O gece arka koltuktaki kadın nereye kayboldu

Anlatacağım gerçek olay aynen şöyle cereyan etti...

Haberin Devamı

Taksi şoförü 20 yaşlarındaki kadın müşterisini aldığında hava kararmak üzereydi...

Yolcunun verdiği adrese geldiklerinde ise hava iyice kararmıştı...

Şoför taksimetreyi durdurup müşteriye döndüğünde şaşırıp kaldı...

Arka koltukta kimse yoktu...

O gece arka koltuktaki kadın nereye kayboldu

Oysa kapının açılıp kapandığını duymamıştı...

Ayrıca o açmadan kapıların kilitleri açılmıyordu...

Şoför durumu bağlı olduğu şirkete bildirdi.

Şirket önce şoförün parayı cebine attığını düşündü...

Aynı günlerde 15 civarında başka şoförden de benzer bildirimler gelmişti.

Şirketlerine telefon eden bu şoförler ne anlatıyordu?

İkinci sahneye geçiyoruz...

İKİNCİ SAHNE
AMİRİM ARABAMA BİR HAYALET BİNDİ

Haberin Devamı

Bu olaylar 2011 yılında Japonya’nın Tohoku bölgesinde Ishinomaki şehrinde meydana geldi.

O yıl 11 Mart günü o bölgeyi 9 şiddetinde bir deprem vurmuş ve arkasından tarihin gördüğü en büyük tsunamilerden biri gerçekleşmişti.

İşte o tsunaminin arkasından şehirde birden, birbirine çok benzer hayalet hikâyeleri anlatılmaya başlandı.

Çok sayıda taksi şoförü, arabalarına hayalet bindiğinden şikâyet ediyordu...

Ve bu hayaletler birden ortadan kayboluyordu...

Ancak ortada ilginç bir durum vardı.

Taksimetrede yazılan ücretlerin hepsi ödenmişti.

Şirket araştırınca şunu gördü.

Hepsini, gördükleri ruhlara saygıdan dolayı taksi şoförleri ceplerinden ödemişti...

Aynı günlerde bir başka yerde çok ilginç bir başka şey oldu.

Üçüncü sahneye geçiyoruz.

ÜÇÜNCÜ SAHNE
AYNI GÜNLERDE TAPINAK KAPISINA GELEN GENÇ KADIN

Çok sayıda şoförün arabasına hayalet bindiği ihbarı yaptığı günlerde, şehirdeki bir tapınağın kapısı gece yarısı çalınmaya başlandı...

Tapınaktaki monk (keşiş) kapıyı açınca, yerde kıvranan genç bir kadın gördü.

O gece arka koltuktaki kadın nereye kayboldu

Adı “Ami” olan kadın ıstırapla şunu söylüyordu:

“Ruhlar bedenime girmeye çalışıyor...”

Haberin Devamı

Keşişin daha önce de karşılaştığı durumlardı bunlar ama bugüne kadar bu kadar ıstırap çeken bir insan görmemişti.

Hıristiyan kilisesinde böyle durumlarda “Egzorsizm” yani şeytan çıkarma ayini yapılıyordu.

Ama Budist inançta “Egzorsizm” diye bir şey yoktu. Ayrıca genç kadının içine girip ona ıstırap veren de şeytan değildi...

Ama o bir din insanıydı...

Öyleyse ne yapmalıydı?

Böylece geliyoruz dördüncü sahneye...

DÖRDÜNCÜ SAHNE
BUDİST KEŞİŞ KENDİNE O SORUYU SORUYOR

TOHOKULU keşiş, kadını gördükten sonra, bir din insanı olarak kendi kendiyle şöyle bir muhasebe yaptı...

“Bu görev duygusu beni Ami’ye yardım etmeye teşvik etti...

Kendime sordum: Bir keşiş olarak ne yapabilirim?”

Haberin Devamı

“Yapabileceğim şey şu: İnsanların çektikleri acılara merhem olabilmek için onları dinlemek lazım. Kendilerini anlatmalarını istemeliyim.

Depremde neredeydin? Kocan, ailen yanında mıydı? Kardeşlerin neredeydi...”

Ama kendisi açısından, bağlı olduğu inanç açısından bir sorun vardı...

Bir din insanı olduğuna göre ondan dini telkinlerde bulunması beklenmez miydi?

Bunun cevabını da beşinci sahnede alıyoruz...

BEŞİNCİ SAHNE
BÖYLE YAPTIĞIM İÇİN TANRI BANA NE DER

‘EVET’ diyor, “Ami’ye yaptığım şey geleneksel Budist öğretilerine uymuyor.

Bazı keşişler neden böyle bir şey yaptığımı sorabilirdi, ama hiç umurumda değildi.

Çünkü acı çeken bir kadın gördüğümde dini inançlarım için endişelenmektense ona yardım etme yükümlülüğü hissediyorum.”

Peki ya Tanrı ne der buna?

Haberin Devamı

“Böyle yaptığım için de hiçbir tanrının bana kızacağını sanmıyorum.

O gece arka koltuktaki kadın nereye kayboldu

Hatta bana aferin derlerdi.”

Keşişin bu iç muhasebesinden sonra neler oldu?

Sondan bir önceki altıncı sahneye geçiyoruz...

SONDAN BİR ÖNCE
GENÇ KADININ ACILARININ SIRRI NİHAYET ÇÖZÜLÜYOR

KEŞİŞ kapısına gelen bu ıstıraplı kadınla günlerce konuşuyor.

Sonunda trans halde ağlamaya başlıyor... Ve bu arada kendi şifresini de veriyor. Ağlarken durmadan “Anneciğim beni affet, elini tutamadım” diyor...

Keşiş sonunda anlıyor ki deprem ve tsunami altından çıkan genç kadın, annesine yeterince yardım edememenin suçluluğunu yaşıyor.

Enkaz altından çıkan binlerce insan bu suçluluk duygusunun altında eziliyor.

Haberin Devamı

Çocuğunu, annesini, babasını kurtaramayan binlerce insan gibi...

Ve o insanlar, suçluluk duydukları yakınlarını hayalet veya ruh olarak görüyorlar...

Peki içimizdeki bu suçluluk hayaletlerine ne demeliyiz? Ne yapmalıyız....

Bunu da bu dramanın son sahnesinde bir final tiradıyla tamamlayacağız...

SON SAHNE
ARABANIZA BİR RUH BİNERSE ONA DEYİN Kİ

KEŞİŞ artık tam bir psikiyatra dönüşmüştür.

Hayalet olaylarına inanan deprem ve tsunami kurbanlarına son söz olarak şunu söylüyor:

“Bir daha hayalet görürseniz korkmayın. Onlar sizin için üzülüyor, endişe ediyorlar ve sizi özlüyorlar.

Onlara şunu söyleyin: Sen öldün ve gidecek yeni bir dünyan var...

Bizlerse buradayız...

Şehirlerimizi yeniden kurmak ve tekrar kazanmak için elimizden geleni yapacağız...”

*

Tohoku halkı her yıl 11 Mart günü, depremi ve tsunamiyi törenlerle anıyor...

Kaybettikleri kendi yeni dünyalarına gittiler...

Kalanlar ise şehirlerini yeniden kurdular...

*

Çünkü hayat devam ediyor...

Depremler arkalarında kırık hayatlar, tamiri zor travmalar bırakıyor.

Ruhlara inanın veya inanmayın, bu travmaları aşmanın tek yolu, dinlemek...

Yardım etmeye çalışmak...

Kendi hayaletlerinizin, korkularınızın sizi esir almasına izin vermemek...

Ve hayata asılmak...

O gece arka koltuktaki kadın nereye kayboldu

TOHOKU DERSLERİ
2 KASIM GECESİ ÇEKTİĞİM KARE VE ÖĞRENDİĞİM OLAY

YUKARIDAKİ fotoğrafı 2 Kasım 2017 gecesi Mexico City’ye 50 kilometre mesafedeki bir kasabanın mezarlığında çektim.

“Dia de Muertos” yani “Ölüler Günü”ydü...

Meksika halkı o gece, kaybettiği yakınlarının kendilerini ziyarete geldiğine inanıyor ve ölü makyajları yapıyordu...

Tesadüf, yukarıda size anlattığım olayı da geçen pazartesi yani yine bir 2 Kasım gecesi, İzmir’de bir genç kızımızın enkaz altından sağ salim çıkarıldığı saatlerde öğrendim. Bu olayı, önceki hafta streaming platformlarda gösterime sokulan “Unsolved Mysteries” (Çözülmemiş Gizemler) adlı belgesel dramın “Tsunami Spirits” (Tsunami Ruhları)  adlı dördüncü bölümünde seyrettim.

Dizi, 11 Mart 2011 günü yaşanan büyük deprem ve tsunami olayından sonra halk arasında hayalet ve ruh hikâyelerinin anormal ölçüde artmasını anlatıyor.

Bilim insanları bunu bölgede iki şeye bağlıyorlar.

BİR: Tohoku, geleneksel değerlerin çok kuvvetli, değişimin çok yavaş olduğu bir bölge...

İKİ: Şamanlık inancı ve uygulamaları bu bölgede çok yaygın... Ölümle yaşam arasındaki kapıların açık olduğuna inanıyorlar.

Bu hikâye, büyük bir depremi yaşayan bizlere ise şunu anlatıyor:

Böyle zamanlarda psikiyatrlara çok ihtiyacımız var.

KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Eyüp Serbest
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin

Yazarın Tüm Yazıları