İnce çizgiler

Zorluklara rağmen çalışmakla “İlla ki olsun” diye zorlamak arasında...

Haberin Devamı

 

Sabretmekle “salmak” arasında...

*

İlkeli olmakla sabit fikirli olmak arasında...

İnce çizgiler

*

Kararlı olmakla katı olmak arasında...

*

Yeniliğe açık olmakla rüzgâra kapılmak arasında...

*

Özeleştiri ile kendine haksız yere yüklenmek arasında...

*

Özgüvenle kendini büyük görmek arasında... İnce bir çizgi var.

*

Bu listeye nicelerini eklemek mümkün. İşte tüm bu çizgiler, “uzun ince” hayat yolumuzdaki şeritler gibi... İnsanı “insan” yapan güzel değerlerle (hasene) aşırılıklar (ifrat) arasındaki sınırı çiziyor. Hatta gönlümüzden davranışlarımıza uzanan incelikler, zamanla yüzümüze bile yansıyor. İç güzelliğinin belirtisi, gülen gözler ve gülümseyen bir yüzdeki ince çizgiler değil mi zaten? Hani, kimimize göre olgunlaşma, kimilerine göreyse yaşlılık (ve çirkinlik!) belirtisi olan ince çizgiler. Ne mutlu baktığı yüzlerde sadece kalıbı değil, kalbin inceliklerini de görebilenlere...

Haberin Devamı


‘NE KADAR LATİFSİNİZ’

“İNCELİK, ince düşünce”, iyi yetişmiş olmanın, medeniyetin göstergesi kabul edilir. İnce davranışın eski dildeki karşılıklarından biri de “latif” kelimesidir. Yani “zevk ve ruh okşayıcı ince bir güzelliğe sahip olan; yumuşak, hoş, nazik”. Şiirde, müzikte, süsleme sanatlarında ve mimaride “letafet” ulaşılması arzulanan bir mertebedir. 12. yüzyılda yazan Ragıp el-İsfahani’ye göre latif, “katı, sert ve ağır” olanın zıddıdır.

*

Latif kelimesinin tüm bunlar ötesinde özel bir anlamı daha var. El-Latif, Allah’ın güzel isimlerinden (Esmaü’l-Hüsna) biridir: “En gizli ve ince hususları dahi bilen, yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilip sezilmez yollarla karşılayan.” Sadreddin Konevi’ye (ö.1274) göre El-Latif ayrıca “zor olan şeyleri kolaylaştıran, kırılan her şeyi onaran” demektir.

*

İslam kültürüne göre her insan varlığında, Allah’ın sıfatlarının yansımasını taşır. Hatta insandaki ilahi cevhere “latife” denmiştir. (“İnce espri, şaka” anlamındaki “latife” ile karıştırmamalı). Dolayısıyla insan, Yaradan’ın güzel sıfatlarına uygun şekilde davranmalı, tüm varlıklara “latif” bir şekilde yaklaşmalıdır. Letafetle, nezaketle, hoşlukla... Söylemesi kolay, uygulamasıysa zor tabii. Yunus Emre’nin dediği gibi, “Bu yol key (her zaman) ince yoldur, yüreği duyan gelsin.”

Haberin Devamı


ŞU PANDEMİ BİR GEÇSİN

“PANDEMİ başladığından beri...”, “Şu pandemiyi bir atlatalım hayırlısıyla...” “Salgın” kelimesi yaşadığımız bulaşıcı hastalık için “hafif” kalınca, ona özel bir isim verme ihtiyacı doğdu. Sadece uzmanlarının bildiği “pandemi” terimini kısa zamanda öğrendik. “Pandemim, pandomim” gibi türevleriyle(!) birlikte gündelik dilde kullanmaya başladık.

İnce çizgiler

*

İsim koyma, anlam verme ve ortak dil oluşturma, insan olmanın en temel özelliklerindendir. Hatta Kuran’a göre insanı meleklerden üstün yapan vasfı, tam da budur: “Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti... [ve] ‘Eşyanın isimlerini meleklere anlat’ dedi.” İlk insan, tüm öğrendiklerini dile getirince Allah meleklere “Âdem’e secde edin” dedi. Kendini insandan üstün gören kibirli İblis dışındaki tüm melekler, bilgisi karşısında hayrete düştükleri insana secde ettiler. Burada insanın “fesat çıkaran, kan dökücü, bozguncu” bir mahlukat olmak yerine “eşref-i mahlukat” olması anlatılır. Bunu sağlayan da öğrendiklerini aktarabilme kabiliyetidir. Yani insan, öğrenebildiği, varlıkların anlamını ve hakikatini dile getirebildiği için saygıyı hak eden, değerli bir varlıktır.

*

Haberin Devamı

“İsimleri öğrenmek” böylesine sembolik bir anlam taşırken çocuklara ad koymak da (tesmiye), gündelik kültürde önemli bir ritüel olmuştur. Osmanlı kültürünü anlatan Abdülaziz Bey’den (ö.1918) dinleyelim: “Doğumdan üç gün sonra çocuğa isim takılır. Pederi, büyük pederi veya büyük validesinden biri abdest alıp besmele ile odaya girer. Loğusanın hal ve hatırını sorduktan sonra kıble tarafına yüzünü çevirir, diz üstü oturur ve çocuk kundaklı olarak kendisine verilir. Allah’a şükrettikten ve Peygamberimizin ruhuna salat ü selam okuduktan sonra çocuğun sağ kulağına önce ezan-ı şerif okur, daha sonra takacağı ismi üç kere söyler, sonra da çocuğun kulağına üç kere kelime-i şehadet telkin eder. İsim tesmiyesi böylece son bulduktan sonra loğusa hanıma yüzük, saat, elmas iğne gibi bir hediye verir.”

*

Haberin Devamı

“Şu pandemi bir an önce bitse de”, “büyük pederler, valideler” hep birlikte yeni doğan bebeklerin isim koyma merasimlerinde buluşsak: Derman, Dinç, Esen, Ferah, Hayat, Kutlu, Mutlu, Nefes, Neşe, Saadet, Salim, Sevinç, Şükran, Umut...

 

Yazarın Tüm Yazıları