'Yatır mıyım ben'

Geçen sezon sahnelenmeye başlanmıştı Vasıf Öngören’in yazdığı ‘Zengin Mutfağı’. Usta oyuncu Şener Şen’i yıllar sonra tiyatro sahnesine döndüren oyun izleyiciden büyük ilgi görüyor ve biletleri aylar öncesinden tükeniyor.

Haberin Devamı

Ve dün akşam DasDas sahnede 100’üncü kez perde açarak ‘dalya’ dediler. Ben 99’uncusunda izleme fırsatı buldum. ‘Zengin Mutfağı’, 1970 yılında, meşhur 15-16 Haziran işçi eylemlerinin yapıldığı dönemde bir konağın mutfağında yaşananları, sınıf çatışmasını Türkiye’nin o günkü politik atmosferinde anlatan bir oyun.

Yatır mıyım ben


Eserin İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda ilk sahnelenişinde de rol alan Şener Şen genç bir ekiple tekrar seyirci karşısına çıkıyor, konağın aşçısı Lütfü Usta olarak. Oyunun sonunda bir grup gazeteci kendisini kuliste ziyaret ettik. Oyunun gördüğü ilgiden hayli memnun.
Memnun olmadığı tek şey oyunun yeterince eleştirilmediği.  Sosyal medyadaki yorumların da sırf kendisi üzerinden yapıldığını, merdivenleri nasıl da hiç zorlanmadan çıktığının yazıldığını gülerek anlatıp ekliyor: “Beni görmek için geliyorlar. Yatır mıyım yahu ben!”
Birlikte rol aldığı genç oyuncular da oldukça yetenekli ve tıkır tıkır işliyor sahnede eser.

Tamam, ‘yatır’ demeyelim ama Şener Şen’i sahnede izlemenin hazzı da göz ardı edilemez. Nice yüzüncü oyunlarda sizi sahnede izlemek dileğiyle büyük usta...

Haberin Devamı

YILDIZ HANIM'IN GÖZÜ ARKADA KALACAK MI?

BİN bir emekle kurduğu Kenter Tiyatrosu’nu yaşatmak için çok çaba harcamıştı hocaların hocası Yıldız Kenter. Hayatını adadığı tiyatro sanatının icra edileceği, yetiştirdiği yüzlerce öğrencisinin sahneye çıkacağı bir mekân olarak yaşamasını istemişti.Cenaze töreninde gözünün arkada kalmayacağı, mirasına sahip çıkılacağı yönünde pek çok duygusal konuşma yapıldı.

Yatır mıyım ben


Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Devlet Tiyatroları oyunlarının Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenebileceğini söylerken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da “Bu tiyatroyu yaşatmak sorumluluğumuzdur, vazifemizdir. Ailesiyle başlatmış olduğumuz sürecin sağlığına yetişmesini arzu ederdik. Hızlıca İstanbul halkına hediye etmek istiyoruz” demişti.

Kamu adına yapılan konuşmalar şimdilik gök kubbede hoş bir sada olarak kalmış görünüyor. Mekâna bir tek sanatçı dostları ve öğrencileri sahip çıktılar ve oyunlarını orada sergiliyorlar. Ciddi bir bakıma ihtiyacı olan salon ne kadar kullanılabilecek, belli değil ama... Dilerim bir an önce verilen sözler tutulur ve Yıldız Hanım’ın gözü arkada kalmaz.

Haberin Devamı

KAŞE YA DA ISLAK OLMASI ÖNEMLİ DEĞİL İMZANIN HİKÂYESİ ÖNEMLİ

AHMET Ümit’in elindeki rahatsızlık nedeniyle imza gününde kaşe kullanması sosyal medyada eleştirilmiş ve tartışma konusu olmuştu. Okura yapılan saygısızlık diyen de vardı, yazara rahatsızlığı nedeniyle hak veren de...

Yatır mıyım ben


Sevdiğiniz bir yazarın imzasına sahip olmak okur için değerlidir tabii ki, yoksa saatlerce kuyrukta neden beklesin? İşin bir de koleksiyon boyutu var. İmzalı kitaplar aynı zamanda bir koleksiyon objesi. Pek çok kişi sahafları dolaşıp imzalı kitap toplar.

Bir imzayı değerli kılan özellik nedir? Islak ya da kaşe olması değerini düşürür mü? Bugün en değerli imza hangi yazara aittir?

İyi bir imzalı kitap ve obje koleksiyoneri olan Prof. Dr. Haluk Oral’a sordum merak ettiklerimi:

En zor bulunan ve bu anlamda en değerli imza Ömer Seyfettin’inkiymiş, neredeyse hiç bulunmuyormuş. Orhan Veli, Şemseddin Sami,

Ahmet Rasim, Sait Faik ve Sabahattin Ali onu takip eden isimler.

Bir yazarın imzası ne kadar az bulunursa o kadar değerli kabul ediliyor.

Islak ya da kaşe olması değil, imzanın bir hikâyesinin olması önemliymiş. Peyami Safa’nın ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu Nâzım Hikmet’e ithaf edip imzalaması gibi. Keza Kemal Tahir’in İsmet İnönü’ye imzaladığı kitap bunun bir diğer örneği.

Nâzım Hikmet’in imzasına sık rastlanmasına rağmen değerli kabul ediliyormuş.

Haberin Devamı

ATATÜRK'ÜN KİTAPLIĞINDAN SERGİYE

İSTİKLAL Caddesi’ndeki Meşher’de Ukraynalı sanatçı Alexis Gritchenko’nun 1919-1921 yılları arasında yaşadığı İstanbul’u konu alan ‘İstanbul Yılları’ adlı bir sergi açıldı.

Yatır mıyım ben


Ekim Devrimi sonrası Rusya’dan kaçıp İstanbul’a gelen Gritchenko iki yıl kalmış burada. İstanbul’un işgal altında olduğu yıllar. Tüm zor şartlara rağmen başta Ayasofya olmak üzere şehrin tarihi yapılarını, gündelik hayatı, kayıkçıları, seyyar satıcıları, hamalları resmetmiş. İbrahim Çallı ve Namık İsmail başta olmak üzere 1914 kuşağı ressamları ile entelektüel kesimden edindiği sanatçı ve yazar çevresiyle dostluklar kurmuş.

Sergide Gritchenko’nun Fransa’ya yerleştikten sonra 1930 yılında yayımladığı ‘Deux ans à Constantinople’ (İstanbul’da İki Yıl) başlıklı anı kitabının orijinali de yer alıyor.

Kitabı ilginç kılan bir diğer şey ise Atatürk’ün kişisel kitaplığından çıkmış olması. Özel bir camekân içinde sergilenen kitaba dokunmanız, sayfalarını karıştırıp Gritchenko’nun çizimlerini bakmanız mümkün değil ama yeni baskısına sahip olabilirsiniz.

Kitap, ‘İstanbul’da İki Yıl 1919-1921, Bir Ressamın Günlüğü’ adıyla ve Ali Berktay çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.

Yazarın Tüm Yazıları