Ya siz olsaydınız?

Başarılı bir savcının cinayet şüphelisi kardeşi... Ilgaz savcı, kardeşini savunması için hırslı avukat Ceylin’i tutar. Hemen işe koyulan avukat, tesadüfen bulduğu önemli bir cinayet delilini ortadan kaldırmayı teklif eder: “İzin ver atayım çantama, kimse görmez... O senin kardeşin!” Savcı Ilgaz zor bir durumla karşı karşıyadır. Bir yanda suçsuzluğuna inandığı gencecik kardeşinin geleceği, diğer yanda adaletin tecellisi... Ceylin’in teklifini “Sen ne dediğinin farkında mısın?” diyerek reddeden Ilgaz, delili polise teslim eder. Avukat Ceylin ise onun bu tercihini eleştirir: “Tebrikler, bu dürüstlüğün kardeşinin 30 yılına mal olacak!”

Haberin Devamı

Anlattığım bu olay “Yargı” adlı televizyon dizisinden kurgu ürünü bir sahne. Görevi suçluları ortaya çıkarıp adaletin sağlanması olan savcı, bu hikâyede ağır bir sınavdan geçiyor. Ailesini korumakla ve adaleti korumak arasında seçim yapmak zorunda kalıyor... Böyle bir durumda hemen hepimiz Ilgaz savcıyla aynı biçimde davranacağımızı varsayarız. Ama gerçek hayattaki sınavlar, televizyon karşısında hüküm vermekten çok daha zordur elbette.

Ya siz olsaydınız

KIZIM BİLE OLSA

Yakınlara iltimas geçerek adaletten ayrılmak, Kuran’da açık şekilde kınanır: “Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun (En’âm, 152)”.Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun”. Devamında ailenin yanı sıra zenginlere / güçlülere de iltimas geçilmemesi gerektiği belirtilir: “(Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar... Adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın (Nisâ, 135)”.

Haberin Devamı

Ya siz olsaydınız
‘Yargı’ dizisinde savcı, ailesini korumakla adaleti korumak arasında seçim yapmak zorunda kalıyor.

Hz. Peygamber, hatırlı bir aileden olan, hırsızlık yapmış bir kadının cezasının affedilmesi talebiyle aracı olanlara içerlemiş ve şöyle demiştir: “Ey insanlar! Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi, aralarında ileri gelen (zengin) kimseler hırsızlık yapınca suçun cezasını vermeyip zayıf (ve fakir) kimseler hırsızlık yapınca ceza uygulamalarıdır.” Herkese eşit muamele yapılması gerektiğini dile getiren Resulullah ayrıca hırsızlık yapan kişi kendi kızı (Hz.) Fatıma bile olsa aynı cezanın onun için de geçerli olacağını vurgulamıştır.

MANEVİ İLTİMAS

Elbette adalet denince aklımıza hemen mahkemeler, savcılar, avukatlar geliyor. Oysa hepimiz gün boyu yaşayıp gördüklerimizle ilgili kesin yargılara varmıyor muyuz? Başkalarının halleri hakkında hızla, bazen de “peşin” hüküm veriyoruz. Üstelik hem savcı hem de hâkim biz oluyoruz. Ama bol keseden kınadığımız durumlar, kendimiz veya bir yakınımız için söz konusu olursa tavrımız değişiveriyor. Bir anda avukat cübbemizi giyip savunmaya geçiyor, korumacı oluyoruz. İyisi mi gelin biz insanları yakın-uzak ayırmadan, olumsuz yargıda ve ithamlarda cimri olalım. İstisnasız herkes için “şefâat-i hasene”, yani iyilik yolunda “manevi iltimas” dileyelim. Unutmayalım ki “hatasız kul olmaz” ve adalet merhametle birlikte daima daha güzeldir.

Haberin Devamı

HAKSIZLIK OLMASIN

İSLAM ahlakı sadece cinayet, hırsızlık gibi “büyük” suçlarda değil her konuda kayırmacılığı eleştirmiştir. Örneğin Hz. Ömer, halifeliği sırasında en yakınlarının dahi adalet karşısında “iltimaslı” olmasına göz yummamıştır. Öyle ki “halifeye yakınlık sebebiyle” ticari avantaj sağladıkları hükmüne vararak, oğulları Abdullah, Ubeydullah ve Asım’ın ilgili mallarına el koyup hazineye devretmiştir. Aynı şekilde hanımı Ümmü Külsüm’e hediye gelen kıymetli gerdanlığı kullanmasına müsaade etmeyip hazineye aktarılmasına karar vermiştir. Keza Hz. Ali de halifeyken, kızına “konumu nedeniyle” hediye edilen bir inci kolyeyi hazineye devretmiştir.

KİMİN AYIBI?

Haberin Devamı

Elbette aileden birini kayırarak adaleti zedelemenin tam tersi bir hatayı da unutmamak gerek: Bir kişinin suçunu tüm ailesine mal etmek. İslam öncesi Arap toplumunda hakiki anlamıyla “cezanın şahsiliği” ilkesi yoktu. Birinin işlediği suçtan kimi zaman tüm kabilesi sorumlu tutulabilirdi ki bu da kuşaktan kuşağa geçen kan davalarının temelini oluşturuyordu. Ancak Hz. Peygamber “Kişi ne babasının, ne de kardeşinin suçundan dolayı sorumlu tutulmaz” ve “Bir suçlu ancak kendi aleyhine suç işler” diyerek bu cahiliye adetinin haksızlığını açık şekilde ifade etmiştir.

Ya siz olsaydınız

NE GÜZEL OLUR

ŞU “ekim” ayında... Eskilerin doğan her bir bebek için fidan dikme geleneğini canlandırsak...

*

Haberin Devamı

Kısa ömürlü hediyeler yerine “adınıza dikilmiş fidan sertifikası” hediye etsek...

*

Kıyametin kopacağını bilseniz dahi fidan dikiniz” şuurunu layıkıyla yaşatsak...

Yazarın Tüm Yazıları