Hayırlarda sessizce yarışanlar

Oruç ayı ramazan, aynı zamanda yardımlaşma ayıdır. Osmanlı’da Kuran ayetleri doğrultusunda ‘hayır yarışı’ yapılırken bunun ihtiyaç sahiplerini incitmemesi istenirdi.

Haberin Devamı

Fakir kelimesinin Arapçadaki kök anlamı “omurgası kırılmış kimse”dir. Türkçedeki “belini doğrultamayan, boynu bükük” gibi yani... Zekât, fitre, sadaka gibi kategorilere ayrılan yardım ibadetleri, fukaranın durumunu ‘düzeltmek’ için vardır. Fitre zaten ramazan ayında yerine getirilen bir ibadettir. Öte yandan ramazan diğer tüm yardımların da doruğa çıktığı ay olarak bilinir. Ne var ki Kuran, bu yardımların “başa kakarak, gösteriş için” yapılmasının yanlışlığını vurgular. Ayrıca açıktan sadaka vermek güzel bir iş olsa bile gizli verilmesinin daha hayırlı olduğunu söyler: “Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” Hz. Peygamber, aynı şekilde en güzelinin “Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse” olduğunu vurgulamıştır.

Haberin Devamı

SERT TAŞLAR, YUMUŞAK GÖNÜLLER

“Sağ elin verdiğini sol el bilmesin” anlayışı özellikle Osmanlı’da kök salmış, bireysel yardım için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Bunun en bilinen örneği Selçukludan devralınan “sadaka taşları”dır. Camilerin, imarethanelerin, dergâhların, türbelerin yakınlarına yerleştirilen sadaka taşları, yüksekçe bir sütun üzerindeki derin bir oyuktan ibaretti. Formu basit olsa da amacı gayet incelikliydi. Bağışta bulunmak isteyenler bu oyuğun/deliğin içine usulca para bırakırdı. İhtiyaç sahipleri de daha ziyade akşam vakti buralara uğrar, dolayısıyla kimselere görünmeden bu yardımı alırlardı. Hatta bazen ihtiyaçları kadarını alıp paranın tamamını almadıkları rivayet edilir. Böylece “alan el” mahcup olmaktan, “veren” el de kibirden korunmuş oluyordu. Payitahtın her köşesinde rastlanan sadaka taşları, pek çok Anadolu şehrinde de mevcuttu.

ESKİ DEFTERLERİ KAPATALIM

İslam medeniyeti, sıkıntılı halini dışarı yansıtmayan “gizli fakirlerin” varlığını da dikkate almıştır. Kuran’ın “Bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın” dediği bu insanlar, durumlarına sabredenler anlamında “fukara-yı sabirin” olarak tanımlanmıştır. Özellikle bu ihtiyaç sahiplerini rahatlatan bir yardım türü vardı: Zimem defterini temizletmek. Zimem defteri, bakkalın manavın, kasabın vb borç/kredi defteriydi. Varlıklı kişiler -mümkünse kılık değiştirerek- veya bir aracı vasıtasıyla bakkala gider, güçleri nispetinde ödeme yaparak bu defterde kayıtlı borçları sildirirlerdi. Hatta borçların hepsinin ödenip ‘defterin kapatılması’ da mümkündü. Böylece zor durumdaki kişiler üzerindeki borç yükü kalkar veya en azından hafiflerdi. “Allah rızası için” yapılan bu hayrın sahibi, adını borcu silinenlere duyurmazdı. Rencide olmayan gizli fakirler de bu isimsiz hayır sahibine “hayır duası” ederlerdi. Bu tür gelenekler, günümüzde de farklı biçimlerde yaşatılıyor.

Haberin Devamı

HAYIRDA KİMLER EN ÖNDEYDİ?

Hz. Peygamber’in insanları sadaka vermeye teşvik eden pek çok hadisi vardır. Dönemin canlı tanığı olan sahabe, “Resulullah’ın bu çağrısına uyanlar içinde en çok sadaka verenler kadınlar olurdu” demiştir. Bu bize ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir. Ancak İslam tarihinin ilk büyük bağışçılarından birisi Hz. Muhammed’in hanımı Hz. Hatice idi. Hz. Hatice, Hz. Peygamber’le evlenmeden önce de Mekke’nin en varlıklı iş kadınlarından biriydi. Daima cömert bir hayırsever olarak bilinirdi. Ne var ki İslam’ın ilk yıllarında yaşanan bir olay sonucunda bunu en ileri noktaya taşımıştır. Mekke’nin güçlü isimleri, Müslümanlara ve destekçilerine hicretten önce üç yıl kadar süren ağır bir ambargo uyguladılar. Onları Mekke’nin bir bölümüne kapatarak katı şekilde tecrit ettiler. Söz konusu ambargo nedeniyle Müslümanlar işlerinden, ticaretlerinden mahrum kaldılar. Bu yokluklarla dolu, çok sıkıntılı bir dönemdi. Hz. Hatice bu darlık zamanında tüm servetini ihtiyaç sahiplerine infak etmekte (harcamakta) hiç tereddüt etmedi. Ne var ki o zor günlerin sona erdiğine şahit olamadan, ramazan ayının onuncu gününde vefat etti. Onun bu koşulsuz fedakârlığı İslam kültüründe unutulmamış, malını-mülkünü, hatta mücevherlerini zor durumdakiler için bağışlaması Türk halk edebiyatına da yansımıştır: Er boyunca dört küp incü var idi/Dahı her dânesi cevher-dâr idi/Lal-ü yâkut her biri kıymetlü taş/Bi-hisâb bi-kıyâs zerrin kumaş.../Didi Mekke ulularına bilin/Siz benim bu sözüme şâhid olun.../Bilünüz bu işi böyle işledim/Kamusı Muhammed’e bağışladım.

Yazarın Tüm Yazıları