İşte bu bir Avrupalı

BALIK hafızalı bir milletiz. Üstüne üstlük bir de köklerimizden bağımızı koparmak ve körü körüne bilmediğimiz, araştırmadığımız Batı’nın taklitçisi olmak için yırtınıyoruz.

Haberin Devamı

Kendi köklerimizden, değerlerimizden koptuğumuzdan, kendimize de yabancı olduk.

Artık ne Doğulu, ne Batılı olabilen ‘bulanık’ tipimizle; aklımız sıra Batı’nın değerlerine meftunuz.

Meftun olduğumuz tüm bu değerlerin gerçekte bize ait olduğunu ve onları ceket astarımızın içinde unuttuğumuzu bile bilmiyoruz.

Biraz araştırsak, Batı’nın bugün sahip olduğu bütün bu değerler manzumesini A’den Z’ye kadar bizden aldığını göreceğiz, ama...

Batı, daha düne kadar vahşetin kaynağı idi. Değil kendi dinlerinden olmayanları, aynı din mensubu oldukları halde farklı mezheptekileri insan bile saymazlar.

Bu yüzden de yüzyıllar boyunca birbirlerini boğazladılar.

Kadının adı bile yoktu; kadın cinsi şeytanın ta kendisi addediliyordu.

Zencilere hayvan muamelesi yapılır, kafeslerde teşhir edilirlerdi.

Haberin Devamı

İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher; ‘Bizim medeniyetimiz üstü ince bir tabaka ile sırlanmıştır ve asla kazımaya gelmez!’ diyerek gerçeği haykırmıştır.

Zira o da çok iyi biliyor ki, o sır tabakası kazınınca, altından vahşetin daniskası çıkacak.

İşte; sözde Avrupa’nın en medeni (!) ülkesi olan İsveç’te, faşistin teki, resmi makamlardan izin almak suretiyle ve polis kontrol ve gözetiminde, Türkiye Büyükelçiliği’nin önünde, kutsal kitabımız olan Kuran-ı Kerim’i yakma küstahlığında bulundu.

Bu aşağılık, iğrenç ve insanlık suçu eylem, aynı ülke makamlarınca ‘ifade özgürlüğü’ olarak değerlendirilmektedir.

Batılı bu kafa, başta biz Türkler olmak üzere tüm Müslümanları ‘barbar’ olarak nitelerler. Bu nasıl bir barbarlıksa, bütün bir İslam tarihi boyunca hiçbir Müslümandan böyle bir aşağılık eylem, ne görüldü ne de işitildi.

Avrupalının bu iğrenç kahpelikleri yeni değildir, dün de önceki gün de nice kepazeliklere imza atmışlardır. Belli ki bu şom ağızlar yırtılmadığı, hadleri bildirilmediği için, bu denli alçakça eylemler fütursuzca sürdürülmektedir.

Biz Türkiye olarak, bize bu gözle bakan böyle bir Avrupa’nın kapısında sittin senedir bekliyoruz, bekletiliyoruz. Zaten AB diye bir şey kalmadı; her biri kendi derdine düşen ve yarınları karanlık bu birliğe girsek ne olur, girmesek ne olur? Bu kepazeliğin sergilendiği ülke olan İsveç de NATO’ya girebilmek için Türkiye’nin kapısında bekliyor.

Haberin Devamı

NATO’dan çıkarılmamız pahasına da olsa, Türkiye, İsveç’in NATO üyeliğini asla onaylamamalıdır.

Zira yeniden kurulmakta olan dünyadaki Türkiye’nin yeri, belirlenen değil, belirleyen olacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları