Hoşgörüden uzaklaşıyor, toplumsal şiddeti besliyoruz

İstanbul Avcılar’da eli sopalı ve baltalı 3 kişi park tartışması yaşadıkları komşularını hastanelik etti. Görüntüler dehşet verici! Gelin görün ki bu ne ilk ne de belli ki son olacak. Zira ünlüsünden ünsüzüne, sanatçısından eğitimcisine kadar toplumsal bir cinnet hali söz konusu. Yasaya göre suç olmasına rağmen üzerinde bıçak, arabasında sopa taşıyanların sayısı artmakta! Toplum olarak çıldırdık mı? Kendi adaletimizi kendimiz sağlayacaksak yasalar niye var? Konunun uzmanlarıyla masaya yatırdım.

Haberin Devamı

CEZALAR SUÇLUYU KORUYOR MAĞDURU DEĞİL

AVUKAT Mahir Işıkay, aslında benim de öngördüğüm gibi toplumsal cinnet halinin her geçen gün artmakta olduğunu ve bunun adli makamlara da yansıdığını söylüyor. Bu öyle bir şiddet ki yaş, cinsiyet, memleket ayrımı yapmadığı gibi, topluma iyi örnek olması beklenen şarkıcılar, oyuncular kız arkadaşlarına ya da komşularına şiddet uygularken kameralara yakalanıveriyorlar. Peki ama neden? Avukat Işıkay “Siyasetin bile kutuplaştığı, kavgadan beslendiği bir dönemden geçiyoruz. Ayrıca kitap değil TV’den beslenen bir toplum olduk. Vurdulu kırdılı, mafyatik diziler hayli popüler. Özellikle de gençler bu karakterleri örnek alıyor, özeniyorlar” diyor.

Hoşgörüden uzaklaşıyor, toplumsal şiddeti besliyoruz

Haberin Devamı

YARGIYA GÜVEN DUYMUYORUZ

“Adalet karşısında boynu kıldan ince olmak” gibi önemli bir deyimimiz vardı. Hatırlatıyor ve soruyorum: “Yargıya güvenimiz tam mı?” Avukat Işıkay, “Pek sayılmaz” diyerek şöyle yanıtlıyor: “Yargının üzerine, hem doğru karar verme hem de adalete erişimin zorlu ve uzun süreçler içeriyor olmasından kaynaklı gölge düştü. ‘Mahkemeye gitsem ne olacak?’ deniyor. Daha vahimi, cezalar yetersiz kalıyor. Bugün 2-3 yıl ceza alan bile 1 gün hapis yatıp ertesi gün salıveriliyor. Dünyanın en iyi ve modern ceza kanunlarına sahibiz ancak uygulanışında sorun var. Yasalar mağdur değil, sanıktan yana. Sanık ya da hükümlü ceza aldığında ilk sorduğu ‘Yatarı ne?’ oluyor. ‘Nasıl olsa af çıkar. Nasıl
olsa infaz kanunundan yararlanır, cezanın 3’te 2’sini yatarım’, ‘Pandemi var, izine çıkarım’
diye düşünülüyor ve kimse yapacağından geri kalmıyor. Mağdur ise çektiği, yaşadığı ile kalıyor.”

BİREYSEL SİLAHLANMA ARTIYOR

Son yıllarda meydana gelen cinayetlerin ve yaralamaların çoğunun pompalı tüfekle gerçekleştirildiğini belirten avukat Işıkay, “İnternetten tüfek almak çok kolay. Ruhsat zorunluluğu yok. Silah denilince sadece ateşli olanları düşünmeyin. Bıçak, odun, sopa taşımak da suç. Halil Sezai olayını hatırlayın. Mahkeme Sezai’nin elindeki odunu silah sayarak doğru bir karar verdi. Bir adamın burnunu tıkayıp ağzına suyu boşaltın; kullanıldığı yere göre bir bardak su bile silah olabilir. Kişi yaptığının yanına kâr kalmayacağını, sonucunun ağır olabileceğini bilmeli ki orantısız güç uygulamasın” diyor.

Haberin Devamı

İHKAK-I HAK YASAKTIR

AVUKAT Özlem Şen: “Kendi adaletini sağlamaya çalışan bireylerin, hukuk devletine de topluma da ciddi zararlar verdiği apaçık ortada. Somut olaydaki gibi, bazı bireyler maalesef hukuka aykırı bir eylemle karşılaştığında, adli makamlara müracaat etmek yerine, kendileri uygun gördüğü adaleti sağlamaya çalışıyor. Ancak bunun, yani ‘ihkak-ı hak’ın yasak olduğunu unutuyorlar. Küçük bir öfkeyle başlayan tartışma, neticesini öngöremediğimiz ağır sonuçlarla hatta ölümle dahi sonuçlanabilir. Bu arada hatırlatmak isterim ki silah deyince aklınıza sadece ateşli olanlar gelmemelidir. Bu olayda balta bir silahtır. Durum basit bir yaralamadan ötedir. Burada şüphelinin kast yoğunluğuna ve yaralanan vatandaşın sağlık durumuna bakılacak, ceza ona göre belirlenecektir.”

Haberin Devamı

KÜLTÜREL KODLAR TETİKLİYOR

TOPLUMSAL şiddet halinin şüphesiz ki bir de psikolojik açıklaması olmalı. Klinik psikolog Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu, “Olmaz mı?” diyerek aslında insanoğlunun saldırma güdüsüyle doğduğunu ve varlığını sürdürebilmek için buna ihtiyacı olduğunu anlatıyor. Ancak toplumlar da insanlar da artık medeni. Prof. Dr. Şalcıoğlu bu noktada kültürel faktörlerin devreye girdiğini belirterek, “Biz aslında savaşçı bir toplumuz. Kültürümüzün köklerinde savaşmak var. Yanı sıra saldırganlık öğrenilebilen de bir durum. Çoğumuz aileden öğreniyor. Öyle ki ‘Biri sana vurursa altta kalma, sen de vur çocuğum’ diyen, hakkını fiziki güç uygulayarak aramasını öğreten anne-babalar var. Kaldı ki bu çocuklar TV’de diziler, internette savaş oyunları aracılığıyla zaten sürekli şiddete maruz kalıyor, şiddeti normalleştiriyorlar. Büyüyünce de duyarsız bireyler oluyorlar” diyor.

Haberin Devamı

PANDEMİ DE DENGEMİZİ BOZDU

Koronavirüs salgınıyla şiddet eğiliminin de arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Şalcıoğlu şöyle devam ediyor: “Sağlığımız risk altında, bir tehditle yaşıyoruz. İnsanların gelecekle alakalı ciddi soru işaretleri ve kaygıları var. Salgının beraberinde getirdiği ekonomik sıkıntılar da cabası. Böyle bir ortamda kişilerin saldırganlık eşikleri düşüyor, incir çekirdeğini doldurmayacak durum ve olaylara ‘aşırı’ tepki verebiliyorlar. Ayrıca toplum olarak, öfkenin boşaltılması gereken bir duygu olduğuna inanıyoruz. Oysa ‘vurup kırıp dökmek’ öfkeyi boşaltmanın yolu olmadığı gibi saldırganlığı tetikliyor.”

ÖFKELENMEMEK İÇİN 90 SANİYE YETER

Haberin Devamı

PSİKOLOG Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu’nun kolay öfkelenen kişiler için 4 maddelik basit bir de formülü var.

FARKINDA OLUN: Önce kendi öfkenizin farkına varın.

SALDIRMAK ÇÖZÜM DEĞİL: Öfke normal bir duygudur ancak onu yönetmek için saldırganlığı seçmek doğru bir davranış değil. Haklı ya da haksız olmanızın hiçbir önemi yok.

90 SANİYE KURALI: Derin üzüntü, öfke, acı, sevinç ya da korku. Tüm duygular 90 saniyedir. Bir an dikkatinizi dağıtıp derin nefes alın ve hemen sizi sinirlendiren ortamdan uzaklaşın.

DOĞRU İLETİŞİM: Tatlı dil ve doğru iletişimle sorunları pekâlâ çözebileceğinizi unutmayın.

Yazarın Tüm Yazıları