Türkiye’nin nükleer hikayesi

Ne zaman Türkiye’de nükleer santral kurulmasına itiraz etseniz, birileri ezber cümleyle karşınıza dikiliyor: “Nükleer santral kötü olsaydı, başka ülkelerde de nükleer santrallar olmazdı.”

Haberin Devamı


Bu cümle bilgisizlikten kaynaklanıyor.
Zira, başta Almanya olmak üzere pek çok ülke nükleer santrallarını kademeli olarak kapatmak ve yenilerini yapmamak üzere karar almış durumda.
Özellikle Fukuşima nükleer felaketi dünyaya ders oldu.
Ama biz ne kendi hatalarımızdan ne de başkalarının hatalarından ders almakta pek mahir olamadığımız için, nükleer sevdamız geçmiyor.
Şu anda Mersin Akkuyu’da Ruslar’a, Sinop İnceburun’da ise Japonlara kurdurmak üzere iki nükleer santral projesi önümüzde duruyor.
Bırakın ekolojistleri, amacı nükleer enerjiyi yaymak olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı bile Türkiye’nin nükleer altyapısının yetersiz olduğunu söylüyor. Geçtiğimiz yıl Tolga Tanış, raporlarına ulaşmış ve Hürriyet’te haberleştirmişti.
Anketlere göre halkın en az yüzde 65’i Türkiye’de nükleer santral kurulmasına karşı çıkıyor.
Ama yine de, kamuoyunun hem bilgilenmesi hem de hafızasını tazelemesi gerekiyor.
Tam da bunu yapacak bir belgesel yolda: Nükleer Alaturka.
Yönetmenliğini Can Candan’ın, danışmanlığını ‘Beni Akkuyu’larda Merdivensiz Bıraktın’ kitabının yazarı Filiz Yavuz’un yaptığı, Penguen çizeri Cem Dinlenmiş’in dahil olduğu belgesel, Türkiye’nin nükleer hikayelerini en baştan anlatmayı planlıyor.
1933’te Bursa’da yaşayan emekli fizik öğretmeni Sıtkı bey Yeni Atom Teorisi’ni bulduğunu iddia ediyor, Atatürk’ten yardım istiyor. Belgesel, bu kadar eskilere gidiyor.
1962’de dünyayı nükleer savaşın eşiğine getiren Küba Füze Krizi Türkiye’nin çok bilinmeyen hikayelerinden.
Hem de krizin merkezlerinden biri olmasına rağmen! Nükleer Alaturka, bu krizde Türkiye’nin yerine dair çokça söz söyleme niyetinde.
Belgeselde Çernobil nükleer felaketinin Türkiye’deki yansımaları da geniş yer bulacak.
Malum, Çernobil’den sonra birçok Avrupa ülkesinde radyasyonla kirlendiği için o yılki ürünler piyasaya sürülmezken, Türkiye’de radyasyonlu çayların içilmesi bizzat devlet tarafından teşvik edilmişti.
Kenan Evren “Bize radyasyondan madrasyondan bir şey olmaz” derken, Turgut Özal “Azıcık radyasyon sağlığa faydalı” diye buyurmuştu.
İnsanları kandırmak için kameraların önünde çay içen, radyasyonun etkilerine dair araştırma yapılmasını yasaklayan siyasiler de cabası.
Bugün elde resmi veri olmasa da, bizler biliyoruz ki, bu bölgede kanser hastası olmayan ev yok neredeyse.
Yine de, ne Çernobil ne de Fukuşima Türkiye’de siyasetçileri nükleer ısrarından vazgeçirebildi.
Fukuşima’dan sonra nükleer risk, bir tüpgazın patlama riskiyle kıyaslandı.
Nükleer Alaturka’da 40 yıllık nükleer karşıtı hareketten tutun da, meselenin uluslararası bağlamına ve hatta Nazım Hikmet’e kadar nükleerle ilgili ne var ne yok işlenecek.
Belgesel bağımsız.
Ve iyi ki de öyle. Zira eğip bükecek bir ısmarlayan, sponsor yok.
Tam da bu yüzden desteğinize ihtiyaç var.
Indiegogo’da başlatılan kampanya sayfasına (https://www.indiegogo.com/projects/nuclear-alla-turca-documentary-film#/) girip destek olabilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları