‘Kafamızdaki dırdır’a nasıl cevap verelim Bölüm:3

İnsanın hayatta en çok duyduğu ses, kendi iç sesi.

Haberin Devamı

Sanki hayatın altyazısı varmış gibi, her şeyi onunla okuyoruz.

Bu sesi ciddiye almamız ve onu evcilleştirmenin yollarını bulmamız gerek.

Başıboş bıraktığımızda bize geçmiş pişmanlıkları, gelecek korkularını pişirip pişirip sunarak, kabak tadı verebilir.

Ağzımızda kabak tadı varken de her yer kabağa döner.

Dünyanın en uzun plajına bile gitsek, en yeşil ormana bile dalsak, o tattan kaçış olmaz.

O zaman ne yapalım diyorduk.

Geçen iki yazıda, hem okuduğum hem de kendimde uyguladığım birkaç yol yazmıştım.

Şimdi devam. Bugünkü yöntemimiz: Duvardaki sinek bakış açısı.

Hayatı tiyatro sahnesi gibi düşünelim bir an.

Biz bir sahneyi canlandırırken, o sahnenin baş oyuncusuyuz ve var gücümüzle karakterimizin duygularına bürünmüşüz.

Çoğu zaman yaşadığımız şey, her şeyimiz olur ve o sırada ona dışarıdan bakamayız.

Haberin Devamı

Zor anlarda, sıkıntılı tünellerden geçerken, duvardaki sinek gözüne geçebiliriz. Sinek bu anı duvardan nasıl görüyor?

Bu bakış, bize, kendimizden çıkıp yaşadığımız şeye mesafe koyma şansını veriyor.

Zaten bütün mesele bu. Yaşadığını dışarıdan yorumlayabilecek hale gelmek.

Bunu bir kameranın gitgide yüzümüzden uzaklaşarak, önce oda, sonra ev, sonra mahalle, sonra şehir, sonra bulutlara doğru genişlediği bir açı olarak da düşünebiliriz.

Kendin bir posta pulu kadar küçülene dek, kamerayı kendinden uzaklaştırmak. Neye yarar?

Sen de derdin de şu kozmosta minnacık kalırsınız.

“Bir yöntem daha var” derdin car car konuşurken. O da bir uğurun ya da bir törenin olması.

Kimsenin bilmediği bir tür büyü yapabildiğini düşünmek ve onun sana iyi geleceğine inanmak.

Bu, uçağa binerken bebeklik dişinizi çantanıza almaktan, sınava girmeden önce ayağınızı yere üç kere vurmaya kadar saçma görünen bir şey olabilir.

İnsan aklı plasebo denilen şeye kanıyor. Plasebo, gerçek olmayan her şey demek.

Mesela birisinin burnu akar, gider bir burun spreyine su doldurur, al bunu sık iyi gelir dersin ve o insan iyileşir. Olur bu.

İnsanlarda plasebo çok işe yarıyor. Biz de kendi kendimize yapabiliriz.

Benim de var bazı ritüellerim. Bir ara başucumda, endişe bebeklerim bile vardı, hâlâ var.

Haberin Devamı

Eskiden yazmıştım onlarla ilgili. Minik tırnak kadar bebekler. Guatemala’da onların endişeleri yüklenip sizi rahatlattığına inanılır.

Gece yatarken ona, endişeni söylüyorsun. Yastığının altına koyuyorsun.

Sen mışıl mışıl uyurken, o endişeleniyor senin yerine. “Saçma” demeyin. Bir şeye inanan, beynini programlayabilir ve kendine şifa olabilir.

Artık ‘dırdır’la ilgili daha fazla yazmayayım diyorum, anladık konuyu. Yine de son diyeceğim birkaç şey daha var.

Günlük tutmak büyük ilaç. Düşünmeden, sansürsüz, korkusuz yazılan birkaç sayfa insanın içini yıkıyor.

Kendine şahitlik ediyorsun ve bu da mesafe demek dırdırınla. Bir de sosyal medyayı pasif kullanmayalım.

Haberin Devamı

O bizde en çok, ne kadar şişman, yalnız, parasız, çirkin, başarısız ve yetersiz olduğumuz hissini yaratıyor.

Başkasının bahçesini cennet yapıyor. Bu da dırdırımızı negatif bir döngüye sokuyor.

Aklımızın ipleri istersek elimizde. Düşünceler akıntı değil, sürüklenmek zorunda değiliz.

Küreklere asılalım. Bakalım hangi güneşli limanlar bizi bekliyor.

 

Yazarın Tüm Yazıları