Aklı ve gönlü buluşturmak

İnsanlık tarihinde koronavirüsten çok daha bulaşıcı hastalıklarımız var. Irkçılık, kibir, kıskançlık ve haset gibi. İnsanın yüreğini daraltan bu virüslerden kurtulmanın yolu ise hepimizin ‘iyi’leşmesinden geçiyor.

Haberin Devamı

‘İYİLEŞMEK’ ne güzel bir kelime değil mi? Hem beden sağlığına, hem de iyi olmaya işaret ediyor. COVID-19 virüsü gündelik hayatı esir aldığından beri gözümüz hep iyileşenlerin sayısında. Umudumuz tüm hastaların iyileşmesi ve salgının son bulması. Ama gelin görün ki insanlığın tarihi kadar eski, başka bulaşıcı hastalıklarımız var. Örneğin kin, nefret, ırkçılık... Bakın Amerika’da olup biten şu son olaylara. Ayrımcılık ve merhametsizlik, hepimizin vicdanını derinden yaralanmıyor mu? Hadi o kadar üst perdeden gitmeyelim, daha sıradan hastalıklara bakalım: Başkalarının derdini görmezden gelmek; kendini büyük, başkalarını küçük görmek; kıskançlık, haset... Tüm bunlar bir sözle, bir davranışla bulaşan, insanın yüreğini daraltan virüsler değil mi? Nitekim gönlümüz (psike) hastalandığında bedenimiz de (soma) hasta oluyor. Bunun bilimsel adı: Psikosomatik rahatsızlıklar. Dolayısıyla yüreklerimizi, yıpratıcı tavırlara bağışıklık kazanacak şekilde güçlendirmeye ihtiyacımız var. Sonuçta kalıcı iyileşmenin yolu, hepimizin “iyi”leşmesinden geçiyor.

Haberin Devamı

İYİLİĞE VE İÇ GÜZELLİĞE YOLCULUK

CUMA kelimesi, “toplamak, bir araya getirmek” anlamındaki ‘cem’ kökünden türemiştir. Biz de bundan böyle cuma günleri sizlerle bu köşede bir araya gelecek; iyiliğe, iç güzelliğine ve etik değerlere uzanan bir yolculuğa çıkacağız. Gündelik davranışlarımızın insanlık ve inanç tarihindeki köklerini keşfetmeye çalışacağız. Kültürümüzü şekillendiren Anadolu, Türk ve İslam medeniyetinin bize aktardığı mirastan yararlanacağız. Ayrıca toplum bilimlerini bu mirasla harmanlamaya gayret edeceğiz. Bunun için akılla gönlü, bilimle vicdanı ortak bir zeminde ele almalıyız. Geleneğe başvurmaktaki amacımız, daha iyi bir geleceğe doğru ilerlemek. Ne demiş atalarımız: “Niyet hayır, akıbet hayır.”

Aklı ve gönlü buluşturmak

SİYAH TENLİ KIRMIZI TENLİ

Ey insanlar!... Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır”. İslam Peygamberi, 632 yılında Veda Hutbesi’nde kendisini dinleyen on binlerce kişiye işte böyle seslenmişti. Bu sözlerden de kolayca anlaşılacağı üzere İslam, ırk ayrımcılığını, ırka dayalı üstünlüğü her şekilde reddeder. Kabileciliği, “Cahiliye âdeti” olarak görür. Ancak bu idealin her durumda aynı doğrulukla uygulandığını söylemek mümkün değil. Bu konuşmadan yüzyıllar sonra “siyah tenli”, insan hakları savunucusu bir rahip olan Martin Luther King, ABD’de ırk ayrımcılığının son bulması için çabalarken tarihi konuşmasında şöyle diyecektir: “Bir hayalim var. Gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.” Dünyamızın mevcut haline bakarsak, bu ideallere erişmek için önümüzde hayli “uzun, ince bir yol” var. Hep birlikte “iyileşmek” için gitmeliyiz “gündüz-gece”...

Haberin Devamı

Aklı ve gönlü buluşturmak

GÖLLER KURUMADAN ÖNCE

Bu topraklarda doğmuş, “yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek” sözünü sıkça duyarız. Ama gelin görün ki bu sözün hakkını vermek özen ister, emek ister. Hele de “yaratılanı” insanların ötesinde bütün kâinat olarak gördüğünüzde. Geçtiğimiz günlerde Hürriyet’te bir haber vardı: ‘Suyun Nobel’i’ olarak bilinen uluslararası Kristal Damla Ödülü’nü kazanan ilk Türk olan Prof. Dr. Doğan Altınbilek, Burdur, Kulu ve Meke Gölü’nün kuruduğunu, Beyşehir Gölü’nün sorunlu durumda, Eğridir Gölü’nün ise tehlike altında olduğunu belirtti... Belli ki atalarımız suyun değerini bizden çok daha iyi biliyorlarmış. Türk mitolojisinde her su kaynağının görünmez bir koruyucu ruhu, yani “iye”si olduğuna inanılırdı. Bu inanca göre bir kişi, o suyu pisletir, hatta tükürürse ‘su iyesi’ onu bir şekilde cezalandırırdı. İnsanlık tarihi boyunca pek çok inanış ve kültürde sulara kutsal değer atfedilmiş, suların korunması için törenler, festivaller düzenlenmiştir. Su, İslam’da da çok büyük değer taşır. Hz. Peygamber suyun israf edilmemesi gerektiğini en açık şekilde vurgulamıştır: “Akarsu kenarında bile olsan suyu israf etme.” Bir gün nehirden kap ile getirilen sudan abdest almış, artan suyu geri vererek şöyle demişti: “Bunu nehre boşaltın. Ola ki ileride bir canlının kursağına gıda olur.” Suyun, sudaki balığın, tüm canlıların üzerimizde hakkı olduğu inancı, çevremize daha iyi bakmamız gerektiğini düşündürüyor insana. Baktığımızda gördüklerimiz içimizi acıtacak bile olsa... Hiçbirimiz doğadan ayrı olmadığımıza göre onu iyileştirmeye çalışmak aynı zamanda kendimizi iyileştirmek demek.

Yazarın Tüm Yazıları