tatbik edildiğine dair bir çok kanıt vardır. Bu yöntem, son 10 yılda ciddi araştırmalara konu olmakta, gerek Amerika gerekse İngiltere ve Almanya'da wet-cupping therapy (ıslak kupa tedavisi: hacamat) dernekleri kurulup organize olunmaktadır.

HACAMAT TEDAVİSİ KANSERİ TEK BAŞINA TEDAVİ ETMEZ

Maling tümörlerin tedavisinde uygulanan kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerinin ortadan kaldırılmasında ıslak kupa (WetCupping) yani hacamat tedavisinin faydalı olduğu gösterilmiştir. Kupa tedavisi asla kanseri tek başına tedavi etmez, ancak immüniteye katkıları, dokulardaki toksik birikimlerin cilt yolu ile atılması, temizlenmesi hastaların yaşam kalitelerine önemli katkılar sağlar.

Hacamat kanser ağrılarını, hastalığın şiddetine bağlı olarak hafifletir. Özellikle adale ağrıları, baş ağrıları, yogunluk, uykusuzluğa bağlı ağrılar birincil olarak düzelir. Kemoterapi ya da Radyoterapinin etkilediği sinir dokusunun etkilendiği ağrı türlerinde ve nöropatik ağrılarda azalmalar görülür.

Islak kupa tedavisi kanser hastalarına uygulandığında hastalar kendilerini daha iyi hissetmekte, daha hızlı toparlanmakta ve tedaviye daha olumlu yanıt veremektedirler. Bu tür tamamlayıcı tıp yöntemlerinin vucudun kök hücre üretmesini provoke ettiği bilinmektedir. Hacamat tedavisi gören hastalarda nükslerin oluşmasının ciddi derecede azaldığı belirtilmektedir.

RADYOTERAPİ ÖNCESİ VE SONRASINDA DOĞAL SİLAHLARIMIZ

Hacamat; ağrısız, acısız bir uygulama olup, aşırı kan akıtma söz konusu değildir ve uygulamalardan kısa bir süre sonra iz kalmaması gerekir. Medyada görülen hacamat uygulamaları teknik olarak bir çok yanlışı barındırmakta; hatta sağlıksız ortamlarda uygulanmakta, insanımızın hayatı, sağlığı tehlikeye atılmaktadır. Hastalık durumları dışında koruyucu bir tıp yöntemi olarak da tercih edilir.

2004 yılından beri Amerika Teksas Üniversitesindeki Dr. Anderson Kanser Merkezi'nde uygulanan (WetCupping) yani hacamat tedavisi kanser hastalarının ağrılarını dindirme, bağışıklığı artırma, tedaviye toleransı kolaylaştırma ve gerek radyo gerekse kemoterapinin olumsuzluklarını azaltmak amacı ile tamamlayıcı ve alternatif bir tedavi yöntem olarak değerlendiriliyor. Konuya ilişkin bilimsel araştırmalar devam etmekle birlikte; kupa tedavisi, alışılmış kanser tedavilerine ek, tamamlayıcı bir yöntem olduğundan hastalar arasında aromaterapi, yoga ve meditasyondan daha çok tercih edilmektedir. Kupa tedavisi, bu merkezlerdeki kanser tedavilerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Kupa tedavisi deneyimli hekimler tarafından uygulanmalıdır. Aksi halde hastalar birçok sağlık sorunu ile karşı karşıya kalabilir. Hem hekim olmayanların bu tür işlemleri yapması yasal değildir.

Kanser hastaları, normal klasik tedavi yanında birçok alternatif tedaviden umut beklemektedir. Ülkemizde ilgi alanı kanser tedavisi olan doktorlar kemoterapi, radyoterapi ve onkolojik cerrahi uygulamaları hastalara sunmaktadırlar.

Dünyada ise, artan bir şekilde alternatif ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına yönelim söz konusudur. Son 10 yılda tamamlayıcı tıp uygulamalarına talep yüzde 24'lerden yüzde 60'lara varan oranda artmıştır.

Bu yöntemlerde daha çok kanser değil, onu oluşturan mekanizmalar üzerine yoğunlaşılmaktadır. Bu bağlamda hacamat öne çıkan, insanlarca da talep edilen uygulamalar arasındadır. Milattan önce tatbik edildiğine dair bir çok kanıt vardır. Bu yöntem, son 10 yılda ciddi araştırmalara konu olmakta, gerek Amerika gerekse İngiltere ve Almanya'da wet-cupping therapy (ıslak kupa tedavisi: hacamat) dernekleri kurulup organize olunmaktadır.

Maling tümörlerin tedavisinde uygulanan kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerinin ortadan kaldırılmasında ıslak kupa (WetCupping) yani hacamat tedavisinin faydalı olduğu gösterilmiştir. Kupa tedavisi asla kanseri tek başına tedavi etmez, ancak immüniteye katkıları, dokulardaki toksik birikimlerin cilt yolu ile atılması, temizlenmesi hastaların yaşam kalitelerine önemli katkılar sağlar.

Hacamat kanser ağrılarını, hastalığın şiddetine bağlı olarak hafifletir. Özellikle adale ağrıları, baş ağrıları, yogunluk, uykusuzluğa bağlı ağrılar birincil olarak düzelir. Kemoterapi ya da Radyoterapinin etkilediği sinir dokusunun etkilendiği ağrı türlerinde ve nöropatik ağrılarda azalmalar görülür.

Yazının Devamını Oku

Anne sütü ağrıları azaltıyor

12 Nisan 2019
Son zamanlara kadar emzirmenin annenin ağrıları üzerine bir etki oluşturup oluşturmadığı bilinmemekteydi. Yeni yapılan araştırmalara göre sezaryen ameliyatı ile dünyaya gelen bebeklerini en az 2 ay süre ile emziren annelerde, 2 aydan daha az süre boyunca emziren annelere göre kalıcı ağrı yaşama ihtimali üç kat daha az olmaktadır. Burada anne, bebeğin yaşamına destek olurken kendisi de ağrılara karşı bedenini korumaya almaktadır.

Her ne kadar ülkemizde araştırması yapılmamış olsa da İngiltere, ABD ve Kanada’daki tüm doğum yapan her 5 anneden 1 i kronik ağrı çekmektedir. Anne sütünün erken yaşamda en önemli ve en uygun besin olduğu kabul edilmekte olup Dünya Sağlık Örgütü; özellikle bebeklerin 6 aya kadar emzirilmesini önermektedir.

Emzirmenin hem bebekte hem annede çok olumlu etkiler oluşturduğu konusunda doktorlar hem fikirdirler. Bazan akla gelen sorulardan birisi Romatoid artritli (RA) annelerin emzirmeyi sürdürüp sürdürmemeleri konusundaki endişelerdir. Araştırmalar, emzirmenin anneleri, daha sonraki yaşamlarda romatoid artrit ve lupus gibi otoimmün hastalıklar geliştirmekten korumaya yardımcı olabileceğini ve bir anne ne kadar uzun süre emzirse, o kadar fazla koruma sağlayabileceğini göstermiştir. Romatoid artrit, el, bilek, dirsek, ayak ve diz gibi çok ağrılı ve sert eklemleri içeren bir durumdur. Romatoid artrit, yaşlı insanların eklemlerinde (osteoartrit olarak bilinir) aşınma ve yıpranmadan kaynaklanan artrit tipinden farklıdır. Romatoid artrit, otoimmün bir hastalıktır ve sadece eklemleri değil, vücudun diğer alanlarını da etkileyebilir.

Yapılan araştırmamalar Romatoid artritli (RA) annelerin emzirmelerinde bir sakınca olmadığı, emziren RA'lı kadınları daha az ağrı hissettikleri ve endişelerinin ciddi olarak daha az olduğunu ortaya koymuştur. Romatoid Artrit dışında emzirme döneminde, multipl skleroz, lupus ve diyabet gibi kronik hastalıklarında rahatsız edici etkileri en aza inmektedir. Hatta emzirmenin bu olumlu etkileri doğumdan sonra dört ila on iki hafta boyunca devam edebilmekte bu rahatsızlıklara sahip olan hastalar rahat bir nefes almaktadırlar.

Yazının Devamını Oku