Hesaplaşma (3)

Hesaplaşma başlıklı ilk iki yazımda okuyucularımdan çok tepki aldım. Olumlu kadar olumsuz tepkiler de var. Belli ki olumsuz tepkilerin hemen hepsi yanlış anlamadan kaynaklanıyor.

Haberin Devamı

Olumsuz tepki verenler hep Sayın Erdoğan’a ve AK Parti’ye yükleniyor. ‘O ne istediler de vermedik mi’ demedi mi? Cemaatle kol kola yürüyen kim ya da kimlerdi? Bürokrasideki bunca FETÖ’cü atamaları AK Partili başbakan ve bakanlar yapmadı mı? FETÖ’cü kurum ve kuruluşlara bütün bu imkânları AK Parti iktidarları sağlamadı mı? şeklinde eleştiriyorlar.

Bunların hepsi doğru lakin şu hususu çok iyi bilelim ki, FETÖ, AK Parti’den çok önceleri (70’li, 80’li yıllardan itibaren) devlete sızdı ve sızdığı her yeri ele geçirdi. Bu, öyle akşamdan sabaha olmadı, en az yarım asırlık bir çalışma söz konusu.

Örgüt, ‘eğitim’ şemsiyesi altında, devletin tüm kurum ve kuruluşlarına kadro yetiştirdi.

Ayrıca bu teşkilat, hep güce, yani iktidara oynadı, iktidarda kim varsa onunla işbirliği yaptı. Asker-sivil fark etmez, örgüt hepsini tepe tepe kullandı. Örgüt uluslararası menşeli olup, çok sinsi ve çok gizli çalıştı, su gibi, girdiği her kabın şekline almakta zorlanmadı.

Haberin Devamı

FETÖ için hiçbir mukaddes değer yoktur, gayeye ulaşmak için her yol mubahtır. Bundan dolayı da en mukaddesleri bile kullanmaktan çekinmedi, düşünün, muazzez dinimizi ve devletimizi bile kullandı.

Cumhurbaşkanı ve başbakanlarımız, ‘cemaat’ olarak bilinen FETÖ’nün yurtdışındaki faaliyetlerine yardımcı olmaları için yabancı ülke başkanlarına mektup yarışına girmişti.

Evet, devletin kimi birimleri ve bir kısım yazar–çizer F. Gülen’in ne menem şey olduğunu raporlarda belirtti ve yazıp çizip söylediler. Bunlardan birisi de bu fakirdir. Ama her seferinde, devletin içindeki ‘gizli’ bir el bunlara sahip çıktı. Unutmayın, zaten devletimizin idaresi hep o ‘gizli’ bir elin yönetiminde olmuştur.

Kendilerinin farkına varıp aleyhte bulunanların hesaplarını bir şekilde gördüler! Şu hususu kesinlikle ifade edebiliriz ki bu ülkedeki tüm faili meçhullerin arkasında ya bizzat FETÖ ya da FETÖ’yü kullanan dış güçler vardır. Farkına varmayıp kendisine hizmet edenleri ise ödüllendirdiler. Örneğin DSP lideri Ecevit için “Şefaat imkânı verilirse bunu Ecevit için kullanırım” deyip partisini iktidara taşıdılar.

Haberin Devamı

Ecevit de, başbakanlığı döneminde, başta F. Gülen olmak üzere ‘cemaati’ gözetip korudu.

Düşünün, 28 Şubat döneminde bunları askerler korudu. Bunlar askerle bir olup meşru hükümeti devirdiler.

Biz gazeteciler cumhurbaşkanları ve başbakanlarla birlikte yurtdışı seyahatlerde bunların okullarının açılışlarında bulunduk. O ülkelerdeki büyükelçilerimiz adeta FETÖ militanı gibi çalışıyorlardı, biz bu duruma bir anlam veremezken, bir kısım arkadaşlarımız bu durumu büyükelçilerimizin vatan-millet aşkına bağlıyordu.

Dikkat edin, bu süre esnasında siyasetçilerin görev yaptığı hükümetlerin ömrü 18 ayla sınırlı, oysa bunlar adeta devletle kaimler. Atama mevkiindeki siyasetçinin önüne gelen isimlerin hepsi FETÖ’cü, dolayısıyla başka birisini atama şansı yok. Dedik ya, bunlar hancı, hükümetler yolcu!

Haberin Devamı

Bu durumun tipik örneği, Cumhurbaşkanı’na sunulan beş emir subaylarından hepsinin FETÖ’cü olmasıdır. Sözde seçim yapacak kişi ne yapsın?

TSK’daki generallerin yüzde 40’ı bunlardandı, daha alt rütbelerdeki subayların sayısını moraliniz bozulmasın diye vermiyorum! Hadi diyelim sivildeki atamaları gafil hükümetler yaptı, ya askeriyedeki atamalar?!..

Tarla, sizin bilginiz ve kontrolünüz dışında sürülmüş. Siz, orada yetişmiş sebzelerle yemek yapmak zorundasınız! Üstelik pişirdiğiniz bu zehirli aştan ilk önce siz tadacak ve siz servis yapacaksınız.

Allah c.c. bu millete acıdı da bu canavar sürüsünü şaşırttı. Zira boşuna darbelere yeltendiler, biraz daha sabretselerdi, darbeye gerek kalmadan ülkeyi her şeyiyle teslim alabilirlerdi.

Haberin Devamı

Bunların şaşırıp darbeye tevessül etmeleri, onların tabiriyle ‘Uzun adam’ı’ uyandırdı. Sayın Erdoğan tehlikeyi gördü ve tehlikenin gözünün içine bakmakta en ufak bir tereddüt göstermedi. Burada bir şeyi itiraf etmek zorundayız, bu büyüklükteki bir tehlikeyi gören hiç kimse bunun üzerine gitmek istemez, öldürülmekten korkar.

Ama Sayın Erdoğan korkmadı ve üzerine gitti, hem de ölümüne!

Bu hakkı teslim etmek herkesin namus borcudur, fikir namusu olan bu hakkı teslim eder.

Sayın Erdoğan ya bu cesareti gösterip bunlarla mücadeleye girişmeseydi, ülke ve millet olarak halimiz ne olurdu?

Bir düşünün, biraz izan lütfen!

Yazarın Tüm Yazıları