Yanlış nerede

Yerküredeki başka topluluklara göre birçok yönlerden önde olan toplumumuz hak etmediği bir yetersiz ve kötü sistemin esiri halindedir. Tarım devrimini doğru biçimde yapamadık. Mühendislerimizin ve doktorlarımızın dışarı çıkmasını önleyemedik. Köylüyü eğitemedik. İnşaat sektörünü iyi mühendislerden çok haydut ruhlu insanlar doldurdu. Bütün bu olayların dikkate alınması ve yaşadığımız ülkenin işleyişini seçilmişlere veya tayin edilmişlere değil seçenlere de bırakmanın gereği ortaya çıkıyor. Yurttaşlık 4 yılda bir sandığa gitmek değil, her an ne olup bittiğini kontrol etmektir.

Haberin Devamı

Doğu Türkiye’nin batı ve güney bölgeleri hiç şüphesiz ki ziraatın zenginliği, hayvancılık ve bir de (turizmi tamamen unutarak belirtirsek) eski eserlerin zenginliği bakımından dünyanın mihenk noktalarındandır. Maalesef hayvancılık yanlış politikalar yüzünden gerilediği gibi, Türkiye’yi birkaç nesil boyu enflasyonla yaşamaya mahkûm eden büyük baraj yatırımlarıyla ortaya çıkan ziraattaki gelişmeler de tam istendiği gibi planlanmıyor. Türkiye tarımının başındakiler, uzmanlıktan çok yerel menfaatleri gözlemeyi düşünürler.

Yanlış nerede

BU FELAKETLERİ HAK ETMİYORUZ

Gittikçe açlığa yürüyen dünyada Türkiye tarımının zenginliği üzerine gelecek için hayal kuracak, projeler geliştirecek bir kadro halen yok. Nüfus planlaması bazılarının zannettiği gibi doğum kontrolü değildir. Her şeyden evvel, yeni doğan kentlerin kırsal alanın nüfus yokluğuna ve düşen zirai üretime mahkûm olmaması düşünülmeli ve bu temin edilmelidir. Ne yazık ki on ilde yaşadığımız deprem, Türkiye şehirciliğinin ve inşaat sektörünün Türk cemiyetinin fikri yapısı, eğitimi, uzman zenginliği ve kalkınmasının çok gerisinde olduğunu göstermiştir.

Haberin Devamı

Belirli bir düzeyi; yani üçüncü dünyanın yapısını aşmış olan, belki de aslında öbürleri gibi yaşamamış olan bir ülkenin bünyesine yakışmayacak felaketler, Türkiye’nin jeolojik yapısından çok Türkiye yönetiminin yarım asrı aşan bir zamandır içinde bulunduğu boşvercilik, yüzeysellik, dar grupların menfaatlerinin kötü ürünü olarak ortadadır.

Yerküredeki başka topluluklara göre birçok yönlerden önde olan toplumumuz hak etmediği bir yetersiz ve kötü sistemin esiri halindedir. Bu, gelişen Türkiye’nin 80 yıldan beri içine girdiği dar yapıdır. İkinci Dünya Savaşı kıtlığı fakat arkasından gelecek bereket, daha hemen harp sonundan başlayarak plansızlığın veya ilginç biçimde onunla birlikte de atılım ve dinamizm kıtlığı nedeniyle istifade edilemeden kaldı.

Yetişen ziraatçılarımıza rağmen tarım devrimini yeterli ve doğru biçimde yapamadık. Mühendislerimizin ve doktorlarımızın dışarı çıkmasını önleyemedik, önlemeyi de düşünmedik. Köylüyü eğitemedik. Ziraat ve hayvancılıkta çiftçi sınıfını çıkarmayı; Macaristan, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerin bir asırdır başarıyla yaptıkları türden uygulamayı gerçekleştiremedik. Bu ülkelerde komünizmden evvel bu dallarda önemli gelişmeler olmuştu.

Haberin Devamı

YAPILAŞMA SORUNU

Büyüyen şehirlerde planlama, kanun hâkimiyeti tatbik edilemedi. İnşaat sektörünü sanatçı mimarlar, iyi mühendislerden çok, iş bitirici ve hatta haydut ruhlu insanlar doldurdu. Doğru, yüzyılın ağır bir depremini geçiriyoruz ama depremin kendinden çok bu yanlış yapılaşma sorunludur. Depreme karşı teknik uygulamayı düşünmeden evvel ortadaki feci manzaraları önleyecek kanuna ve örgütlenmeye girmeliyiz.

Çocuklar ve bebeler, anasız babasız kaldı. Bu çocuklar katiyen yetişme yurtlarında yetişemezler. Geçirdikleri travma ile buralarda sağlıklı bireyler olarak kalmaları mümkün değil. Türk halkı merhametlidir. Bosna’nın kamplarındaki Sırp haydutların ortaya çıkardığı ve Bosna halkının da barındırmaya tahammül edemedikleri 5 bin çocuğu evlat edindiler. Nasıl olduysa devrin yönetimi bunların gelişini tasdik etmedi. Bu utanç verici feci olayın kendisi ortada fakat nedenlerini de kimse açıklamak dürüstlüğünü göstermiyor. Türkiye bu depremin yavrularını bağrına basar. Bu toplumun şefkat düzeyi birçok toplumunkinden daha yüksektir. O zaman bunu hesaba katmalıyız. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Çocuk Esirgeme Kurumu’yla iş bitmez. Derhal komiteler teşkil edilmesi lazım. Durumu tespit için ilgili bakanlıkların, emniyet birimlerinin kadroları geliştirilmeli. Asıl önemlisi; hemen yükseleceğinden söz edilen inşaatların geniş bir denetime tabi tutulmasıdır. Bir binanın çimento ve demirinden çalınarak elde edilecek cüzi miktara bile tenezzül edilen bir memlekette toptan inşaatlarda neler beklenebilir, belli değil. Kontrolün daha geniş tutulması gerektiği gibi denetime ve müdahaleye de açık olması lazım.

Haberin Devamı

İMAR AFFI DOLANDIRICILIĞI

İnanması güç ama eğer deprem birkaç gün sonra olsa Meclis’te genel seçimden önce yasalaşmak için yeni bir imar affı sıradaydı. İmar affı artık dolandırıcılığa çevrilen bir unsurdur. Birçok müteahhit arsa üzerindeki uygunsuz yapıları vatandaşlara bile bile satmaktadırlar ve satmışlardır. İşte sonuç ortada. Yine aynı şekilde telefon şirketlerinin depreme ne kadar hazırlıksız yakalandıklarını acı bir gerçek olarak görüyoruz. Yerini kötü seçtikleri verici istasyonlar yüzünden insanlar çöküntülerin altından başkalarını arayamadı, mesaj gönderemedi.

Bütün bu olayların dikkate alınması ve yaşadığımız ülkenin işleyişini seçilmişlere veya tayin edilmişlere değil, seçenlere de bırakmanın gereği ortaya çıkıyor. Yurttaşlık 4 yılda bir sandığa gitmek değil, her an ne olup bittiğini kontrol etmektir.

Haberin Devamı

BİNLERCE YILIN EMANETİ ANTAKYA

Antakya
’yı ilk defa 1963 yılı baharında gördüm. Öğleden sonra İskenderun’dan hurda bir otobüsle Antakya’ya ulaştık. O devir için bir şanstı; Fransızlardan kalma asfalt yol... Gidiş geliş yine de çok zordu, ancak tecrübeli şoförlerle yolun virajları geçilebiliyordu.

Yanlış nerede

Hava kararmıştı. O akşam çöküntüsünün içerisinde karşıdaki köy evinden Arapça konuşulduğunu duydum. Kendine göre bir Arapçaydı. Tepelerin üstüne akşam çöküyordu. Büyük İskender’in geçtiği yerler aklıma geldi. Şehir bin yılların izini taşıyordu ve halkı da o bin yılların oluşturduğu bir sekeneydi. İlk künefeyi o zaman yedim. Hâlâ unutamadığım bir tat. Böyle künefenin başka yerlerde yapıldığını düşünmüyorum. O yıllarda birkaç kere daha Antakya’ya gittim ve bu gezileri hiç değilse iki yılda bir yapmaya gayret ettim.

Haberin Devamı

kimse eskiyi korumak istemiyor

Bugün harap olan şehrin, el sürülmese daha fazla ayakta kalabileceğini düşünmek mümkün. Çünkü tarihi binalar yapılan ilavelerle zayıflamış gibi. Kimse eskiyi korumak istemiyor. Orada yaşamak belki zor ama onu korumanın da yolları var. Güzelleştirmek demek; binayı alelacele, yanlış yöntemlerle değiştirmek demek değil. Nüfus artıyor, belki şehir gerekli kaynakları bulamadı. Hiç unutmadığım bir şey 1800 yıllık zamanın değil, devletin veya belediyenin hoyrat kararıyla yıkılan; Hadrianus Köprüsü.

Bugün eski Antakya’yı arayacak duruma geldik. Bari hiç değilse deprem dolayısıyla ortaya çıkan eski eserleri koruyalım. Bu şüphesiz ayrı bir çaba, dikkat ve uzmanlık istiyor. Eski Antakya’yı görmek, onu yaşamak ve yeniden yapmak için bir ümit ve gayret gerekecek.

Beni bu şiddetli deprem ve onun yıktığı Antakya düşündürüyor. Hatay ilimiz hiç şüphesiz ki Türkiye için güzel bir inci. Yıkılsa da ayakta kalsa da; onu, İskenderun’u, Arsuz’u, Samandağ’ı yeniden diriltmek için uğraşmalıyız. Antakya bizlere; Ortadoğu’nun, Akdeniz’in binlerce yılının Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktığı emanet. Şüphe yok ki onu yine biz koruyup ayağa kaldırabiliriz.

Yazarın Tüm Yazıları