Lady Gaga, ABD’nin en güçlü ve cesur LGBT hakları savunucularından biridir.
Milli marşı söylerken gözümün önünde şöyle bir tablo vardı.
ABD’nin, konsolosluk ve büyükelçilik binalarında LGBT bayrağı asılmasını yasaklayan, bugüne kadarki belki en büyük LGBT düşmanı başkanı arka kapıdan Beyaz Saray’ı terk ederken, ön tarafta bir LGBT militanı Amerikan milli marşını söylüyordu.
Bence değişimin ilk ve çok çarpıcı sembolizmi buydu...
*
Peki Lady Gaga kendisi bir LGBT insanı mı?
“Poker Face”
Sadece rekor kırılmadı, aynı zamanda çok önemli sosyal gelişmeler yaşandı.
Uçak havadayken “Flightradar24” uygulamasından 312 bin insan İstanbul’a gelişinde 4 saat boyunca uçağı dakika dakika izledi.
Bir karşılaştırma yapabilmeniz için şu bilgiyi vereyim.
Aynı saatlerde dünyada havada en çok izlenen öteki uçuşları izleme sayıları şöyleydi:
İKİNCİ SIRADA: TK6346 Barcelona-İstanbul uçuşu: 9 bin 820 kişi.
Gece boyunca en çok izlenen üçüncü uçak ise ilginç.
“No callsign”
Yani “Çözülmemiş esrarengiz olaylar” kategorisinden...
Yaşanmış bir polisiye...
Cumhurbaşkanı Erdoğan aşı oluyor...
*
Tamam güncel olan o...
Ama gözümüzü hafifçe sağa ve sola çevirince ne görüyoruz...
Biri 11 Ocak 2021...
Yani geçen pazartesi günü...
Öteki ise bundan 3 gün öncesine ait...
Yani 8 Ocak 2021...
Önce ikincisinden başlayayım...
Gördüğünüz bu fotoğraf geçen pazartesi günü Kahire’de çekildi... Eminim MİT’in elinde de vardır, çünkü açık istihbarattan gelen bir fotoğraf...
Dikkatle bakarsanız arka planda 4 bayrak göreceksiniz...
“Ebru’nun zaferi”...
Aslında, bu başlığı Adnancı çetenin mahkûm olduğu gün ben atmalıydım...
Ama Posta’yı kutluyorum...
Benim 25 yıldır takip ettiğim bir olaydı bu...
Adnancı zalimlerin “Adnan Hoca” olduğu günlerde, herkesin ondan korkup sindiği günlerde, onun zulmüne uğrayıp da tek başına mücadele eden bir kadın vardı.
Adı Ebru Şimşek...
Bu çete ona yapmadığı zulmü bırakmamıştı...
Her yıl olduğu gibi sonuçları bir sosyolog gözüyle ilgiyle okudum.
Araştırmanın siyasi sonuçlarına hiç girmeyeceğim...
Çünkü beni hiç ilgilendirmiyor.
Ama sosyal ve kültürel sonuçlarında çok çarpıcı bazı öyle ilginç rakamlar var ki, işte onları anlatmak istiyorum.
Belki 2023 seçimleri için partilere yol gösterebilir.
En ilgincinden başlayayım.
SORU ŞU:
Çünkü Türk dış politikasının en gizli nabzı orada atıyor....
Özellikle Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın dış gezilerinde...
Bakanlık sitesi arşivine konan bu gezilere ait görüntüler, gazete ve televizyon haberlerine pek yansımayan “yeni trendleri” anlatıyor...
Şu an önümde son iki geziye ait görüntüler var...
Birincisi Libya’dan...
Savunma Bakanı geçenlerde Libya’yı ziyaret etti...
Orada düzenlenen gecenin en vurucu cümlesini gazetelerde ve internet sitelerinde okuduk.
Yapılan o erkek geyikleri...
Hani bir uçtan ötekine şifreli diye fantezi meraklılarının yaptığı o anatomik paylaşımlar...
Kadınlar, siyasetçiler hakkında o yazılıp çizilen fıkralar...
Paylaşılan siyasi karikatürler...
Normal sohbetlerimizde ağzımıza almayacağımız ifadeler, kavramlar, küfürler...
O iki fotoğraf şu:
Sakallı bir adam, Senato başkanının koltuğunda oturuyor...
Bir başka sakallı adam da Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin koltuğunda...
Pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar...
Avrupa’nın seçilmiş insanlarından birinden şu Twitter mesajı geldi:
“Şundan emin olun. Benim başbakanlıktan ayrılmam çok sıradan ve sıkıcı bir şekilde olacaktır...”
Mesajın altında, Almanya’nın seçilmiş başbakanı ve şu an dünyanın en başarılı lideri sayılan Angela Merkel’in adı vardı.
Hesap gerçekten onun mu, yoksa birisi onun adına şaka mı yapıyor tam öğrenemedim...
Ama hepimiz biliyoruz ki, onun görevden ayrılması gerçekten çok sıradan bir şekilde olacak...
Nasıl mı?
*
Onun adı yok...
Sadece “The Stranger”, yani “Yabancı” diye biliyoruz...
Arada bir bowling salonunun barında tek başına otururken görürüz onu...
Genellikle de Jeffrey Lebowski’ye ettiği büyük laflarıyla hatırlarız...
Mesela aklımdan hiç çıkmayan şu lafı:
“Bir ülkede bazen bir adam gelir ve...”
“Yabancı”
Epeydir aradığım bir insandı.
Çünkü elinde müthiş bir veri tabanı var.
20 milyon müşteriye hizmet götürüyor. 11 bin çalışanı var.
Dolayısıyla pandemi sırasında kim ne tüketti, ne kadar evde oturdu, ne harcadı, bugün durum ne herkesten iyi biliyor.
Karşımda uzun saçları ve hali tavrı ile klasik bir enerji şirketinden çok Silikon Vadisi’nde yükselen bir startup tipi duruyor.
Murat Pınar
Türkiye hakkında ona sormak istediğim çok şey var.
Mini Cooper araba büyüklüğünde bir araç Mars’ın yörüngesine oturacak.
Ve bu, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) uzaya gönderdiği bir araç olacak.
Aracın adı “Hope”.
Yani “Umut”.
Tarihte ilk defa Müslüman bir ülkenin uzaya attığı araç böylesine ileri bir noktaya gidiyor...
Üstelik güzel bir haber daha var. Birleşik Arap Emirlikleri’nde bu bilimsel Mars projesinin başında 33 yaşında bir kadın var.
Adı
77 yaşındaydı...
Geçen yılın sessiz ölümlerinden biriydi... Ama, bu dünyadan ayrılırken arkasında çok gürültülü bir yakın geçmiş bırakmıştı...
Simone de Beauvoir’larla başlayan “birinci dalga feminizm”in, ikinci dalga sörfçülerinden biriydi...
Ve o kadın bizim erkek neslimizin dimağına çok korkutucu iki soruyu sokmuştu...
Bu ülkenin iyiye gitmesi için...
Şu Allah’ın belası kutuplaşmadan kurtulması için...
Allah rızası için...
Bazı tipleri televizyonda canlı yayına katiyen çıkarmamak gerekiyor...
İki nedenden dolayı bilerek erteledim.
Birincisi bu sözleri söyleyen Kılıçdaroğlu’ndan yazmak için izin istedim.
İkinci ve daha önemlisi ise...
Bu konuşmayı yılın ilk günü yayınlamak istedim.
Çünkü o felaket yılından sonra 2021’e umutla girmeyi arzuladım...
Geçen salı günü...
Yer Ankara’daki Ahmet Hamdi Akseki Camisi...
İlk defa Kuzey Marmara otoyolunu kullandım...
İstanbul dışına çıkışı çok kolaylaştırmış...
Yolu en az 30-40 dakika kısaltıyor.
İstanbul’a dönüşte, bugüne kadar bana en çok heyecan veren duvar resimlerinden birine rastladım.
“Pasific” benzin istasyonunun market duvarına çizilmiş olağanüstü bir Türk bayrağıydı bu...
Kim çizdiyse gerçekten çok başarılı...
Bayrağın dalgalanışına o kadar güzel bir hareket vermiş ki, insan önünde durup fotoğraf çektirmeden geçemiyor....
Köln duvarında ingilizce sürgün, Türkçe sürgün şiiri
Dün Almanya’nın Köln şehrindeydim. Hava çok güzeldi.
Şehri dolaştım.
*
Köln Katedrali’ne açılan meydana bakan bir duvarda devasa bir ilan dikkatimi çekti. Üzerinde İngilizce olarak şu yazıyordu:
“Exile is a difficult job...”
Sanki Türkçedeki “Sürgün zor zanaat” cümlesinin çevirisi gibi geldi bana.
*
Biraz daha dikkatle bakınca ortadaki desende kesik Türkçe cümlelerle şunun yazılı olduğunu fark ettim:
“Ay doğar bedir bedir
Yel eser ılgıt ılgıt
Sırıtır sıram sıram elkapıları
Elkapıları da kölelik kapıları
Kul olur yiğit
Ay doğar hilal hilal
Gün doğar devrim devrim
Sırıtır sıram sıram elkapıları
Kurtulur yiğit”
Altına da Fransızca “Hasan Hüseyin’in şiirinden bir bölüm” yazılmış.
Nil Yalter’in Ludwig Müzesi’ndeki sergisinin afişiymiş.
Mart ayında açılmış, 2 Haziran’a kadar
devam edecekmiş.
*
Karşımdaki duvarı boydan boya kaplayan bu dev afişi seyrederken, Osmanlı’nın sürgünlerini düşündüm...
Namık Kemal geldi gözümün önüne...
*
Tek parti ve Demokrat Parti döneminin sürgünlerini hatırladım...
Nâzım Hikmet geldi gözümün önüne... Mehmet Âkif Ersoy geçti gözümün önünden.
*
12 Mart’ın, 12 Eylül’ün sürgünlerini gördüm...
Zülfü Livaneli’leri, Cem Karaca’ları...
Daha yakın yılların sürgünlerini de gördüm o duvarda...
Mesela Ahmet Kaya’ları...
*
O sürgün günlerinde hepsi “vatan haini” olarak görülüyordu...
Yıllar geçti, sonra hepsinden bugüne birer vatansever kaldı...
Hem de edebiyat müfredatımıza giren en milli vatansever sanatçılarımız oldular. Devlet sanatçısı bile ilan edildiler...
*
Dün bu afişi, büyük yazar Thomas Mann’ın ülkesinin bir şehrinin duvarında seyrettim.
O da İkinci Dünya Savaşı’nda sürgüne giden insanlardan biriydi.
*
Dün o duvar bana ders verir gibi, tarihin şu gerçeğini bir kere daha anlattı.
Sürgünlük zor zanaat kardeşim...
*
Dün o duvar bana bir de şunu anlattı.
Yıllar, düşüncesi yüzünden sürgüne gidenleri büyütürken, onu sürgüne gönderenleri küçültüyor, hatta tarihten siliyor...
*
Tarihin belki de en değişmez kurallarından biri bu.
HİÇBİR TÜRK SANATÇISI BU KADAR ÜNLÜ MÜZEYE GİRMEDİ
NİL Yalter’in eserleri şu müzelerin daimi koleksiyonları arasında yer alıyor: Tate Modern, Centre Georges Pompidou, Fonds National d’Art Contemporain, Ludwig Museum, Long Beach Museum, Reydan Weiss Collection, Deutsche Telekom Art Collection, Foto Colectania Foundation, Coleccion Olor Visual and Sammlung Verbund.
Türkiye’de de İstanbul Modern, Aksanat, Koç Contemporary müzelerinin daimi koleksiyonlarında sergileniyor.
TWITTER’I KURTARAN ADAM WARRIORS TAKTİĞİ Mİ UYGULADI
Twitter şu son çeyreğe kadar tepetaklak giden bir dijital markaydı.
Aktif kullanıcı sayısı düşüyordu. İtibarı yerle bir olmuştu. Trollerin eline geçmişti. Kullananlar bile utanıyordu.
Ancak geçen gün bu yılın ilk 3 ayına ait rakamları açıklayınca ben dahil çoğu insan şaşırdı.
Çünkü sosyal paylaşım sitesi ilk defa çok güçlü gelir açıkladı.
Kâğıtları bir anda yüzde 18 değer kazandı.
*
Şirket, bir süre önce yönetimden uzaklaştırdığı kurucu başkanı Jack Dorsey’ı yine başkanlığa getirmişti. Yani Apple’ın Steve Jobs’a yaptığını yapmıştı.
Görülüyor ki onlar da iyi sonuç aldı.
*
Dorsey o günlerde verdiği bir mülakatta “Şirketi Golden State Warriors takımının yönetim şekliyle yöneteceğim” demişti.
Ben de bunu Hürriyet’in ekonomi sayfasında yazmıştım.
Önceki gün açıkladığı rakamları görünce o gün söylediklerini hatırladım.
![Köln duvarında ingilizce sürgün, Türkçe sürgün şiiri]()
TÜRKİYE’NİN İLK FEMİNİSTİ VE ‘BAŞSIZ KADIN DANSÖZÜ’
O duvarın önünde Nil Yalter’in hayatı da geçti gözümün önünden... 1970’lerin başında Paris’e giden her Türk öğrencisinin adını ilk öğrendiği sanatçılardan biriydi.
Fransa’da yaşıyordu ve 68 Mayıs’ını hazırlayan “karşı kültür” hareketinin öncülerindendi.
*
Hayatı da ilginçti...
1938 yılında Kahire’de doğmuştu...
İstanbul’da Robert Kolej’de okumuştu.
1956 yılında tek başına Hindistan’a gitmiş, yürüyerek dolaşmıştı.
*
Türkiye’nin belki de ilk feminist sanatçısıydı.
Fransa’da gerçekleştirdiği “Dansöz: Başsız Kadın” adlı eseri bütün dünyada erken feminist sanatın klasikleri arasına girmişti.
Simone de Beauvoir yıllarıydı ve Nil Yalter kadının özgürlüğü konusunda ondan bile üç adım öndeydi.
Bir kadının organının hem içbükey hem dışbükey olduğunu belki de ilk o dile getirmişti.
*
Videoyu sanat haline getiren ilk kuşak sanatçılardandı. Beni en çok etkileyen eserlerinden birini 1978 yılında bir grup sanatçının “Bir eylem günü” adı altında düzenlediği çalışmada gerçekleştirmişti.
Sadece birkaç mobilya ve aksesuvar ile gerçekleştirdiği performans, bir haremdeki günlük hayatı tasvir ediyordu...
*
2000’li yıllarda Şamanizm ile ilgilendi. “Lord Byron Şaman Kadınla Tanışıyor” adlı videosunu yaptı...
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle