Nedim Şener

Bozkurt yine görevini yaptı

5 Temmuz 2024
TÜRK mitolojisine göre; Türklerin Ergenekon’dan çıkışına öncülük yapan Bozkurt, bu kez Türkiye A Milli Futbol Takımı’mızın Avusturya’yı 2-1 yendiği maç sonrası Almanya’da ortaya çıktı.

Ne zaman başı sıkışsa Türklere yol gösteren bir simge olan Bozkurt, yine görevini yaptı. Özellikle 15 Temmuz’dan bu yana daha açık hedef haline getirilen, son zamanlarda dozu iyice artan şekilde kriminalize edilmeye çalışılan Türk milliyetçiliğine yol gösterdi.

Merih Demiral ABD, Avrupa ve İsrail’in son zamanlarda gazeteci kılıklı yurtdışındaki besleme tetikçileri ve yurtiçindeki etki ajanları ile yaratmaya çalıştığı algı operasyonunu havaya kaldırdığı eliyle dağıtıp yeni bir uyanışa yol açtı.

Merih, sadece galibiyeti getiren golleri atmadı, emperyalist Batılı ülkelere, bölücü terör örgütü PKK ve dışarıda ve içerideki destekçilerine, vatan haini Fetullahçı Terör Örgütü’ne yani Türkiye düşmanlarına da Türk’ün mesajını taşıdı. Verilen tepkilerden anlıyoruz ki mesajı aldılar.

“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

Maç sonrası galibiyeti kutlamak için Batılıların “Bozkurt” adını verdikleri, hatta bu isimle kitap yazılan, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü eşliğinde iki eliyle yaptığı Bozkurt işareti son zamanlarda “Türküm” diyemeyen, onun yerine “Türkiyeli” ya da “Türkiyeliyim” gibi ne olduğu anlaşılmayan tanımlar kullananların kalesine de attığı gol gibiydi.

Ne ilginçtir ki ülkesinde uyuşturucu ve insan kaçakçılığı yapan, haraç toplayan, terör örgütünün propagandasına izin veren, PKK’lıların barınmasına yasaklı olmasına rağmen sembollerine sessiz kalan Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser’ın maç sonrası “Aşırı sağcı Türklerin sembollerinin stadyumlarımızda yeri yoktur. Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ırkçılık platformu olarak kullanılması kesinlikle kabul edilemez. UEFA’nın konuyu araştırıp yaptırımları değerlendirmesini bekliyoruz” açıklaması sonrası Merih Demiral hakkında soruşturma açıldı.

DIŞİŞLERİ’NDEN SORUŞTURMAYA TEPKİ

Türkiye Dışişleri Bakanlığı, UEFA’nın açtığı soruşturma için “

Yazının Devamını Oku

Sınır ötesi provokasyon

3 Temmuz 2024
Sözde müttefik Amerika Birleşik Devletleri’nin terör örgütü PKK-PYD-YPG’ye verdiği destekle fiilen bölünen Suriye’ye yönelik sınır ötesi operasyonlarla güvenli bölgeler oluşturan Türkiye, sınır ötesi provokasyonla karşı karşıya.

Kayseri’de Suriyeli bir çocuğa yine Suriyeli bir alçak tarafından yapılan saldırı üzerine yaşanan olaylar, bir ucu ülke içinde bir ucu sınır ötesinde; Suriye’de olmak üzere nasıl bir provokasyonla karşı karşıya kaldığımızı ve bundan sonra da bu ihtimalin güçlü bir risk olduğunu gösteriyor. Nitekim kısa sürede kontrol altına alınsa da olayların farklı illere yayılması ülke içinde ne tür bir zemin olduğunu gösteriyor.

SADDAM’DAN KAÇANLARA DA KAPILARI AÇTIK

Unutmamak gerekir ki ülke içindeki bu provokasyonun temelinde Suriye iç savaşından kaçarak Türkiye’ye gelen geçici sığınmacılarla ilgili sorun ve tartışmalar var. Türkiye’de son verilere göre 3.5 milyon dolayında Suriyeli ‘geçici sığınmacı’ statüsünde yaşamını sürdürüyor. 1988’de 50 bin, 1991’de 400 bin Kürt, Irak Lideri Saddam Hüseyin’in baskı ve zulmünden kaçarak sınırlarımıza dayandığında Türkiye nasıl kapılarını onlara açtıysa, Suriye’den gelenleri de misafir etmesinden doğal bir şey olamazdı.

YÜKÜ AVRUPA İLE PAYLAŞMALI

Yıllar içinde toplum ve siyasette de baskı konusuna dönüşen ve dünyada en çok geçici sığınmacı alan Türkiye’nin bu yükü fiziken Avrupa ülkeleri ile paylaşması gerekiyor. Bu anlamda Türkiye’ye tek taraflı yükümlülük getiren Geçici Kabul Anlaşması’ndan çekilerek Avrupa ülkelerine gitmek isteyenleri engelleme politikasını değiştirmesi yerinde olacaktır. Nitekim Türkiye bu konudaki tutumunu 2020 yılında esnetmiş, karayolu ile 100 binin üzerinde göçmen Yunanistan sınırları üzerinden Avrupa ülkelerine geçmişti.

Suriye topraklarında paylaşım mücadelesi veren Avrupa ülkeleri sebep oldukları iç savaşın sonuçlarını da yaşamalılar. Bu sorunun sonuçlarını doğrudan yaşamadıkları için Suriye iç savaşının çözümüne de hep uzak duruyorlar. Buna karşın Türkiye, hem Suriye’nin terörden arındırılması ve toprak bütünlüğü için her türlü fedakârlığı yaparak mücadeleyi veriyor hem de provokasyonlarla karşı karşıya kalıyor.

PKK-YPG’YE SESİNİ

Yazının Devamını Oku

FETÖCÜ’lerin 15 Temmuz paniği

1 Temmuz 2024
Fetullahçı Terör Örgütü elebaşı Gülen’in yeğeni Ebuseleme Gülen, 15 Temmuz darbe girişiminden 2.5 ay önce karşısında diz çöküp oturdukları amcasının kendisi ve yanındaki bir kişinin başını kendisine doğru çekerek kulağına; “Arkadaşlar bir şey düşünmüş. Yakında Türkiye’deki bütün kurumlar el değiştirecek. Siz de çok önemli kurumlara geleceksiniz. Sakın bu olduğunda, bunu yapanların bizim arkadaşlar olduğunu belli etmeyin. Bulunduğunuz konumlarda mütevazı olun, renk vermeyin” demiş.

Ebuseleme Gülen, darbe girişiminin bastırılması sonrası amcası FETÖ elebaşı Gülen’in Finlandiya devlet televizyonuna “Ben bilmiyorum Adil diye birisini” diye yalan söylediğini teyit eden açıklamalar yapmıştı. Ebuseleme Gülen’in FETÖ içindeki rolü ve önemi hakkında örnekler verdiği Adil Öksüz ile FETÖ elebaşının video görüntüleri de ortaya çıkmıştı.

“KULAĞIMA FISILDADIĞINIZ ŞEY”

Yeğen Gülen, amcası FETÖ elebaşının 15 Temmuz darbe girişimindeki rolüne o kadar tepkiliydi ki; bunu 2020 yılında kendisine bizzat elden verdiği mektupta şu sözlerle ifade etmişti: ”Bunca travmaya rağmen sizin (…) benim kulağıma fısıldadığınız şey uyutmuyor beni. O malum hadiseden haberiniz vardı ve engel olmadınız diye size o kadar kızgınım ki. Uyuyamıyorum.” FETÖ elebaşının 25 yıl en yakınındaki isimlerden olan Osman Şimşek de bir süre önce üstü kapalı da olsa darbe girişiminde örgütün ilişkisine dair açıklamalar yapmıştı. Geçen hafta ise FETÖ’nün medya yapılanmasındaki yöneticilerden firari örgüt üyesi Halit Esendir ortalığı karıştıran bir açıklama yaptı.

ESENDİR’İN İTİRAFI

Esendir, FETÖ elebaşı Gülen’in 15 Temmuz darbe girişiminin planlanan saatine kadar bildiğini net ve birinci ağızdan şöyle anlattı: “Hocaefendi akşam kalkışması başladığında, o gün cuma biliyorsunuz, Cuma namazından çıkmışlar Amerika’da, hocaefendi odasına geçmiş, 15 Temmuz akşamı saat 9 civarı köprü kapatılıyor, ilk haberler çıkınca uçaklar uçuruluyor. Ankara’da canlı yayında veriliyor. Hemen arkadaşlar hocaefendinin kapısını çalıyorlar hoca kaldığı iç odada. Kapıyı vuruyorlar ‘Hocam Türkiye’de darbe olmuş” diyorlar, ben orada olan şeyi birinci ağızdan söylüyorum: ‘Darbe olmuş’ diyorlar. Hocaefendi bir anda şaşırıyor. Hocaefendi gece 03.00’de olacağından bilgisi var ama Türkiye’de, orada (ABD) saat 14.30, Türkiye’de ise henüz 21.30. Hocaefendi bir anda ‘Türkiye’de saat kaç?” diye soruyor. ‘Hocam 21.30 diyorlar.’ Hocaefendi duruyor. ‘Bu saatte darbe olmaz bu bir oyun...’ diyor.”

Yazının Devamını Oku

Bolivya’da CIA destekli bir ABD darbesinin anatomisi

28 Haziran 2024
Güney Amerika’nın “lityum üçgeni” olarak adlandırılan üç ülkesi Bolivya, Arjantin, Şili dünya üzerindeki tüm lityum rezervlerinin yüzde 60’tan fazlasını elinde tutuyor.

Dünyanın en büyük lityum kaynağına sahip ülkesi olan Bolivya’da toplam rezerv 23 milyon metrik ton, Arjantin’de 20 milyon metrik ton, Şili’de 11 milyon metrik tonu buluyor.

Elektrikli araçlarda, cep telefonlarında güç sağlamak için kullanılan pillerin önemli bir bileşeni olan ve beyaz metal olarak adlandırılan bu doğal zenginlik, tıpkı bir sırtlan gibi Latin Amerika’yı “arka bahçesine” çeviren her ülkede sayısız darbe, suikast, işgal hiçbir şey yapamazsa ambargo uygulayan ABD’nin dikkatini çekiyor.

Sırtlan ABD gözünde, Ortadoğu ülkelerinde ve Venezuela gibi Latin Amerika ülkelerinde petrole sahip olmanız onu kendi yararına çıkarabileceği anlamına gelmediği gibi lityuma sahip olmak onu Bolivya’nın kullanabileceği anlamına gelmiyor(!)

EVO MORALES DEVRİLDİ

Nitekim, lityumun sadece ihracatını değil kurulacak otomobil ve batarya fabrikalarıyla ülke içerisinde üretimde doğrudan kullanılarak  istihdamı ve madenden edinilecek geliri arttırmayı hedefleyen Devlet Başkanı Evo Morales, 2019 yılında yine Amerika Birleşik Devletleri destekli bir darbe ile istifaya zorlandı.

ELON MUSK VE DARBE 

Bu süreçte Bolivya’daki darbenin arkasındaki ABD parmağı olduğuna dair işaret; ürettiği elektrikli otomobillerde lityum batarya kullanan Tesla’nın sahibi

Yazının Devamını Oku

CHP’nin PKK/HDP-DEM’leşmesinde yeni adım: El öpmesi yetmedi

26 Haziran 2024
CHP’nin eski milletvekili ve şimdi Bolu Belediye Başkanı olan Tanju Özcan, geçen yıl yapılan genel seçim sonrası 2023 Ağustos ayında CNNTürk kanalında sadece parti değil Türk siyasi tarihine geçen şu açıklamayı yapmıştı: “Sayın Kılıçdaroğlu ve şu anki CHP yönetimi ile 2012 yılından beri sorunum var. Nedenini anlatayım; genç milletvekilleri yemeği vardı. Kılıçdaroğlu da bu yemeklerin bazılarına katılıyordu ve sürekli şu kelimeyi kullanıyordu ‘Yeni CHP’.

Tokat milletvekilimiz ‘Yeni CHP’den ne anlamayalıyız?’ diye sordu. Kılıçdaroğlu, ‘Sayın Baykal bu partiyi, merkezle MHP arasına konumlandırmaya çalıştı. Ben oradan alıp merkezle HDP’nin eski adı olan BDP ile arasında bir çizgiye konumlandırmaya çalışıyorum’ dedi. Ben de ‘Sayın Baykal’ın yaptığı ne kadar doğrudur tartışılır ama sizin yapmaya çalıştığınız şey son derece yanlış. CHP gibi Atatürkçü, milliyetçi olan bir partiyi BDP gibi HDP gibi terör örgütü sözcülüğü yapan bir partiye yaklaştıramazsınız, bunun sonucu felaket olur’ dedim.”

HELALLEŞİRKEN HEVALLEŞTİ

İşler tam da Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi oldu; CHP adım adım PKK/HDP çizgisine konumlandı. Kılıçdaroğlu, PKK/HDP ile işbirliği adına “Helalleşme” adlı projeyi devreye sokarken o günlerde “Helalleşme diye yola çıktılar hevalleşiyorlar” demiştim.

Nitekim, Tanju Özcan, “Bu faşist ve ırkçıyı partiden atmadığınız sürece CHP bizimle helalleşemez” diyen PKK/HDP milletvekilleri ve eşbaşkanlarının isteği üzerine CHP’den ihraç edildiğini açıkladı.

DERSİM’İN İNTİKAMI

Tanju Özcan, Kılıçdaroğlu’nun bu siyasi tutumunun Atatürk düşmanlığından kaynaklandığını da söyledi: “Bunu ilk kez söylüyorum. Kılıçdaroğlu’nun içinde Atatürk’e karşı Dersim Harekatı’ndan dolayı kin var. Yıllar geçtikten sonra daha iyi anlıyorum. Dersim’de bir harekat yapılıyor. Hukuken CHP’ye üye olup aslında CHP’li olmayanlar ‘Dersim Katliamı’ diyor. Bir bölgede ayaklanma olmuş, buna müdahale ediyorsun. Dersim’de ölen isyancılar, insanlar olmuş. Kılıçdaroğlu içinde bu ukde olarak kalmış. O yüzden Atatürk’e karşı sempati beslediğini düşünmüyorum. Çok az konuşmasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyebilmiştir. Atatürk kelimesinden hoşlandığını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.

OPERADA EL ÖPME GÖSTERİSİ

CHP’nin PKK terör örgütü HDP’lileşmesi sürecinde en yakınındaki isimlerden

Yazının Devamını Oku

'Türkiyeliler' ile Türklerin 100 yıllık savaşı

24 Haziran 2024
"Türküm” ya da “milliyetçiyim” diyemeyenler, demek istemeyenler hiçbir karşılığı olmayan “Türkiyeliyim” ya da “Türkiye milliyetçisiyim” diye uydurma bir tanım ürettiler.

Bu tartışma 100 yıl önce 1924 Anayasası’nda, “Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir” şeklindeki Türklük tanımı ile başladı.

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözü de etnik kimliği ne olursa olsun Türk milletinin bir ferdini aynı zamanda Cumhuriyet’in kurucusu, paydaşı olarak tanımlıyor. 1961 ve 1982 anayasalarında da yer alan ve etnik bir aidiyet vurgusu yapmayan bu tanım, 1990’lı yıllarda bölücü terör örgütü PKK ve işbirlikçisi siyasetçiler eliyle tartışmaya açıldı.

AB’Cİ VE ABD’Cİ LİBERALLER

Teröristlerin ve işbirlikçilerin yapamadığını, 2000’li yılların başında ABD’ci ve AB’ci liberaller denediler. Siyasi iktidarın açılımları ile tartışma oldukça ileri boyutlara gitti. Ta ki 15 Temmuz 2016’daki Fetullahçı Terör Örgütü’nün darbe girişimine kadar. “Demokrasi, hukuk, insan hakları” deyince mangalda kül bırakmayan Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’de seçilmiş hükümeti askeri darbe ile devirme girişimine sessiz kaldılar.

Bu bir yana, sözde “demokrasi simgesi” AB ve ABD, darbe girişimine kalkışan Fetullahçı Terör Örgütü yöneticilerini ve mensuplarını ülkelerinde barındırdılar. Bugün ise sadece korumakla kalmıyor, bizzat darbe girişimine katılmış TSK’daki FETÖ’cülere hukuki ve maddi destek veriyorlar.

15 TEMMUZ’UN ÖNEMİ

15 Temmuz darbe girişimi “yerli ve milli” kavramları yanında Türkiye’de ulusal bilinci de yükseltti. “Dost” denilen, “müttefik” sayılanların düşman olduğu görüldü. “Türk milleti” bilinci hem siyasete hem de sosyal hayata damgasını vurdu.

Yazının Devamını Oku

Eylem Tok ve oğlunu tutuklayan ABD 7 iade dosyasında 27 suça ve yeğen Gülen’in itiraflarına rağmen FETÖ elebaşının ifadesini bile almıyor

21 Haziran 2024
GÜNLERDİR Türkiye’de cinayet gibi bir kazanın zanlısı olan Eylem Tok ve oğlunun ABD’de tutuklanması ve yargılanması konuşuluyor.

Doğal olarak akıllara şu soru geliyor; “Aynı ABD hukuku 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminde 253 insanımızı katleden Fetullahçı Terör Örgütü elebaşı Gülen’in neden ifadesini bile almıyor?”

Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ilki 19 Temmuz 2016 tarihinde olmak üzere ABD Adalet Bakanlığı’na bugüne kadar Gülen hakkında toplam 7 iade dosyası gönderdi. İki ülke arasında 1980 tarihli “Suçluların İadesi Anlaşması” bulunmasına rağmen ABD, Gülen’in iadesi için parmağını bile oynatmadı. Bırakın Türkiye’ye iade etmeyi 7 dosyada 27 suçlama bulunan Gülen’in ifadesini bile almadı. Pensilvanya’daki çiftlikte FBI koruması altında yaşayan FETÖ elebaşının kimlik ya da adres tespiti için kapısını bile çalmadı. 

FETÖ ELEBAŞININ 27 SUÇU

Oysa Türkiye, ABD’ye yolladığı iade dosyalarında FETÖ elebaşı Gülen hakkında şu 27 suçlamaya ilişkin delilleri ve belgeleri yollamıştı:

1) Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme.

2) Anayasayı İhlal.

3) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevlerini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme.

4) Cebir ve Şiddet Kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme.

Yazının Devamını Oku

Türkiye, Avrupa’ya gitmek isteyen sığınmacılara Batı kapılarını yine açmalı

14 Haziran 2024
Suriye’deki iç savaştan sonra Rusya ve Ukrayna savaşı ile artan mülteci ve göçmen akınının, enflasyon ve işsizlik gibi yol açtığı ekonomik sorunlar Avrupa Parlamentosu sonuçlarına da yansıyarak aşırı sağ partilerin aldığı oyların artmasına sebep oldu.

Fransa, Almanya ve İtalya başta olmak üzere seçim zaferi elde eden partilerin sözcüleri “göçmenleri geri göndermeyi” ilk hedef olarak ortaya koydu.

Bu gelişmelerin Türkiye’yi etkilememesi söz konusu olamaz. Bu durumda geçici sığınmacı ve göçmenlerin büyük kısmını AB ile imzalanan “Geri Kabul Anlaşması” ile barındıran Türkiye’nin değişen koşullar altında politikasını gözden geçirmesi kaçınılmaz bir zorunluluk.

Peki Türkiye ne yapmalı?

5 YIL ÖNCEKİ YAZIM

Bundan tam 5 yıl önce 12 Haziran 2019’da, o tarihte çalıştığım Posta gazetesindeki “Açın Batı Kapılarını Suriyelilere” başlıklı köşe yazımda, bugün daha açık tartışılan geçici sığınmacı ve göçmenler için şunları yazmıştım;

“Hesaplamalara göre iç savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen 4 milyon civarında Suriyeli var. Kimi Batı ülkelerine kaçarken denizde hayatını kaybetti, kimi Yunanistan polisi tarafından çırılçıplak soyulup kışın ortasında Türkiye sınırına bırakıldı. Savaştan hayatını kurtaran insanlar ‘medeni Batılıların’ uygulamasıyla donarak öldü. Yunan Sahil Güvenliği’nin botlarını patlatarak Suriyelileri denizin ortasında ölüme terk ettiği görüntüler hafızalardadır.  Türkiye’nin güney sınırında, Amerika’nın tetikçi olarak kullandığı PKK/YPG odaklı bir “

Yazının Devamını Oku