‘Alıştığı günden geri koymasın’

Geçtiğimiz gün berberde yanımdaki koltukta oturan delikanlı, Almanya’daki akrabalarının bir dertleri olmadığını, onların işlerinin hep “tıkırında” gittiğini söylüyordu. Öyle ya, onların bizim gibi ‘Döviz kaça çıktı, fiyatlar arttı mı?’ gibi sorunları yoktu...

Haberin Devamı

Berber, gülümseyerek dinledikten sonra sözü aldı: “Doğru diyorsun da, bir de ona sormak lazım. Onun da kendine göre ne dertleri vardır kim bilir...” Gerçekten de COVID-19 sonrası dünyada, zenginlerin bile dertli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Öte yandan maddi imkânlar daraldığında, insanın içi haliyle bir başka daralıyor...

‘Alıştığı günden geri koymasın’

‘SARSICI’ BİR DENEYİM

Mal varlığının azalması, şüphesiz insan hayatındaki en zor durumlardan biri. “Allah kimseyi alıştığı günden geri koymasın” duası, tam da böyle durumlar için söylenir. Kuran, imkânlarını kaybedip fakirleşen ilk Müslümanların ne denli zorlandıklarını şu ayette dile getirmiştir: “Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ dediler (Bakara, 214)”. Tüm bu zorlu süreçleri yaşayan Hz. Peygamber’e göre fakirlik, insanlar için bir imtihan sebebidir: “Allah’ım... Fakirlik fitnesinin şerrinden sana sığınırım.”

SABIR VE ÇABA

Haberin Devamı

İnsan, başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek O’na yalvarır (Zümer, 8)” diyen Kuran’a göre maneviyat, zor zamanlarda insanın en önemli sığınaklarındandır. Hz. Peygamber, insanlara varlıkta ve yoklukta “nimete şükür, sıkıntıya sabır” anlayışını tavsiye etmiştir: “Müminin durumu ne ilginçtir! Her hali kendisi için hayırlıdır... Başına sevinecek bir hal geldiğinde şükreder, bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı gelecek olursa ona da sabreder, onun için bu da hayır olur.”

*

Ne var ki, “sıkıntılara sabır” göstermek, fakirlikle mücadele etmemek anlamına gelmez. Nitekim Hz. Peygamber’in fakir düşmüş muhacirlere iş olanağı sağlamak için Medine’de ticareti ve tarımı canlandırma çabaları, bu mücadeleye örnek teşkil eder. Keza devlet gelirlerinden yararlanacaklar içinde, fakirler en öncelikli kabul edilmiştir. Bunun yanında zenginlerin imkânlarını fakirlerle paylaşması esastır. Bu sadece zekât ve sadakayla değil, iş imkânı vermekle de olur. Kısacası, İslam’a göre fakirlikle mücadele yolunda herkesin elbirliğiyle çaba göstermesi gerekir.

Haberin Devamı

FAKİRLİK ÖVÜLÜR MÜ?

İslamiyet’in övdüğü fakirlik asla maddi yokluk değil, Yaradan’ın sunduğu olanaklar karşısındaki “kibir” yokluğudur. Kibre kapılanlar, kendini diğer insanların ve mahlukatın yegâne sahibi zanneder. Bugün dünyamızın en önemli sorunlarının başında, fakirlikle mücadele geliyor. Bu mücadelenin yolu, ekonomik gelişmenin yanında “kibirli zenginleşmeyi” terk etmekten geçiyor. Yani, bilinçsiz tüketimin yol açtığı çevre sorunlarına, kaynak israfına ve gelir dengesizliğine çözüm üretmekten...

‘Alıştığı günden geri koymasın’

KİM ZENGİN DEĞİL?

YÜZYILLARDIR olduğu gibi günümüzde de fakirlikle zenginlik iç içe. İslam, insanların helal kazançla zenginleşmesine karşı çıkmamıştır. Ancak Kuran, zenginliğin beraberinde önemli sorumluluklar getirdiğini vurgular. Zenginler mallarını, sadece kendilerine ait görmemelidir, çünkü sahip olduklarında “fakirler ve mahrum kalanlar için belli bir hak (Me’aric, 24-25)vardır. Zengin olanlar, imkânlarına her zaman şükretmeli, varlıklarının yegâne kaynağının kendi iradeleri olduğu zannına kapılmamalıdır. Ayrıca “İnsanın, kendisini zengin görünce azması (Alak, 6)”; “altına, gümüşe, kumaşa tapmak”, bir manevi felakettir... Nitekim Hz. Peygamber şöyle dua ederdi: “Allah’ım... Zenginlik fitnesinin şerrinden ve fakirlik fitnesinin şerrinden sana sığınırım.”

*

Haberin Devamı

Elde etmesi de tutması da mücadele gerektiren zenginlik, tek başına insanı mutlu etmeye yetmez. Maddi imkânların yanında mutlaka sağlık ve iç huzuru gerekir: “Takva sahibi bir kimse için zenginliğin sakıncası yoktur. Ama onlar için sağlık, zenginlikten; gönül hoşnutluğu da diğer nimetlerden daha hayırlıdır”, “Zenginlik, mal çokluğu değildir; asıl zenginlik, gönül tokluğudur.” 

*

Yokluk da varlık da, İslam’a göre “gönül tokluğu” yolunda geçilmesi gereken manevi sınavlar. Fakirliği ve zenginliği sayısal ölçülerle tanımlamak kolay. “Gönül zenginliği” ise istatistik kurumlarının değil, “insanlık kurumlarının” konusu. Ne mutlu, para kazanmak kadar gönül kazanmak için de çalışıp çabalayanlara... Maddi fakirlikten kurtulup maddi-manevi zenginliğini iyilik yolunda harcayanlara...

 

Yazarın Tüm Yazıları