Fransa, Almanya ve İtalya başta olmak üzere seçim zaferi elde eden partilerin sözcüleri “göçmenleri geri göndermeyi” ilk hedef olarak ortaya koydu.
Bu gelişmelerin Türkiye’yi etkilememesi söz konusu olamaz. Bu durumda geçici sığınmacı ve göçmenlerin büyük kısmını AB ile imzalanan “Geri Kabul Anlaşması” ile barındıran Türkiye’nin değişen koşullar altında politikasını gözden geçirmesi kaçınılmaz bir zorunluluk.
Peki Türkiye ne yapmalı?
5 YIL ÖNCEKİ YAZIM
Bundan tam 5 yıl önce 12 Haziran 2019’da, o tarihte çalıştığım Posta gazetesindeki “Açın Batı Kapılarını Suriyelilere” başlıklı köşe yazımda, bugün daha açık tartışılan geçici sığınmacı ve göçmenler için şunları yazmıştım;
“Hesaplamalara göre iç savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen 4 milyon civarında Suriyeli var. Kimi Batı ülkelerine kaçarken denizde hayatını kaybetti, kimi Yunanistan polisi tarafından çırılçıplak soyulup kışın ortasında Türkiye sınırına bırakıldı. Savaştan hayatını kurtaran insanlar ‘medeni Batılıların’ uygulamasıyla donarak öldü. Yunan Sahil Güvenliği’nin botlarını patlatarak Suriyelileri denizin ortasında ölüme terk ettiği görüntüler hafızalardadır. Türkiye’nin güney sınırında, Amerika’nın tetikçi olarak kullandığı PKK/YPG odaklı bir “
PKK terör örgütü de ne zaman sıkışsa yine sözde barış laflarıyla ortaya çıkanlar gibi bu kez de başkaları fırsatı kaçırmadı.
Oysa “barış” ya da “af” değil “hesaplaşma” peşinde olan FETÖ’cülerin sanki böyle bir talepleri varmış gibi yazıp çizenleri ya gaflet ya delalet ya da ihanet içinde olanlar diye üçe ayırmak gerekir. Üçünün bu ülkeyi götüreceği sonuç değişmez; haine merhamet, şehitlere ve vatana ihanettir.
Barış denilen şey ancak, FETÖ’cülerin suçlarını itirafı, halen sürdürdükleri ihanetten vazgeçmeleri ve cezalarını çekip herkes gibi toplum içine karışmaları ile mümkün.
“Masum” denilen tabandan kaçı FETÖ içinde olduğu için pişman? Cevap vereyim; sıfır...
GÜLEN’İN DARBE İTİRAFI
Ebuseleme Gülen’in, FETÖ elebaşının 15 Temmuz darbe girişiminden 2.5 ay önce “Arkadaşlar bir şey düşünmüş. Yakında Türkiye’deki bütün kurumlar el değiştirecek. Siz de çok önemli kurumlara geleceksiniz. Sakın bu olduğunda, bunu yapanların bizim arkadaşlar olduğunu belli etmeyin. Bulunduğunuz konumlarda mütevazı olun, renk vermeyin” demesi, Meral Akşener hakkında hazırlanan oyunu hazırlamış olması, Adil Öksüz ile görüşmesi, sadece kendi yaşadığı olaylarla ilgili tanıklarını gösteriyor.
UYANIKLIK MI YANILGI MI
Ebuseleme Gülen
Adil Öksüz, TSK içindeki FETÖ mensupları ile Ankara’da darbe toplantılarını yönetmiş; sonuncusu 11-13 Temmuz 2016 olmak üzere, planın her aşamasını ABD’ye giderek örgüt elebaşı Gülen’e onaylatmıştı.
Nitekim, 15 Temmuz sonrası o toplantılara katılanlardan Foça Jandarma Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı Kurmay Başkan vekili Albay Hakan Bıyık ile Deniz Piyade Tugay komutanı Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız itirafçı olup Adil Öksüz ve FETÖ elebaşı bilgisi dahilinde yapılan toplantılarda konuşulanları itiraf etmişti.
FETÖ elebaşının yeğeni Ebuseleme Gülen ise açıklamalarıyla hem 15 Temmuz öncesi hem sonrası amcasıyla yaptığı görüşmelerin içeriğini açıklayarak FETÖ’nün darbe girişiminin arkasındaki rolünü anlattı.
Ebuseleme Gülen
GÜLEN: TÜRKİYE’DE KURUMLAR EL DEĞİŞTİRECEK
Darbe girişiminden 2.5 ay önce 2016 yılı nisan ayında FETÖ elebaşı Gülen, kendisini ziyaret eden Ebuseleme Gülen ve yanındaki bir kişinin başlarını kendisine çekerek kulağına; “Arkadaşlar bir şey düşünmüş. Yakında Türkiye’deki bütün kurumlar el değiştirecek. Siz de çok önemli kurumlara geleceksiniz. Sakın bu olduğunda, bunu yapanların bizim arkadaşlar olduğunu belli etmeyin. Bulunduğunuz konumlarda mütevazı olun, renk vermeyin” demiş.
FETÖ elebaşının kulağına söyledikleri, Akıncı Üssü çevresinde
Bu PKK/DEM’in 2019’den beri seçimde verdiği destek karşılığı CHP’yi işlediği suçları savunmaya zorlayarak yanına çekme stratejisinin bir parçasıydı. Nasıl olduğunu anlatayım... Kemal Kılıçdaroğlu, 2012 yılında Tanju Özcan’ın da aralarında bulunduğu yeni milletvekilleri ile yaptığı bir toplantıda, “Deniz Baykal partiyi MHP çizgisine yaklaştırdı ben HDP çizgisine yakınlaştıracağım” dedi. 2023 yılına kadar da bunu gerçekleştirdi. 10 yılda öyle bir taktikle yakınlaştırdı ki, PKK’nın siyasi kolu ile 2019 yerel seçimlerinde, 2023 genel seçimlerinde ve 31 Mart yerel seçimlerinde açık işbirliği yapar hale geldiler.
‘YUMUŞAMA TAKTİK’ PKK/DEM ORTAK
Kılıçdaroğlu’nun seçmenin gözünü kör eden “Erdoğan ve AK Parti nefreti” üzerine kurulu stratejisi tabanda yer buldu. O politikanın uygulayıcılarından Özgür Özel 4 Kasım 2023 kurultayında genel başkan oldu. “Yumuşama politikası” izlese de “nefret siyasetini” örtülü biçimde yerine ve zamana göre devam ettiriyor. Özel’in, “yumuşama” ile kitle desteğini artırma amacı yanında, umulmadık anda çok daha yüksek bir nefret diline dönüşecek siyaseti tıpkı Kılıçdaroğlu gibi PKK’nın siyasi kolu ile işbirliğine endeksli. PKK/HDP’li Demirtaş’a desteği, Kobani davasındaki mahkûmiyet kararlarına itiraz ve PKK/DEM’li Hakkâri Belediyesi’ne kayyum atanmasına itirazı bundan kaynaklanıyor.
Bir yandan iktidarla diyalog kurarak sağ-milliyetçi seçmene yönelik “yumuşama” politikasını sürdürüyor, diğer yandan “gerekirse sertleşirim” diyerek sol ve Atatürkçü seçmeni elinde tutuyor bununla beraber PKK’nın siyasi kolu DEM ile ilişkiyi devam ettiriyor.
PKK/DEM, CHP’YE TUTUNDU
PKK/DEM ise tutunacak başka dalı olmadığı için CHP’ye yakın duruyor. İktidar değişirse bölücü politikalarının uygulamaya geçeceğini düşünüyor, elindeki tek şansı da bu...
Seçim öncesi “şartsız destek vermeyeceklerini” de açıklamışlardı.
Nitekim, kayyum atanacağını bile bile hakkında terör nedeniyle soruşturma ve yargılama bulunan 27 kişiyi seçilecek yerlerden belediye başkanı adayı yapması bu işbirliği için bir sınav niteliğinde. PKK/DEM, CHP’nin ne kadar destekleyeceğini görmek istiyor. Ve maalesef, başta CHP Genel Başkanı
“Efendim birim olarak hesaplarımız genelde muhalif olarak sol ve ülkücü hesaplardan oluşmaktadır. Ayrıca AKTROL hesaplarımız da genel hesaplarımızın yüzde 30’unu oluşturmaktadır. Bu hesaplarla gündem oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bunlar dışında yabancı dil hesaplarımız da bulunmaktadır.
15 Temmuz sonrası 220 civarına düşen Twitter hesaplarımız açıktaki ve gaybubetteki öğretmen ve öğrencilerimizin gayretleri ile bugün itibarı ile 730 olmuştur. Her gün farklı çalışmalar yapılarak sosyal medya gündemi yönlendirilmektedir. Hesapları genelde gaybubetteki öğretmen ve öğrencilerimiz kullanıyor. Arkadaşlarımız diğer ‘Renklerle’ ve reel kişiler ile beraber gündem oluşturabiliyorlar. Piyasadaki gerçek kişiler ile Twitter’a özel direkt mesajlaşma programında tedbir kurallarımız çerçevesinde yazışmalar yaparak ve gerçek kişilerin öncülüğünde gündemler oluşturarak piyasaya onlar eliyle sürüp gündemlerin yayılmasına çalışılıyor.
Facebook ve Instagram çalışmalarımız devam etmektedir. Bu arada Face’de etkin olan solcu, Atatürkçü vb. muhalif gruplarla Twitter üzerinden etkileşime geçilmiş olup, özellikle son günlerde piyasaya sürülen El Nusra ve IŞID bağlantıları ile ilgili hazırlanan tüm capslar ve videolar bu gruplar vasıtasıyla bize hiçbir kapı çıkmayacak şekilde Face ve Instagram’da da dolaşıma sokulmuştur.
Hesapları kullanan arkadaşlarımız dualarınızı beklemektedirler.”
‘RENKLENDİRME’ TAKTİĞİ
FETÖ’nün “Renklendirme” adını verdiği bu tür hesaplarla ilgili raporlara ve daha fazlasına 2018’de kaleme aldığım ŞEYTANIN KARA KUTUSU (Destek Yayınları) kitabımda yer vermiştim. Hatta o kitapta FETÖ’nün “Renklendirme” ile hangi kimliklere bürüneceklerine dair talimatlarından şu örneği de aktarmıştım: “NELER RENKTİR: TARİKATLAR(Nakşi- Kadiri- Halveti vs.), CEMAATLER(Nur Cemaatleri, Erenköy- Çarşamba, İslamoğlu cemaati vs.), AKP, PARTİLER”
FETÖ’nün böylece, “Renklendirme” taktiği ile hükümet yanlısı ve muhalif gruplara ait birçok sosyal medya hesabı kullandığını, örgütün amacından habersiz olan gerçek sosyal medya hesaplarını galeyana getirdikleri ve bu hesaplar üzerinden algı operasyonu ve provokasyona yönelik faaliyetlerde bulunduklarını anlatmıştım.
2 Ekim 2020 tarihli “FETÖ’de örgüt içi çatışma” başlıklı yazımda, çoğu 17-25 Aralık 2013 kumpası sonrası yurtdışına kaçan örgüt üst düzey yöneticisi 150’ye yakın ismin, “Gelenekçiler”, “Yenilikçiler”, “MÖZ (Mustafa Özcan Grubu)” ve “Barbarosçular (Barbaros Kocakurt Grubu)” şeklinde bölünmeye başladığını aktarmıştım. Sonraki aşamada beşinci bir grup da ortaya çıkmıştı. Gruplar birbirlerini, örgüt içi taciz ve tecavüz ile yolsuzluk ve 15 Temmuz darbe girişimini organize etmekle suçluyordu.
MÖZ GRUBU ÖNDE
O yazımda MÖZ Grubu diye adlandırılan “Mustafa Özcan Grubu”nun öne çıktığını şöyle anlatmıştım: “Mustafa Özcan, çok uzun süreden beri örgütün tamamen mali işlerinden sorumlu olması sebebiyle çok yüklü bir paraya hükmetti. Türkiye imamlığı ve Ortadoğu imamlığı yaptığı süre içerisinde de ekonomik gücün ve Almanya ekolünün de desteği ile örgüt içinde şahsi bir karizma oluşturdu ve kendine bağlı ciddi bir ekip kurdu. Ekonomik gücün verdiği rahatlıkla örgüt içindeki birçok sorumlu ve molla kişilere de ekonomik destek sağlayarak zamanla çevresinde oluşan halka ve Almanya’nın desteği ile Gülen’e açıktan karşıtlık yapmasa bile örgüt içinde potansiyel lider konumuna geldi. Bakalım savaşı kim kazanacak? Örgüt aidiyeti mi, para mı? Zaman gösterecek...”
ÇATIŞMADAN BÖLÜNMEYE
3 Şubat 2021 tarihli “FETÖ’de ‘çatışma’, ‘bölünmeye’ dönüştü” başlıklı yazımda ise şunları yazmıştım:
“FETÖ elebaşı Gülen’in sağlık durumundaki olumsuz gidişat ile örgütte baş gösteren çatışma, Gülen’in ölümü dahi beklenmeden ‘bölünmeye’ doğru gidiyor. Esas olarak FETÖ elebaşının ölümü sonrasına hazırlanırken birbiriyle kıyasıya savaşan grupların, Gülen’in ölümü sonrası yerine geçmesi beklenen İsmail Büyükçelebi’nin başında olduğu “Gelenekçileri” hedef alarak, yolsuzluk ve dolandırıcılık hatta örgüt içi taciz ve tecavüzlere yol açmak ve gizlemek ile suçladıkları görülüyordu. Türkiye’deki binlerce itirafçı ifadesiyle, askeri ve polis okulları ile üniversite sınav sorularının çalınması, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında sahte deliller ve kumpas boyutunun ortaya çıkması, 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ’nün rolünün kabul edilmesi örgütü zor durumda bıraktı. FETÖ içinde çatışma ve bölünmeler ileriki günlerde daha da belirginleşecek. Asıl büyük kopuşlar FETÖ elebaşı ölümü sonrası bekleniyor. O zamana kadar, bu tür kararlar ve tarafların birbirlerine tam da FETÖ’cülere yakışacak küfürlerle hakaretlerini göreceğiz, hatta görüyoruz.”
FETÖ’YE ‘ŞİMŞEK’ ÇAKTI
18 Ağustos 2023 tarihli “FETÖ’ye ‘Şimşek’ çarptı” başlıklı yazımda ise FETÖ elebaşının 25 yıldır yanında olan
Kumpas uyarıları bana 19 Ocak 2007’de katledilen gazeteci Hrant Dink konusunda yaptığım araştırmalar sonrası yaşadığım süreci hatırlatıyor; başıma bir şeyler gelebilirmiş!
Bugüne kadar terör örgütlerinden pek çok tehdit almış olsam da, kumpas, hapis dahil başıma ne geldiyse devlet içindekilerden geldiği için uyarıları artık ciddiye alıyorum.
DİNK CİNAYETİ VE FETÖ
19 Ocak 2007’de tetikçi Ogün Samast tarafından katledilen Hrant Dink suikastı için en yakın dostları “Ergenekon öldürdü” diye yazıp çizerken, cinayet dosyasında ortaya çıkardığım belgeler, suikastın onları da yönlendiren Emniyet içindeki FETÖ’cü istihbaratçıların Ergenekon kumpasını başlatmak için yol verdikleri bir cinayet olduğunu gösteriyordu. İki kitap ve sayısız yazımda anlattığım gibi bir FETÖ operasyonu olan Hrant Dink cinayeti ile ilgili bu konudaki yargılama önceki gün de devam etti. Bu kapsamda en çok ismini yazdığım kişiler FETÖ’cü cinayetin hazırlık aşamasında Trabzon Emniyet Müdürü, cinayetin işlendiği sırada EGM İstihbarat Dairesi Başkanı olan Ramazan Akyürek ile İstihbarat Dairesi Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer oldu. Onların arkasından da cinayetin hazırlık aşamasında Trabzon Emniyet İstihbarat Şube Müdürü şimdi ise Ankara Emniyet Müdürü olan Engin Dinç gelmiştir.
Engin Dinç, Trabzon İstihbarat Yardımcı İstihbarat Elemanı “Mehmet Kurt” kod isimli Erhan Tuncel’in verdiği bilgi üzerinden, yapılacak suikastı en iyi bilen birkaç kişiden birisiydi. Cinayetin azmettiricisi olan Emniyet Yardımcı İstihbarat Elemanı Erhan Tuncel tüm detayları bağlı olduğu polise bildirmiş, Dinç’in önündeki 15 Şubat 2006 tarihinde F4 istihbarat raporunda, Hrant Dink’in Yasin Hayal tarafından ne pahasına olursa olsun öldürüleceği yer almıştı. Dinç raporu, Trabzon Emniyet Müdürü Akyürek’e sunmuş bir de Ankara’da yine FETÖ’cü Yılmazer’in başında olduğu İstihbarat C Şube’ye yollamıştı. Cinayeti planlayan Yasin Hayal, Ogün Samast ile ortak hareket eden isimleri gözaltına alıp cinayet hazırlığını boşa çıkartacağına, 17 Şubat 2006’da suikasttan hiç bahsedilmeden İstanbul İstihbarat Şube’ye “Hrant Dink’e yönelik bir ses getirici eylem” yapılacağı bilgisi vermekle yetinmişti.
Engin Dinç, 6 Ağustos 2004 ile 30 Ağustos 2006 tarihleri arasında Trabzon Emniyetinde İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yaptı. Dink cinayetinin azmettiricisi, “Emniyet’in cinayetteki parmak izi” olan Erhan Tuncel, 2004 Ekim ayında Yardımcı İstihbarat Elemanı yapılmıştı. Önceki gün görülen davada söz alan Erhan Tuncel, cinayetin hazırlığı aşamasında Trabzon İstihbarat Şube müdürü olarak görev yapmış olan Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç’in dinlenmesini talep etti. Tuncel, “Onun işlediği suç nedeniyle biz yargılanıyoruz” dedi.
Gördüğünüz gibi 2007’den beri bu isimler hep karşıma çıkıyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin deyimiyle “FETÖVARİ” bir kumpas tartışması yine Engin Dinç ismi...
İFADEYİ FETÖ’CÜYE YOLLAYAN POLİS
Hatta bu dosya üzerinden FETÖ’cü Cevheri Güven’in nasıl algı operasyonları yaptığına dair örnekler verecektim. Tüm Türkiye’nin bulduğu, mahkeme dosyalarına itiraf metinleriyle giren Deniz Baykal’a kaset kumpasındaki rolü hakkında rahatça yalan söyleyebilen aşağılık komplocu bir FETÖ’cünün profilini paylaşacaktım.
Ama CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “hançerleme” konusundaki açıklamaları “siyasete kumpas” konusuna bir ara vermeyi gerektirecek kadar önemli.
SIRTINDAKİ HANÇERLER
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine “Sırtımda hançerlerle girdim” diyen Kemal Kılıçdaroğlu, tam bir ihanet operasyonuyla Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel tarafından 4 Kasım 2023 tarihli kurultayda koltuğunun altından çekilmesinden sonra ilk kez konuştu. 31 Mart 2024 yerel seçim sürecini olumsuz etkilememek için susan Kılıçdaroğlu, 2023 seçimlerinde cumhurbaşkanı olması konusunda Özgür Özel dahil CHP yönetiminin, Parti Meclisi ve MYK’sındaki herkesin desteği olduğunu söylerken ortaya çıkan sonuçlardan sonra açıkça 4 Kasım kurultayında olduğu gibi hançerlendiğini tekrar etti. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:
“Siyasette vefa diye bir kavram var, kendi aramızda oturup bu kavram ekseninde çok daha güzel şeyler yapabilirdik. Kırgınlıklar büyük derecede önlenebilirdi. Atatürk’ten bize miras olarak gelen bu partiyi iç tartışmalardan uzak tutabilirdik. Bu gerçekleşmedi. Ben bu tartışmalardan olabildiğince uzak durmaya da özen gösteriyorum. Kamuoyunda da vefasızlığa uğradığım yönünde bir algı var. Beraber yola çıktığınız, birlikte mücadele ettiğiniz, kavgayı beraber verdiğiniz, illa sen ‘Cumhurbaşkanı adayı ol’ diyen arkadaşlar sonra dönüp size tam tersini yaparlarsa ne dersiniz? Bunu vatandaşın takdirine sunayım.
Sanki ben zorla cumhurbaşkanı adayı olayım dedim, aklımın ucundan bile geçmiyordu. MYK’da da Parti Meclisi ve Meclis grubunda da sizin mutlaka olmanız lazım denildi, her toplantıda bunlar söylendi. Düne kadar bana ‘aday ol’ diyen sen değil miydin? Hayatım boyunca dayatma kültüründen gelmediğim için böyle bir şey hiç yapmadım.”
İMAMOĞLU’NUN