Bu yıl dördüncüsü yapılacak olan Türk Dünyası Göçebe Oyunları.
Türkiye’nin dört bir yanındaki Türkleri bir araya getirecek olan, öngörülere göre de yaklaşık 1 milyon kişinin ağırlanması planlanıyor.
Bu rakam pandemi nedeniyle daha düşük olabilir; ama neresinden bakarsanız bakın, bu oyunlar için bölge binlerce insanı, yerli ve yabancı insanı ağırlayacak.
*
Göçebe oyunları, Orta Asya’daki geleneksel sporların ve Türk kültürünün yaşatılması amacı ile düzenleniyor.
En son 2018 yılında Kırgızistan’da ülkenin kuzeyindeki Çopan-Ata şehrinde düzenlenmişti.
Kırgızistan’daki Göçebe Oyunları bu organizasyonun üçüncüsüydü.
Orhangazi Belediyesi, bu bölgede arsası bulunan vatandaşlarla 1/25 bin’lik çevre düzeni planında konut dışı kentsel çalışma alanı olarak görülen yerle ilgili 1/1000 ölçekli uygulama imar planı çalışmaları ile ilgili arazi sahipleri ile bir görüşme yaptı.
Konu belki bazı kesimlere yabancı gelebilir.
Arsa ve sanayi alanı ile ilgili bilgilendirme yapmakta fayda var.
Önceki dönem belediye yönetimi Süpürgelik Mevkiinde Yalova istikametine doğru giderken yolun sağ tarafında kalan 742 dönümlük bir arsayı sanayi alanı olarak ilan etmişti.
Bu alan ile ilgili ilk planlama İsmail Tartar’ın Belediye başkanlığı döneminde başlamış, Neşet Çağlayan döneminde ise planlaması yapılıp son hali verilmişti.
Bölge, sanayi alanı ilan edilirken aslında o dönemde çok yönlü olarak bir planlama yapılmıştı.
Birincisi, buradaki sanayi alanı “İleri Teknoloji Sanayi” alanı olarak düşünülmüştü.
Son 3 yılda böylesine bereket görememiştik.
Göller, göletler, su kaynakları, barajlar tarihin en düşük seviyelerini görmüştü.
Bu durum İznik Gölü’nü de son derece etkilemiş, göl tabiri caizse tarihinin en fazla çekilmesini yaşamıştı.
İznik Gölü’ndeki çekilme neredeyse 50 metrenin üzerinde gerçekleşti.
Göl sahillerinde daha önce su ile dolu olan alanlar karaya dönmüş, su içindeki iskeleler dahi karada kalmıştı.
Ürkütücü görüntüler oluşmuştu.
*
Konu şu; Orhangazi, Gemlik ve İznik bölgesi için bir Teknoloji Bilimleri Fakültesi kurulması.
O dönemlerde rektör Prof.Dr.Saim Kılavuz Orhangazi, Gemlik ve İznik’in dinamikleri eğer bu konunun peşini bırakmazsa bölge bir Teknoloji Bilimleri Fakültesi’ni kazandırabilir.
Aynı dönemde bu konu bölge medyasında ve kamuoyunda da çok konuşuldu.
*
Aslında, bölgenin tam da ihtiyacı olan bir konu, Teknoloji Bilimleri Fakültesi.
Orhangazi, Gemlik ve İznik Bölgesi, Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu ile birlikte dünyanın en önemli ticaret merkezi olan İstanbul’un arka bahçesi konumuna gelmiş durumda.
Bununla birlikte Kocaeli, Bursa, Gemlik limanı ve lojistik olarak da çok güçlü bir bölge olması hasebi ile son derece kritik bir nokta durumunda.
Öylesine özel bir bölge ki burası, Türkiye’nin hatta dünyanın kendi branşında en önde gelen marka olmuş sanayi kuruluşları da bu bölgede yer alıyor.
Bölgenin sanayi gücüne ilave olarak tarımdaki gücü de herkesin malumu.
Orhangazi, Gemlik ve İznik bölgesi zeytinin ana vatanı.
Bununla birlikte Orhangazi ve İznik ovaları da farklı ürün yelpazesi ile de bir tarım ambarı seviyesine ulaşmış durumda.
Son yıllarda ise tarım 12 aya yayılmış durumda.
Bölgede geçmişte yılda 6-8 ay arası tarım yapılabilirken, artık bölgede ürün çeşitliliği ve seracılığın da gelişmesi ile 12 ay tarım yapılabilir hale geldi.
Bu iki değere ilave olarak bölge turizmden de ciddi pay alıyor.
Bu olumsuz tablonun en fazla yansıdığı sektörlerin başında da inşaat geliyor.
İnşaat sektörünün neredeyse 1 yıldır durağan bir sürece girmesi ile birlikte konut ihtiyacı da arttı.
Tabii, özel sektörle birlikte TOKİ’nin de önceliği afet bölgelerine vermesinden dolayı, farklı bölgelerdeki projeleri, inşaat maliyetlerinin yükselmesinden dolayı beklemeye alınmıştı.
Pandemi öncesinde 2018 ve 2019 yılında yaşanan ekonomideki daralma inşaat sektörünü olumsuz etkilemiş konut stokları tükenmiş, yeni konut projelerinin olmamasından dolayı da satışa hazır konutların fiyatları da alıp başını gitmişti.
Öyle ki TOKİ ekonomik kriz döneminde planladığı kendi projelerini bile maliyetlerin yüksek olmasından dolayı ertelemeye almıştı.
Bunlardan birisi de Orhangazi’de inşa edilen ve inşaatı tamamlanan 292 adet konuttu.
Aslında bu konut projesi 2019’da tamamlanıp hak sahiplerine verilecekti.
O dönemde bugünkü Taşıyıcılar Kooperatifi Başkanı Beytullah Güneş ile yaptığım söyleşi de bunu görmüş, bununla ilgili de önemli bir haber ele almıştım.
Taşıyıcılar Kooperatifi, o dönemde bir çok insan için imkansız gibi görünen Kooperatif yanındaki eski bir fabrika alanını satın almaya hazırlanıyordu.
Fabrika sahasının satın alınması, oraya bir depo-antrepo tesisi kurmak başlı başına bir meseleydi çünkü o zamanlar.
Fabrikanın satın alınması büyük maliyet, depo-anrepo gibi bir tesisin inşası ayrı bir maliyetti.
O dönemlerde telaffuz edilen rakamlar bazılarının havsalasının sığmayacağıölçekteydi.
Ancak;
274 üyesi bulunan Taşıyıcılar Kooperatifi öylesine güçlü bir yapıya kavuşmuştu ki, bunun da üstesinden gelecek seviyedeydi.
Bizler meslek hayatımızın ilk yıllarında, yani 2000’li yılların başında yaptığımız haberlerde ya da o dönemde verilen resmi rakamlara göre Orhangazi genelinde 1 milyon 650 bin civarında zeytin ağacı vardı.
Fakat geçen 15-20 yıllık dönemde yeni ekilen zeytin ağaçları ile birlikte Orhangazi sınırlarında toplamda 2 milyon 300 bin adet zeytin ağacı bulunuyor.
Bu, yaklaşık 1,5 yıl önce Tarım Bakanlığı ve Marmarabirlik tarafından tüm Bursa bölgesinde sürdürülen çalışmalar sonrasında tespit edilen rakam.
Yine, ilçe genelinde 1 milyon 650 bin adet zeytin ağacı varken ve Orhangazi’de yıllık tahmini zeytin rekoltesi hesaplanırken, 20 bin ile 25 bin ton arası tahminleri yapılırdı.
Yani resmi anlamada bu rakamlar baz alınırdı.
Zeytin ağacı sayısı 2 milyon 300 bin civarına geldiğinde ise normal koşullarda Orhangazi bölgesindeki zeytin rekolte miktarının en az 45 bin tonu bulması gerekiyor.
Oysa yine bugün itibarı ile yapılan rekolte tahminlerine göre Orhangazi’de 30 bin ton ile 35 bin ton arası zeytin rekoltesi elde ediliyor.
Yazıyı yazarken, HEKTAŞ’ın yaklaşık 1 yıldır Orhangazi tesislerinde sürdürdüğü çalışmalardan kamuoyunun yeteri kadar bilgilendirilmediğinden söz etmiştim.
Sonrasında, geçtiğimiz hafta HEKTAŞ'ın Marka ve İletişim Yöneticisi değerli Selçuk Yaşar’dan bir telefon aldım.
HEKTAŞ’ın değerli yöneticilerinin Orhangazi tesislerinde ağırlanmak istediğimi söylüyordu.
Son derece memnun oldum.
Nihayetinde geçtiğimiz hafta HEKTAŞ’ın Orhangazi’de kurulan tesisinde ağırlandım, enine boyuna tesislerle ilgili detaylı bir öngörüye sahip oldum.
AK Parti Bursa milletvekilleri Refik Özen ve Zafer Işık, Gençlik ve Spor İl Müdürü Salih Başparmak ile birlikte Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafında kente kazandırılan yaklaşık 350 milyonluk yatırım olan yeni yurt binalarını inceledi.
Gerçekten de önemli ve devasa yatırımlar.
Bursa, büyük bir üniversite şehri aynı zamanda.
Hem üniversite sayısı, hem öğrenci sayısı her geçen gün artan bir il.
Dolayısıyla devletin yeni yurt yatırımları da hızla devam ediyor.
Sevindirici bir tablo bu.
Bursa genelinde an itibarı ile yurt yatak kapasitesi 7 bin.
Kuraklıktan payını alan su kaynaklarından birisi de Türkiye’nin beşinci büyük gölü durumundaki İznik Gölü oldu.
İznik Gölü’ndeki değişim öylesine büyük oldu ki, tarihte görülmemiş oranda su çekilmesi yaşandı.
Ve durum git gide daha kötüleşirken, son günlerde etkili olan kar yağışı bir nebze de olsa göle ve tüm su kaynaklarına cansuyu oldu.
Yeterli mi peki?
Elbetteki değil.
Çok daha fazlası gerekli.
*
Son yıllarda bölgede yapılan yatırımlar sayesinde de Meram Bağları ve bölgedeki tesisler Türkiye’nin her köşesinden binlerce misafir ağırlar.
Özellikle yerli turistlerin büyük ilgi gösterdiği bir bölge.
Meram’ı güzel yapan, doğal yanıdır.
Yemyeşil ağaçlar ve dereleri ile doyumsuz bir bölgedir.
O bölgenin bu denli güzelliği kadar olmasa da Orhangazi bölgesinde de böylesine doğası muhteşem alanlar var.
Bunlardan birisi de Nadır bölgesi ve Nadır’dan Orkent bölgesine kadar uzanan dere yatağıdır.
Burası ile ilgili önceki dönem belediye başkanı Neşet Çağlayan’ın büyük bir hayali vardı.
Bu süreç yaklaşık 2 yıldır devam ediyor.
HEKTAŞ Elsan Elyaf’ın sanayi bölgesinde, İznik Gölü’ne sıfır devasa araziyi aldıktan sonra buradaki çalışmalarına da aşağı yukarı 1 yıl önce başladı.
Buradaki yatırım ile ilgili olarak bildiğimiz tek bilgi: “HEKTAŞ burada yerli tohum üretecek”
Şu ana kadar bir kısmını saymazsak, arazide yaptığı çalışmalar ile ilgili olarak da zaten yerli tohum üretimi yapılacağına dair emareleri de uzaktan uzaktan görüyoruz.
Firmanın burada en önem verdiği konu ise arazinin etrafını duvarlar ve çelik tellerle kaplamak oldu.
Bir de gözle görülür olarak arazinin İznik Gölü tarafına konan dev seralar.
Bunun dışında, arazinin Elsan Elyaf döneminden kalan kapalı alanlarda bir tadilat hatta yıkıp yeniden bina dikmelerini uzaktan uzağa görebiliyoruz.
*
Türkiye için tarihi bir müjde,bizler için de ayrı bir anlam ifade ediyordu.
Çünkü Yerli Otomobilin fabrikası bizlere komşu ilçe, yani 15 dakikalık mesafemizde Gemlik’te inşa ediliyor.
Yerli otomobilin üretilecek olması bizler için çok özel bir heyecan, fabrikasının bizim bölgemizde olacak olması ise katmerli heyecan.
Çünkü, otomotivin başkenti Bursa, Bursa’nın otomotiv yan sanayi merkezi ise Orhangazi ve Gemlik.
Haliyle yerli otomobilin üretim aşamasında Orhangazi ve Orhangazi’deki sanayi kuruluşları kenarında köşesinde mutlaka yer alacak.
*
Peki 27 Aralık 2019 tarihinde ilk tanıtımı yapılan yerli otomobil ile ilgili geride kalan 1 yılda neler oldu?
Türkiye’nin otomobili, TOGG tarafından Gemlik’te belirlenen fabrika alanında inşa edilecek.
Fabrika inşaatı hızla devam ediyor.
Hedeflenen 2021 yılı sonunda inşaatı tamamlamak, 2022 yılı sonunda da ilk otomobili banttan indirmek.
Türkiye’nin otomobili kendi ölçeğinde son derece önemli.
Günümüz teknolojisine uyumlu, hatta bazı yönleri ile çok daha gelişmiş ve tüm dünyada kabul görecek bir otomobil.
İşte Türkiye’nin otomobili Bursa’da hayata geçecekken, Bursa ve fabrikanın kurulacağı Gemlik ve bölgesi için de büyük hayati öneme sahip.
Tabiki bu otomobil tüm ülkeye bir değer katacağı gibi Gemlik, Orhangazi, İznik bölgesine de apayrı bir değer katacak.
Hatta, “Hiç kimse alışveriş yapmasın, ekonomi darboğaza girsin” diyen muhalefet vekilleri ile bile tanıştı bu ülke.
Yetinmediler, ABD’de Biden’in seçimi kazanmasından sonra zafer çığlıkları atıp “Biden geldi, kesin Türkiye’ye yaptırım uygular” diye sevinenleri de gördük.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Ne yazık ki muhalefetimizin durumu tam da böyle.
Ancak bugünkü konumuz bu değil.
Konumuz, Orhangazi bölgesi ile ilgili.
Orhangazi, yeni yatırımcı kabul edecek mi, yoksa etmeyecek mi?
2020 ile birlikte dünyamıza giren Covid-19 salgınında geldiğimiz son durum içimizi karartıyor.
Salgında kontrolü sağlamak bir yana, günden güne daha kötü bir tablo ile karşı karşıyayız.
Sadece Türkiye değil, dünya bu virüs belası ile boğuşuyor, hiçbir ülke de layıkıyla bu virüs ile mücadele edemiyor.
Avrupa hatta dünya ülkelerinin birçoğu salgınla mücadele edemez hale geldi.
Tablo günden güne daha da kötüye gidiyor.
Türkiye, güçlü alt yapısı ile şu ana kadar o bazı dünya ülkelerinde karşılaştığımız manzaraları görmedi.
Ancak gidişat bir şekilde kontrol altına alınamazsa, bizleri daha da kötü günler bekliyor gibi görünüyor.
*
Türkiye nüfusunun ve Türkiye ekonomisinin lokomotofi olan Marmara Bölgesi’nde yer almasına rağmen tarih boyunca bir çok fırsatı kaçırmış.
Deyim yerindeyse koskoca bir köy havasında kalmış bir ilçe.
Ne yazık ki...
Geçmişte kabuğunu kırmak için dönemsel olarak adımlar atsa da, bu adımlar değişen yönetim kademeleri nedeniyle hep sekteye uğramış.
Küçük olsun benim olsun mantığı ile yönetilmiş ve yönetilmeye devam eden bir ilçe. Bu gerçeği ticaret yapan, sanayinin içindeki herkes biliyor.
Kaçan bir çok fırsat olmuş.
Tarihi biraz geriye aldığımızda, 1980’li yılların sonlarından başlayıp 2000’li yıllara kadar bölgede her şehir kendi çapında yükünü alıp ilerlerken, Orhangazi ne yazık ki her türlü gelişimden geride kalmış.
İznik Gölü’nün Orhangazi’ye göre kuzey yakasında, Karsak mahallesinden başlayıp, Narlıca’ya kadar olan bölümde ağırlıklı olarak da Gürleler, Gemiç ve Sölöz mahallelerinde yoğunlaşmış eski evlerimiz var.
Bazı evlerin 200 yıllık olabileceği, hatta farklı özelliklere sahip olduklarını biliyoruz.
Örneğin en dikkat çekici olanı Sölöz mahallesinde hemen yol kenarında devasa görüntüsü ile duran eski tarihi ev.
Yine, Gemiç ve Gürle mahallelerindeki eski evler her biri farklı özellikleri olan, tarihi nitelikleri yanı sıra, farklı bir çok hikayeyi de bünyesinde barındıran evler.
Ancak, her biri neredeyse kaderine terkedilmiş durumda.
*
Elbetteki bahsettiğim bu tarihi evlerin bazılarında yaşam devam ediyor.
Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz
Bunu neden söyledim.Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor
Covid-19 ile ilgili son yapılan değerlendirmeler sonrasında Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında pazartesi günü toplandı, milyonların merak ettiği kararları açıkladı.
Öncelikle burada alınan kararları, sınırlamaları, kısmi normalleşmeleri tekrar dile getirmek istemiyorum.
Bilindiği gibi, yeni normalleşme döneminde en kritik unsur Türkiye’de tüm illerin yoğunluk haritalarına göre sınıflandırılması.
Oluşturulacak olan ve her hafta güncellenecek olan risk haritası dört aşamalı olacak.
Düşük riskli, orta riskli, riskli ve yüksek riskli olmak üzere 4 gruba ayrılacak olan illerde süreci valilikler yönetecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk etapta 4 kategorideki normalleşmeleri ve kaldırılan kısıtlamaları açıkladı.
Düşük ve orta riskli illerde hafta sonu kısıtlamaları kaldırıldı.
Okullarda eğitim yüz yüze başladı.
Kafe, restoranlar, kıraathaneler faaliyetlerine başladı.
Spor salonları ve halı sahalar saat 19.00’a kadar hizmet vermeye başlayacak.
Tek tek olacakları yazmaya gerek yok.
Günlerdir Türkiye’nin beklediği kararlar nihayetinde açıklandı.
Bugüne kadar özellikle sosyal medyada mangalda kül bırakmayanları işte bu dakikadan sonra görmüş olacağız.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda görüyorum;
Pazartesi akşamına kadar esnaf bitti, tükendi, battı yok oldu açın şu işletmeleri diye yorum yapan tüm sosyal medya hesaplarını takip ettim,
Şimdiki yorumları da şu oldu;
Salgın tam bitmeden bu kadar rahatlama olur mu diye afkurmaya başladılar bile.
Bu tür zevata değil modern kalkınmış bir ülke kazandırmak, uzaya 4 şerit otoyol da yapsan zaten yaranamayacağın için çok da dikkate almamak gerek.
*
Tüm bu normalleşmelerle birlikte ama diye başlayan bir cümle kurmak da gerekli.
Bu noktada sihirli sözcük risk kategorileri.
Yani, bilinmesi gereken şey şu:
Her hafta Türkiye genelinde risk haritası yayınlanacak.
An itibarı ile kategorileri belli olan illerde süreç takip edilecek.
Gün gün, hafta hafta gelişmeler izlenecek.
Olası haritadaki her değişiklik valilikler tarafından yeniden değerlendirilip yeni kurallar ortaya konacak.
Yani bu hafta orta riskli olan bir il, kuralları hiçe sayması halinde bir sonraki hafta yüksek risk kategorisine girebilir.
Bu durumda ise tüm kurallar yeniden yazılır, yeni kurallar uygulamaya girer.
*
Bursa’dan örnek verecek olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklama yaptığı dakikalarda sarı kategoride, yani orta riskli grupta yer alıyorduk.
Dolayısıyla da yeni normalleşmeleri de buna göre hakeden bir şehir konumundayız.
Şayet Bursa yada Bursa gibi orta riskli kategoride yer alan iller salgın hastalığın olmazsa olmazı olan kurallara riayet etmez ise, bir sonraki hafta farklı bir kategoride yer alabilir, dolayısıyla da şartlar yeniden değişebilir.
*
Klasik olan “Aman rehavete kapılmayalım” cümlesini kurmak istemiyorum.
Sanırım geride kalan 1 yılda tüm toplum salgının olmazsa olmazlarını, kurallarını öğrenmiş olması gerekiyor.
Yine klasik bir söylemle, Bursa’da bir normalleşme başladı diye gevşeyip sosyal mesafeyi, maske ve hijyeni ihmal edersek, bir sonraki hafta yine bizi ağır kurallar bekliyor olabilir.
*
Yukarıda belirttiğim gibi, siz siz olun, pazartesi akşamına kadar esnaf battı, kısıtlamalar kaldırılsın diye yaygara koparıp, kısıtlamalar kaldırılınca da ‘salgın tam bitmeden böylesine bir rahatlama olmaz’ diyenlerden olmayın.
Siz siz olun, salgından dolayı kapalı olan esnafı düşünüyor gibi yapıp, salgın arttığında da ‘niye bu kadar işletme açık, ölüyoruz!’ diyenlerden olmayın.
Bu salgın sadece Türkiye’nin sorunu değil.
Tüm dünyada tüm dengeleri bozan ve tüm ülkelerde amansız bir şekilde mücadelesi verilen bu salgından kurtulmanın tek yolu kurallara uymaktan geçiyor.
Kasım aralık aylarındaki vaka patlamalarını yaşamak istemiyorsak, esnafın yeniden kapısına kilit vurmasını istemiyorsak, tüm sosyal hayatımızın kısıtlanıp yeniden evlere kapatılmak istemiyorsak, amasız, fakatsız, koşulsuz olarak sıkı bir şekilde salgın hastalıkla yaşamayı öğreneceğiz.
Kurallara da sıkı sıkıya uyacağız.
*
Bu mücadele emeksiz, bedel ödemeden verilmiyor.
Sağlık çalışanları, esnaf, polis, jandarma ve her birimiz yığınla bedeller ödeyerek bu noktaya geldik.
Emek vermeye, mücadele etmeye de devam edeceğiz.
Yazımın başlığında da söylediğim gibi tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz.
Bu mücadeleye destek olmayıp kuralları ihlal edenlerin yarın öbürgün ne devletin aldığı önlemlere ne de sürece ilişkin söyleyecek tek sözü dahi olamaz.
Önce kurallara uyacaksın sonra hesap soracaksın.
Kurallara uymuyorsan, hesap da soramazsın..