Aziz’i yaşadı Aziz’i yazdı

GAZETECİ Reşat Yörük, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin önceki başkanı Aziz Kocaoğlu’nun basın danışmanıydı, “Aziz” adlı bir kitap yazdı. Yörük’ün kitabı ve Aziz Başkan’ın öyküsünü özetliyorum:

Haberin Devamı

 

13,5 YIL BİRLİKTE ÇALIŞTIK
“Aziz Kocaoğlu ile yolumuz 2006’da kesişti. 1987’den itibaren çeşitli gazetelerde spor, ekonomi, belediye, politika muhabirliği yaptım. İzmir Ticaret Borsası’nın basın müşaviriyken Başkan’ın davetiyle Büyükşehir Belediyesi’ne geçtim. 13,5 yıl Aziz Başkan’la çalıştık. En yakınlarındandım, pek çok önemli olayın tanığıyım.
KİTAP NEDENİ OPERASYON
Kitaba, Büyükşehir’e yapılan iki büyük operasyon sonrası karar verdim, 2017’de yazmaya başladım. Başkan’la da kitap görüşmelerim oldu. Yoğun iş tempom arasında, iki yılda tamamladım. Yayın için 22 Kasım’ı, operasyonun 10’ncu yıldönümünü bekledim...
Aziz Başkan çok özel, alışılmış başkan-siyasetçilere benzemeyen, kendine özgü, farklıydı. Doğuştan CHP’li olmasına rağmen, siyasi fanatizmden uzaktı. Pazar günleri kendisini arayan vatandaşlara telefonla geri dönmeye çalışırdı. İlk sözü, ‘Ben Aziz’ olur, soyadını eklerdi... Zorunlu kalmadıkça unvanını söylemezdi. (Kitap adı oradan geliyor)
HERKESE ‘ABLA’ ‘ABİ’ DER
Çok sade, doğaldı. Hal, tavır, eylemlerinde, ‘Ne derler’ endişesi yoktu. Kuyrukta sıra bekler, küçüğü de olsa karşısındakine ‘Abi’ , ‘Abla’ derdi. Uçakta ‘ekonomi’ sınıfında uçar, lüks restoranlar yerine esnaf lokantalarında yerdi. Kuru-taze fasulye, pilav-nohut, sarma ve cacık favorisiydi. Ama annesinin asma yaprağıyla pişirdiği, et yerine bakla, pirinç yerine bulgur konulmuş sarmanın yerini hiçbir yemek tutmadı onun için.
YAPAN SENDEN ÜSTÜN DEĞİL
Rakamlarla özel ilgilidir. Çoğu kimsenin kağıt kalemle yaptığı hesabı aklından daha kısa sürede tamamlardı. Tokat Erbaa’da matematik öğretmeni Güner Basa, hayatındaki önemli isimlerdendir. Defterine yazdığı, ‘Yapamam deme, yapan senden üstün değildir’ cümlesini rehber edindi.
KÜÇÜK YAŞTAN POLİTİKACI
Zengin ailesinin çok değerli mülkleri 1942 Erbaa depremiyle tarlaya dönmüş, gelir kaynakları toprağa bağlanmış. (O deprem sonrası yeni ilçe kurulmadan bir barakada doğmuş.) Ailesi hep siyasette olmuş. Büyük dedesi 1872’de ilçe olan Erbaa’nın ilk belediye başkanı, dedesi cumhuriyetin ilk yıllarında Tokat İl Genel Meclisi üyesi. Çok partili rejime geçilen yıllarda CHP’li babası İhsan Kocaoğlu, uzun yıllar Erbaa Belediye Başkanı. Babası, siyaset önderi, ustasıydı. Çoğu politik kavramı küçükken öğrenmişti. 1954 seçimlerinde, altı yaşındayken oy pusulaları bile taşımıştı.
İLK İŞİ BORÇLAR OLDU
15 yıllık başkanlığında, başarısında üç ana strateji yatar: Borç ödemesi, kayırmacılıktan uzak durmak, dosyalara hakimiyet. Muhalefet partili başkan olarak hükümet karşısında güçlü olmalıydı, ‘kuyruğu dik tutmak’ zorundaydı. Hazine’yle belediyenin borcunu yapılandırıp düzenli ödemeye başladı. Bu da kredi olanağını artırarak büyük yatırımları gerçekleştirmede hareket alanını genişletmişti.
YANDAŞLARI KOLLAMADI
Kayırmacı ve popülist taleplere karşıydı. Partisinin ideolojik tercihlerine duyarlıydı, ama Türk siyasetinin hastalıklarından olan ‘kendi yandaşını kollama’ taleplerine, zaman zaman CHP’deki pozisyonunu bile riske sokarak, karşı durdu.
KONULARA HAKİMİYET
Dosyalara ve konusuna hakim olmaya çabaladı. Kente ilgili kritik kararlarda önceliklerin doğru belirlenmesi, kaynakların verimli kullanılması, hak ve hukukun gözetilmesi gerekirdi. Muhtemel yanlış yönlendirmelere kapalı olmalıydı. Boş durmadı. Hep okudu, çalıştı, öğrendi.
HÜKÜMETLERİ ELEŞTİRMEDİ
Ortam gerilse de, partisinden gelen eleştirilere bile kulak asmadan, İzmir’i ziyaret eden cumhurbaşkanı, başbakan, bakanları karşılar; yabancı devlet temsilcileriyle görüşürken ülkesini ve T.C. hükümetlerini eleştirmezdi. Eleştirilmesine de izin vermedi. Yargılandığı dönemde bile.
OPERASYONDA ÇOK ACI ÇEKTİ
Türkiye siyasetine göre ‘aykırı’ başkandı. Muhalif olmanın ağırlığını belki de en çok o hissetti. Cezaevine girmese de, Büyükşehir operasyonları sürecinde çok acı çekti. Her pazartesi günü, cezaevindeki bürokratlarını ziyaret etti, moral verdi.
HERKES ADINA BEDEL ÖDEMEK
Bergama Cezaevi’ndeki kadınlara eşiyle, Buca’daki erkeklere yalnız gidiyordu. İçi daralsa, ruhunda fırtınalar kopsa da, demir parmaklık arkasındaki arkadaşlarının karşısına toparlanmış çıkmaya çalışıyor, adeta maske takarak gülüyor, şakalaşıyordu. ‘Keşke siz dışarıda, ben içeride olsaydım… Kitaplarımı okurdum’ diye takılıyordu.
Aslında samimi düşüncesi de buydu: “Herkes adına bedel ödemek...”

Yazarın Tüm Yazıları