Bu yıl altıncısı yapılan “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı 2020 Araştırması” Ocak-Şubat aylarında, İstanbul başta toplam 23 ilde, 18 yaş üzeri 1216 kadın-erkek ile yüz yüze gerçekleştirildi.
Üniversitenin, 2016 ile 2020 yılları arasında toplam 6021 kişiyle görüşerek yaptığı araştırma Türkiye’de kadın algısıyla ilgili önemli verileri ortaya koyuyor.
Bunların başında “şiddet” geliyor.
Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu son araştırmada da “şiddet” kadının öncelikli sorunu.
Ankete katılan kadınların yüzde 68’ine, erkeklerin yüzde 63’üne göre kadınların toplum içerisinde yaşadıkları en önemli sorun “şiddet”.
Şiddeti en önemli sorun olarak tanımlanmasında yıldan yıla artış görülüyor.
Geçen yıla göre artış yüzde 6 civarında.
Buna paralel olarak şiddetin boşanma için yeterli sebep olduğu algısı da artıyor.
Cercis Murat Konağı’nın terasından seyrettiğim Mezopotamya Ovası, Artuklu mimarisinin izlerini taşıyan camiler, taş işçiliğinin nadide örnekleriyle dolu daracık sokaklar, abbaralar ve vitrinleri süsleyen cam altı Şahmeran’lar düşer aklıma.
İyiliği, bilgeliği temsil eden yarı kadın, yarı yılan Şahmeran efsanesi Mezopotamya’dan Hindistan’a kadar çeşitli mitojilerde, farklı isimlerle, farklı hikâyelerle yüzyıllardan bu yana günümüze kadar gelmiş.
Geleneksel Şahmeran
İran’daki adı Yemliha.
Bu topraklardaki hikâyesi esas Tarsus’ta geçiyor ama Mardinli zanaatkârlar daha çok sahip çıktıkları için Mardin’in has sembollerinden birine dönüşmüş.
Mardin’
Guterres, 21. yüzyılın da kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı yüzyıl olması gerektiğini eklemiş.
Dünyamızın ancak böyle dönüşebileceğinin altını çizmiş.
Ne var ki Guterres, bu konuşmasından çok kısa bir süre sonra, koronavirüs tehlikesi yüzünden BM çatısı altındaki çok önemli kadın toplantılarının iptalini önerdi.
Dolayısıyla BM’nin New York’taki merkezinde, dünyanın dört bir yanından gelecek kadın STK’ların katılımıyla 9-20 Mart tarihleri arasında planlanan Beijing artı 25 toplantıları yapılmayacak.
Beijing’de 1995 yılında katılma fırsatını bulduğum BM Kadın Zirvesi’nin 25. yıldönümü nedeniyle resmi heyetlerin yanı sıra 3 bin dolayında kadın hakları savunucusunun BM Genel Merkezi’nde buluşması bekleniyordu.
550’ye yakın kadın STK ise BM salonlarının dışında etkinlikler düzenleyecekti.
Türkiye’den de çeşitli kadın STK’larının katılacağı toplantıların iptali ve 9 Mart açılışının sadece resmi düzeyde yapılacak olmasına tüm dünyada kadın STK’ların tepkisine yol açmış durumda.
Beijing artı 25
Meksika, Nijerya ilk koronavirüs vakalarını duyuran ülkeler arasında.
57 vakanın tespit edildiği Fransa’da Cumhurbaşkanı Macron “ Bir salgın krizi karşısındayız. Hazırlıkla olmayız” açıklamasını yaparken, Japonya okulları 1 ay tatil etti.
ABD’de ise Demokrat Parti Başkan aday adayı Elizabeth Warren’in “Virüs küresel sağlığı tehdit ettiği gibi küresel ekonomiyi de tehdit ediyor. Büyük bankaların Amerikan ekonomisinin sağlığı için ne yaptıklarını bilmeye hakkımız var” çıkışı nedensiz değil.
Zira ABD Merkez Bankası eski Başkanı Janet Yellen, koronavirüs nedeniyle Amerikan ekonomisinin resesyona girebileceği uyarısında bulunmuştu.
Son yazıda COVİD19’un en büyük darbeyi uluslararası turizme vuracağını yazmıştım.
Devamında NG Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Başkanı ve TUROB Türkiye Otelciler Birliği Başkan Yardımcısı Hediye Güral Gür ile COVİD19’un turizme ve diğer sektörlere etkisini konuştuk.
Sohbetin başında Hediye Güral Gür “Otelcilik havadaki buluttan nem kapan bir sektör. Hem olumlu, hem olumsuz gelişmelerden hemen etkileniyoruz” diye bir hatırlatma yapıyor.
Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi’nin verileriyle 2018 yılında dünya ekonomisine 8.8 trilyon dolar katkısı olan turizm sektörü zor günlerin eşiğinde.
Havacılık sektörü de öyle.
Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’ne (İATA) göre havayollarının gelirinde bu yıl 29 milyar dolarlık bir düşüş bekleniyor.
2008-2009 küresel finansal krizden bu yana ilk kez küresel hava trafiğinin bu yıl yüzde 4.7 oranında düşeceği hesaplanmış.
Dünyanın önde gelen havayolu şirketleri Çin’e uçuşlarını durdururken, İATA CEO’su Alexandre de Juniac açıklamasında “küresel hava taşımacılığı sanayi için zor günler kapıda” diyor.
Çin’deki iç hatlar yolculukları da hemen hemen durma noktasında.
Çinli turistlerin son yıllarda ekonomilerini ihya ettiği Vietnam, Kamboçya, Malezya, Singapur’un gibi ülkelerin her birinin kaybının 3 milyar dolar olacağı hesaplanmış.
Japonya’nın 32 milyona ulaşan rekor ziyaretçi sayısının dörtte biri Çinli.
Aynı binanın ön cephesinde de süreli değişen ilanlara boğulmuş halde Bedri Rahmi’nin elinden çıkmış uzun bir duvar panosu vardır.
Geçen hafta aynı yerden geçtiğimde panonun son bölümü düşmüştü.
Bir keresinde 4.Levent’ten araçla geçerken 1947 ile 1957 yılları arasında Emlak Kredi Bankası’nın toplu konut olarak inşa ettirdiği bir evin cephesinde yine Bedri Rahmi’nin yaptığı mozaik bir panonun fotoğrafını çekmeyi başarmıştım.
4.Levent’teki binanın üzerinde Bedri Rahmi eseri
Sanayi devrimini kaçırmış bir ülke için konu önemlidir zira.
Tam bir yıl önce, aynı zamanda Türkiye Bilişim Vakfı’nın başkanı olan Faruk Eczacıbaşı’nın başında olduğu Dijital Türkiye Platformu DPT’nin Pwc’nin işbirliğiyle hazırladığı “Dijitalleşme Yolunda Türkiye” raporuna yer vermiştim?
Kısacık hatırlatmak gerekirse ne vardı raporda?
En önemli nokta şu: Nüfusun temel becerileri Avrupa Birliği’nin gerisinde.
“Dijitalleşme Yolunda Türkiye” Raporu’na gelirsek, nüfusun temel becerileri Avrupa Birliği’nin gerisinde.
Bu arada, DPT, Avrupa dijital teknoloji endüstrisini temsil eden DijitalEurope’un üyesi olduğu için raporda kıyaslama Avrupa ile yapılmış.
Rapora devam edersek, Türkiye’de
Müzik eğitiminin yaygınlaşması ve bu eğitimi alamayan çocuklara ulaşması hayaliyle 15 yıl önce Fatih’te Ulubatlı Hasan İlkokulu’nun bodrum katında başlayan Barış için Müzik Gençlik Orkestrası bir hayalin nasıl gerçeğe dönüşebileceğinin en somut örneği.
Kısıtlı olanaklar nedeniyle önce akordeon ile başlayan hayale yolculuğun son noktası Enka Oditoryumu’nda Leipzig Operası Çocuk Korosu ile birlikte müzikli performans idi.
Barış için Müzik ve Leipzig Orkestrası Çocuk Korosu İstanbul’da sahnede.
Barış için Müzik Gençlik Orkestrası
Uzun iş yaşamı boyunca Türkiye’de ilklere ve yeniliklere imza atan, Ar-Ge’ye her şeyden fazla önem veren Selçuk Yaşar’ın adına verilen ödülün ikincisinin sahibi bilim dalında çalışmalar yapan bir isim olacak.
Bu ismi 5 Mart günü İstanbul’da düzenlenecek törende öğreneceğiz.
Yaşar Üniversitesi ve Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı işbirliğiyle “toplumsal fayda yaratan” kişilere verilen ödülü konuşmak üzere geçenlerde Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Yiğitbaşı ve Rektör Prof. Dr. Cemali Dinçer ile İstanbul’da buluştuk.
Bu yıl Selçuk Yaşar Bilim Ödülü’nü alacak bilim insanının, günümüzün en önemli meselesi “temiz enerji” le ilgili yaptığı çalışmalarla dünyada adından söz ettiren bir akademisyen olduğunu öğrendik.
Yiğitbaşı, Prof. Dr. Ahmet Evin, Prof. Dr. Gürbüz Güneş, Prof. Dr. Arif Hepbaşlı, Prof. Dr. Banu Onaral’ın oluşturduğu Seçici Kurul’un 17 aday arasından belirlediği ismi merakla bekliyoruz.
Ünlü bestecinin tam doğum tarihi bilinmiyor ancak Bonn’da 17 Aralık 1770 tarihinde vaftiz edildiğine ilişkin bir belge var.
Dolayısıyla bestecinin doğum gününün bir gün önce olduğu kabul ediliyor.
Der Spiegel Dergisi’nin “250 yaşındaki Pop Star” diye tarif ettiği ünlü besteci için sadece Almanya’da 700 etkinlik düzenleniyor.
New York Filarmoni Orkestrası, New York’taki Carnegie Hall, Lincoln Center konser salonları Beethoven kutlamalarına katılıyor.
Almanya’nın dışında, Viyana’dan Paris’e Avrupa’nın hemen hemen her başkentinde ve müziksever şehrinde benzer kutlamalar düzenleniyor.
Türkiye’deki kutlamalara gelirsek.
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası BİFO’nun Beethoven Yılı için planladığı iki konserden ilkini geçtiğimiz 23 Ocak tarihinde Lütfi Kırdar’da dinledik.
Genç piyanist
İngiltere bayrağı Brüksel’deki AB kurumlarından indirildi.
Peki Brexit sonrası ne olacak?
Kısaca özetlemeye çalışacağım.
İngiltere ve Avrupa Birliği önümüzdeki 11 ay boyunca ilişkilerinin geleceklerini görüşecek.
Hayli çekişmeli geçmesi beklenen bu geçiş sürecinin sona ermesine dek İngiltere’nin Avrupa Birliği’nin kural ve toplumsal sorumluluklarına bağlı kalması gerekiyor.
Almanya’dan sonra Avrupa Birliği bütçesine en fazla katkısı olan ikinci ülke durumundaki İngiltere yıl sonuna kadar katkıya devam edecek.
Brüksel bu konuda kesin kararlı.
Kuruluş hikâyesini Yönetim Kurulu Başkanı Görgün Özdemir ve Genel Sekreter Sabri Bülbül’den dinliyoruz.
1980’lı yılların sonunda Avrupa sanayi, küreselleşmenin getirdiği rekabetçi ortamda, dünyada ölçeğindeki rakiplerine karşı daha iyi performans için bir yönetim modeli arayışında.
Amerikalılar ve Japonlar böyle bir model için harekete geçmiş durumda zira.
Avrupa sanayinin devlerinden ,Volkswagen, Fiat, Bosch, Philips, Nestle, Renault gibi isimlerden söz ediyoruz.
Sonuçta 1988 yılında, merkezi Brüksel’de olmak üzere Avrupa Kalite Yönetim Vakfı kuruluyor.
Kurumlara rehberlik etmek üzere EFMQ modeli geliştiriliyor.
İki yıl sonra, Türkiye’nin Özal ile birlikte yurt dışına açılma döneminde dönemin büyükleri Şişecam, Elginkan, Enka, Arçelik, Altınyıldız, Demirdöküm gibi şirketler bir araya gelip KalDer’i kuruyorlar.
Bugüne gelince
ABD’den Avrupa Birliği’ne Afrika’ya dek sayısız ülkede kamu, özel sektör, akademi, sivil toplum kuruluşları gıda israfını önlemeye yönelik çalışmalar yapıyor.
BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun son verilerine göre, yıllık tarımsal kayıp 1.6 milyar ton.
Bu kaybın parasal değeri 1.2 trilyon dolar.
Öte yandan dünyada 800 milyonun üzerinde aç var.
Benzer bir girizgahı üç yıl önce de Metro Market Türkiye’nin İstanbul’da yeme-içme sektörünün önde gelen 50 şefinin desteğiyle düzenlediği “Gıdada İsrafa Son Haftası” vesilesiyle yazmıştım.
Metro o dönemde TÜBİTAK ile birlikte kayba uğrayan ürünlerle ilgili bir çalışma yapmıştı.
O çalışmaya göre, Türkiye’de üretilen 49 milyon ton sebze ve meyvenin yüzde 25 ila 40’ı üretim ve dağıtım zincirinde kayba uğruyordu.
Kayba uğrayan ürün miktarı iyimser tahmine göre
2002 yılında kurulan KAGİDER’in (Kadın Girişimcileri Destekleme Derneği) altıncı başkanı Emine Erdem ve Yönetim Kurulu üyeleriyle derneğin yeni gelişmelerini konuşmak üzere buluştuk.
KAGİDER’in tarım başta her sektörde ülke çapında kadın girişimcileri desteklemek için oldukça çok sayıda projeyi devreye soktuğunu öğrendik.
Dernek kurulduğunda yüzde 4 olan kadın girişimci oranı bugüne gelince yüzde 9.
10 yıl önce 90 bin olan kadın girişimci sayısı 134 bin oldu.
KAGİDER’in üye sayısı ise 37’den bugün 340’a ulaşmış durumda.
10 yıldan beri sahaya inerek halkın sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel eğilimlerini objektif bir şekilde ölçüyor.
26 ilde kent merkezlerinde yaşayan, 18 yaş üzeri 1000 kişiyle yapılan “Türkiye Eğilimleri 2019” araştırmasının sonuçlarının bazılarını cımbızladım.
Siyaseti, ekonomik kaygıları, dost-düşman kim? gibi şeyleri bir yana bırakıp “Türk halkı Suriyeli göçmenlere nasıl bakıyor, kitap okuyor mu, tiyatroya gidiyor mu” sorularının sonuçlarına odaklandım.
Suriyeli göçmenlerden başlarsak, halkın yüzde 70,9’u Suriyelilerin ülkelerine döneceğine inanmıyor.
Ankete katılanların çoğunluğu Suriyelilerin dönmeyeceğine inanıyor ama aynı zamanda birlikte yaşamaktan da memnun görünmüyor.
Baş etmemiz gereken önemli bir sorun.
SANAT KÜLTÜRE ERİŞİM
Araştırmada “En prestijli meslek hangisidir” sorusunun yanıtı “doktorluk” olmuş.
750 civarında karar verici ve uzmana 2020 yılına yönelik kaygılarının sorulmasıyla ortaya raporda önümüzdeki 10 yıl zarfında hepimizi etkileyecek uzun vadeli ilk beş risk şöyle sıralanıyor:
- Mülk, alt yapı ve insan hayatına zarar veren aşırı hava olayları.
- Hükümetler ve iş dünyasının iklim değişikliğiyle mücadelede başarısız olmaları.
- Petrol sızıntıları ve radyoaktif kirlilik gibi çevresel suçları da içeren insan kaynaklı çevresel zarar ve afetler.
- Biyolojik çeşitlilik kaybı ile kara ve deniz ekosistemlerinin geri dönüşü olmayacak şekilde zarar görmesi. Bu kayıp, insanlığın doğal kaynak kullanımının yanı sıra sanayi için de önemli bir risk unsuru taşıyor.
- Deprem, tsunami, volkanik patlama ve jeomanyetik fırtınalar.
DEF’in raporunun 10 yıllık geçmişinde ilk kez, uzun vadeli küresel risklerin ilk beşi çevreyle ilintili.
Kitabı elime geçer geçmez bu yıl henüz lüfer balığı yemediğim aklıma düştü.
Lüfer gibi Kadıköy Pazarı’ndaki balıkçı tezgahlarında hemen hemen hiç palamut görmediğimi de hatırladım.
Oysa bu iki lezzetli balık İstanbulluların eylül, ekim aylarından itibaren dört gözle bekledikleri balıklardır.
Gerçek şu ki; İstanbul, lüfer, çinakop, palamut gibi bu şehre özgü balıkların çok seyrek olduğu bir mevsim geçiriyor.
Balıkçı tezgâhlarında avlanması ve satılması yasak olan çinakopların küçük boyları “defne”yi görünce içim sızlıyor.
Kimse denetlemiyor mu balıkçı tezgâhlarını?
Balıkçılar büyümelerine izin vermedikleri balıkları tutarak kendi ayaklarına kurşun sıktıklarını anlamıyorlar mı?
Marmara Denizi
Tüm Avustralya kıtasını etkisi altına alan, şimdiye kadar 23 kişiyle yarım milyon hayvanın ölümüne yol açan yangınların etkisi başkent Canberra gibi Sydney’e de ulaşmış.
Bizimkiler mahallerine çöken yoğun duman bulutu nedeniyle günlerdir evlerinden çıkamıyorlar.
Maskeler filan fayda etmiyormuş.
Avustralya büyük felaketin tam göbeğinde.
Kontrol altına alınamayan ve aylarca süreceği tahmin edilen yangınlar Danimarka büyüklüğünde toprağı yutmuş durumda.
Ülke yağmur ormanlarının çoğunu yitirmek üzere ve hatta “milli gururu” diye lanse edilen mercan kayalarının oluşturduğu “Büyük Set Resifi” duman altında.
Alevlerin yuttuğu kanguruların, koalaların görüntüsüne hangi yürek dayanabilir?
Neredeyse 200 yıldan hiç kesintiye uğramadan beri sürekliliğini korumuş.
2. Mahmut döneminde mehter takımı yerine kurulan Mızıka-ı Hümayun, zamanla çeşitli müzik dallarını bünyesinde toplamış.
Atatürk’ün talebiyle 1924 yılında Ankara’ya taşınmış ve Cumhuriyet tarihinin ilk müzik kurumu olmuş.
Bu bilgileri bize orkestranın daimi şefliğini yapan Prof. Rengim Gökmen, Zorlu PSM’deki Yeni Yıl Konseri’nden önce aktarıyor.
Aralık ayının son günlerinde Ankara’da Dört İtalyan Tenor ile birlikte Yeni Yıl Konseri için izleyicilerin karşısına çıkan orkestra ilk defa İstanbul’da.
Opera aryaları, Napolitenler içeren programda, 1828 yılında İstanbul’a davet edilerek Mızıka-ı Hümayun’un orkestra şefliğine atanan Donizetti Paşa’nın kardeşi Gaetano Donizetti’nin de eseri Aşk İksiri operasından da bir arya var.
Dilerseniz iklim değişikliğinden başlayalım.
Çeşitli ülkelerin meteoroloji kurumlarına göre sıcakların yeni rekorlar kırdığını göreceğiz.
Atmosferdeki karbon dioksit miktarı artarken, seller, yangınlar gibi doğal afetler yakamızı bırakmayacak.
Aralık ortalarında Madrid’te yapılan BM İklim Zirvesi bildiğiniz gibi beklentileri karşılamadı.
Siyasiler sokakların sesine bir kez daha ses vermedi
Dolayısıyla, Washington’da, Beyaz Saray’ın karşısında ünlü oyuncu Jane Fonda’nın da her cuma katıldığı, Greta Thunberg’in ön ayak olduğu iklim protestolarının 2020 yılında yaygınlaşması bekleniyor.
Öte yandan 37 trilyon dolar değerinde varlık yöneten 600 kadar yatırımcının Madrid’te hükümetlere “kömüre dayalı enerji tüketimini” durdurmaya yönelik çağrılar 2020 yılında katlanabilir.
Çünkü çağrı iş dünyasının artık iklim değişikliği krizinin farkında olduğunu gösteriyor.
Göbekli Tepe, Schmidt’ten sonra sahipsiz kalmasın
TÜRKİYE dostu İngiliz yazar-araştırmacı Andrew Mango’dan sonra Göbekli Tepe’de kazı çalışmalarını sürdüren Alman arkeolog Profesör Klaus Schmidt’i kaybettik.
1995 yılından beri Göbekli Tepe’yi kazmakta olan Schmidt, Urfa Müze Müdürü Müslüm Ercan’dan dün öğrendiğime göre Almanya’da geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiş.
Göbekli Tepe ilk bundan altı yıl önce yani 2008 yılında tanışmıştım.
Garanti Anadolu Sohbetleri nedeniyle gittiğimiz Urfa’da, müzede insan boyunda, gözlerine “obsidyen” parçaları yerleştirilmiş 11 bin 500 yıllık heykeli görünce nutkum tutulmuştu.
Dünyanın en eski heykeli karşımızdaydı.
O günden sonra Klaus Schmidt’in çalışmalarını hep izledim.
Göbekli Tepe’den “tarihi yazan şehir” diye söz eden Schmidt, Urfa’ya 15 kilometre mesafede Örencik köyü yakınlarındaki 12 bin yıllık yerleşim merkezini ortaya çıkartırken az engelle karşılaşmamıştı.
Almanya’dan tarihi eserlerin iadesini isteyen Kültür Bakanı Ertuğrul Günay döneminde Göbekli Tepe’nin kazı izni bir araya tehlikeye girmişti.
Zira Günay, Almanya’dan talep edilen eserler iade edilmediği takdirde Türkiye’de Alman arkeologlar tarafından sürdürülen kazı izinlerinin iptal edilmesini gündeme getirmişti.
Sadece bir tek bekçiyle korunmakta olan Göbekli Tepe’den dört yıl kadar önce bir heykel çalındığında fatura Profesör Schmidt’e çıkartılmıştı.
Kazı başkanı olarak Schmidt, çalınan heykel için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na 150 bin lira ödemek zorunda kalmıştı.
Eşi Doç.Dr. Çiğdem Schmidt’in de dahil olduğu ekibi ve Urfa Müzesi’nin işbirliğiyle kazılarını sürdüren Schmidt’in Göbekli Tepe ve dolayısıyla Urfa’nın tanıtımında payı büyük.
Schmidt, kazı ve akademik çalışmalarından artan zamanını Göbekli Tepe’nin önemini anlattığı uluslararası konferanslara ayırmıştı.
Göbekli Tepe’yi birkaç ay önce ziyaret eden Serhan Yedig’in yazısından öğrendiğime göre, kazı alanının yıllık 500 bin euroluk bütçesinin büyük bölümünü Alman Araştırma Vakfı karşılıyor.
Avrupa Birliği de kazı alanını koruyacak çatının inşası için 2,5 milyon euro vermeyi taahhüt etmiş.
Yine Yedig’in yazısında, Amerikan Global Heritage Vakfı, John Templeton Vakfı ve Koç Holding’in desteğiyle kazı alanına kameraların yerleştirildiği belirtiliyor.
Hırsızlıklara karşı aslında devletin önlem alması gerekirken bu işi sponsorlar üstleniyor.
İyi ki varlar.
Urfa Müzesi Müdürü Müslüm Ercan dünkü konuşmamızda, Göbekli Tepe kazılarının eylül-ekim aylarında yeniden başlatmayı planlamış olduklarını söylüyor.
Kazılar devam eder mi? Schmidt’ten sonra kazıları kim sürdürecek?
Bunlar cevap bekleyen sorular.
Göbekli Tepe’nin dünya kamuoyunun ilgisinin yoğun bir şekilde sürdüğü bir sırada belirsizliklere gündemden düşmeyeceğini umut ediyorum.
Yazık ki, Profesör Klaus Schmidt, gün ışığına yeni çıkartılan Göbekli Tepe buluntularının da barındıracak olan yeni Urfa Müzesi’nin önümüzdeki aylar için planlanmış açılışında olamayacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, ömrünün 20 yılını Göbekli Tepe kazılarına vermiş bu değerli bilim insanının anısına güzel bir şeyler yapmasını bekliyoruz.
Türk Ytong Venedik Bienali için genç mimarlara sponsor
VENEDİK Uluslararası Mimarlık Bienali’ni gezmeleri için genç mimarlara sponsorluk çağrıma yanıt Türk Ytong’dan geldi.
Ytong bu yıl düzenlediği “Kültürel Süreklilik Aracı Olarak Mimarlık” temalı yarışmasında derece alacak 9 genç mimarı Venedik Bienali’ne götürecek.
Yarışmayla, kentsel dönüşüm ve yeni şehircilik anlayışı sürecinde mimarinin kültürel boyutunun unutulmamasına dikkat çekmek isteyen Ytong’un genç mimarları Venedik Bienali’ne götürecek olması mesleklerinde yeni bir vizyon açısından o kadar önemli ki.