Hem de iki yüksek yerden aldığım izinle...
Biri “devlet başkanı”ndan...
Öteki “patron”dan...
İkisi de bana “Döneklik ve hainlik artık bütün dünyada şerefli bir payedir. Çık göğsünü gere gere halkın arasına gir” dediler.
Dün gece sabaha karşı cep telefonuma Deadline Hollywood haber sitesinden bir haber düştü.
ABD’nin eski başkanı Barack Obama ile ABD’nin en büyük rock şarkıcısı Bruce Springsteen Spotify üzerinden ortak bir podcast’e başladılar
Yani yaptıkları sohbeti şarkı gibi Spotify üzerinden streaming olarak yayınlıyorlar.
Ekinoks, her yıl gündüz ile gecenin eşit olduğu güne verilen isim.
*
Yılda iki ekinoks var...
Biri 21 Mart ilkbahar ekinoksu...
Öteki ise 23 Eylül sonbahar ekinoksu...
Sözünü ettiğim cadılar dizisi bir sonbahar ekinoks günü başlıyor.
*
1. Ülke olarak başımızda büyük bir sorun patlamak üzere...
Ve bu sorunun adı “Brezilya poposu...”
Ama yavaş yavaş bu deyimin yerini “Kim Kardashian poposu” alıyor.
*
Bunun ilk işareti de dün İngiliz Guardian gazetesindeki tam sayfa bir haberle geldi...
Üstelik haberi New York Times gazetesi de duyurdu...
Diyeceğim “Kardashian’ın poposu” deyip dudak bükmeyin, konu ciddi konu.
*
En iyi okuduğum şey de bakanlık sitesine konan fotoğraflar...
Bu etkileyici fotoğrafı da dün Savunma Bakanlığı’nın web sitesinde gördüm.
*
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın makamını ilk defa bu kadar geniş bir kadrajla görüyoruz.
Fotoğrafta bakanın sağında Türk bayrağı, solunda ise NATO bayrağı görünüyor.
Arkada ise bir Atatürk portresi var.
Zaten sitenin sayfası da sol üste bir Atatürk fotoğrafı ile açılıyor.
Bir de “82’nci gibi” olanı...
Bir Türkiye şehri değil, ama bir Türk şehri gibi olmaya doğru hızla gidiyor.
Burası Suriye sınırları içindeki Afrin...
Bilmiyordum, meğer Türkiye bir süre önce bazı yabancı gazetecileri Suriye içinde Türk ordusunun kontrolündeki Afrin’e götürmüş.
Giden gazetecilerden ilk yazı dün New York Times’ta yayınlandı.
Bu şehir hakkında bilmediğimiz bazı şeyleri bu yazıdan öğrendim.
Ve öyle bir yazı ki...
Nereden üzerine düştüyse durup dururken bir anayasa tartışması başlattı...
Allah’tan ne Cumhurbaşkanlığı, ne iktidar partisi ne de Diyanet bu tartışmaya girdi...
Ama baktım bugün muhalif diye bilinen bazı eski liberal yazarlar da “Anayasa’nın değişmez maddelerini tartışamazsak buna demokrasi denmez” demeye başladılar
Ben de diyorum ki:
İyi hadi gelin tartışalım... Tartışalım da neyi tartışacağız...
*
Madde 1 diyor ki: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir...
Bunu mu tartışacağız?
Tabii ki konu, onun için yazdığım şu sözlerdi:
“Seçim gecesi üç-beş saati yönetemeyen bir siyasetçi bir partiyi 360 gün nasıl yönetecek...”
Allah için Muharrem İnce’nin rahmetli Süleyman Demirel’e benzeyen bir tarafı var.
Alınmıyor, kızmıyor, küsmüyor...
Türk siyasetinde artık unutmaya başladığımız güzel bir meziyet bu.
Neyse, hemen söze girdi:
“Seçim gecesi için bana haksızlık ediliyor”
Türkiye’de geçen hafta V.I.P köpekler dönemi açıldı.
Size bu haberin hikâyesini ve perde arkasını yazayım.
*
Son yıllarda Türkiye’de en beğendiğim yeni markalardan biri Les Benjamins...
Gümüşhane kökenli bir ailenin çocuğu olan Bünyamin Aydın’ın yarattığı bir giyim markası.
Başlarda “Ottoman Punk” tarzı deniyordu.
Lüks sokak modasının önde gelen isimlerinden biri oldu.
Özellikle fesli James Dean desenleri falan bütün dünyada tutuldu.
- 73 yaşımdayım...
- Bugüne kadar oy verdiğim hiçbir parti iktidara gelemedi.
- Bugün “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi” sitesine girip TC Anayasası yazdığım zaman karşıma çıkan metnin üzerinde şu yazıyor:
“Kanun numarası: 2709
Kabul tarihi: 18/10/1982”...
Güzel isim ama itirazım var.
İngilizce veya başka Hint Avrupa dillerinde telaffuzu sorun yaratabilir.
“Kakabey” olarak söylenir ve bu da yanlış anlamalara yol açar...
Onlar eğlenir biz üzülürüz...
Ama önce size önemli bir haber vereyim.
*
Türk “Silikon” dünyasında geçtiğimiz günlerde önemli bir gelişme daha oldu.
Dünyanın önde gelen dijital araştırma kuruluşlarından YouGov, Türkiye’de “Wizsight” adlı online araştırma şirketini satın aldı.
Wizsight 2017 yılında N. Özge Akçizmeci adlı genç bir girişimci tarafından kurulmuş bir startup şirket.
Böylece BluTV’nin yüzde 30 hissesinin bir dünya devi olan Discovery’ye satılmasından sonra ikinci bir Türk startup’ı daha dünya piyasasına girdi.
YouGov ilginç alanlarda online araştırmalar yapan bir şirket.
“Bazen bir ülkede bir adam gelir...”
Sonra birasından bir yudum alıp devam ediyordu:
“Bazen o ülkede bir adam daha gelir...”
Geçenlerde bu tiradı yazmıştım...
Amerika Birleşik Devletleri’nde bir adam geldi...
Ülkeyi tam ortasından ikiye böldü...
Şimdi bir adam daha geldi....
‘Hiç’ diye karşılık verdim. ‘Kendimce bakıyorum, burnuma, şu burun deliğimin içine basınca biraz acıyor da’...
Karım gülümsedi...
‘Ben de ne yana doğru çarpık diye bakıyorsun sandım’ dedi.
Kuyruğuna basılmış köpek gibi döndüm:
‘Çarpık mı? Benim burnum mu?’
Karım dingince:
‘Elbette canım, İyi bak: Sağa doğru çarpık...”
*
Tartışmanın konusu “Afrodit” adlı bir kitaptı...
Yani Yunan mitolojisinin “Aşk ve güzellik tanrıçası” üzerine...
Daha doğrusu Fransız yazar Pierre Louys’un 1896 yılında yayınlanmış “Afrodit” adlı kitabı üzerine patlayan tartışmaydı bu.
*
Önümde bir kitap duruyor.
Adı “Türkiye Tarihini Değiştiren 110 Kadın”...
Hürriyet’in eski yazıişleri müdürlerinden Doğan Satmış’ın kitabı.
*
Kendince Türkiye tarihini değiştiren 110 kadın belirlemiş ve hepsinin küçük birer portresini yazmış. Listeyi tek tek inceledim. Böyle seçimler çoğu kez keyfidir.
Yani her zaman bir “Bana göre” payı vardır.
Bu da öyle...
*
Ve kendimize yeni ve güvenli bir dijital ev aramaya başladık.
Türkiye’de iki isim öne çıktı.
Telegram ve BİP...
Telegram Rus asıllı bir adamın kurduğu haberleşme sistemiydi...
BİP ise milli ve yerli...
Turkcell’in bir hizmeti.
İşte bu arayış içinde vatandaş olarak gidip Turkcell’in CEO’su Murat Erkan’ı buldum.
Türkiye’nin Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy...
Yine muhtemelen bazılarınız soldakini tanıyor.
Aksiyon filmlerinin ünlü oyuncusu Jason Statham.
*
Gelelim en sağdakine.
O adam ünlü İngiliz sinema yönetmeni Guy Ritchie...
Bir kısmınız belki onu Madonna’nın eski kocası olarak biliyor.
Ama bizim gibi “kült sinema” tutkunları için o “Snatch” filminin olağanüstü yönetmeni Guy Ritchie...
20 Temmuz 1970...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Abdülhamid zamanından kalma 1416 sayılı kanunu ile devlet bursu almışım...
O gün doktora eğitimi için Paris’e ayak bastım.
*
İlk işim iki filmi seyretmek oldu...
Biri “Woodstock”...
Öteki ise “Strawberry Statement”...
Fransızcaya
1) 10 AĞUSTOS 2017 SAAT 19.00 MEŞUM DENİZALTI AÇILIYOR
O gün Kim Wall isimli 30 yaşında genç bir kadın gazeteci “UC3 Naitilus” adlı küçük bir denizaltıya gitti.
Wall London School of Economics’te, sonra da Columbia Üniversitesi’nde öğrenim görmüş free lance, yani serbest çalışan bir gazeteciydi.
Yazıları ve mülakatları New York Times, Times gibi ünlü gazetelerde, Vice gibi dijital platformlarda yayınlanmıştı.
Denizaltı, Peter Madsen adlı Danimarkalı bir işadamı tarafından inşa edilmişti.
Roket uzmanıydı, çeşitli buluşları vardı ve bunlardan biri de kendi inşa ettiği bu küçük denizaltıydı.
Kim Wall
Bir potpuri: Aşıdan sonra ilk sözümüz ne olacak
Tabii ki sünnet olduktan sonra söylediğimiz “Oldu da bitti maşallah” gibi bir şey diyebilirsiniz...
Durun “Pandemi mizahı” diye bir şey var...
Gelin daha muzip laflar bulalım...
*
Kim ne derse desin “Bizim Boris” büyük bir işe imza attı.
İngiltere dünyada aşıya yaygın olarak başlayan ilk ülke oldu.
Dün bütün dünya İngiltere’den gelen “ilk aşı” haberleriyle doluydu.
Aralarında çok eğlenceli olanlar da vardı...
İlk aşı 90 yaşındaki Margaret Keenan adlı bir kadına yapıldı.
91 yaşındaki Keenan’ın, hastane çıkışında söylediği ilk söz bence tarihe geçer:
“Şimdi artık ileriye bakabilirim...”
*
Onun aşı olduktan sonra hastaneden çıkarken çekilen şu fotoğrafına da bakın...
O tekerlekli sandalyede ileriye bakarak hastaneden ayrılıyor, kahraman sağlık çalışanları ve doktorları da onu alkışlıyor...
Kaydedin bir yere bu fotoğrafı...
Çünkü o da tarihi bir fotoğraf olarak kalacak.
*
İngiltere’de ilk aşılanan kişilerden biri de 91 yaşındaki Martin Kenyon’muş.
Aşı olduktan sonra söylediği şu söze bakar mısınız:
“Bu kadar yaşadıktan sonra ölmenin ne gereği var...”
Bir 65 plus için daha güzel hangi temenni olabilir ki...
*
Tabii ilk gün ve ilk aşının en eğlenceli olayı Shakespeare’in aşılanmasıydı...
Meğer İngiltere’de William Shakespeare isimli bir vatandaş varmış.
Ve gerçek ismiymiş...
81 yaşındaki bu İngiliz vatandaşı da ilk aşıyı olanlardan biri...
Onun aşıdan sonraki ilk sözü şu oldu:
“Bu hayatımızın geri kalan kısmında büyük değişiklikler yapabilir...”
HAMLET VERONALI MI YOKSA KORONALI MI
Dün ortalık aşı olan Shakespeare esprileriyle doluydu...
Hamlet’in geçtiği yer dolayısıyla Shakespeare’e “Verona çocuğu” deniyordu. Aşı olan Shekaspeare’e de “Korona çocuğu” adı takılmış.
İlk aşı yapılan 91 yaşındaki kadına “1A” kod numarası yakıştırmışlar.
İkinci aşıyı olan Shekespeare için de “2B” numarası verip Hamlet’in meşhur tiradını söylüyorlar:
“2B or not 2B...”
Bunun İngilizce “To be or not to be” şeklinde okunduğunu herhalde yazmama gerek yok...
Neticede bu olay da “Aşı olmak veya olmamak” noktasına gelmedi mi...
BİR FENERBAHÇELİDEN BAŞAKŞEHİR’E TEŞEKKÜR
PARİS’te yardımcı antrenörünüze yapılan o ırkçı hitaba anında tepki gösterdiniz ya...
Sadece tepki göstermekle kalmayıp takımınızı sahadan çektiniz ya...
Bu ırkçı hareket bütün dünyaya duyuruluncaya kadar sözlü mücadelenize devam ettiniz ya...
Bu direnişinizle Mbappe ve Neymar gibi iki dünya devini de yanınıza çektiniz ya...
Irkçılığa karşı bu direniş gururunu millet olarak hepimize de yaşattınız ya...
Helal olsun size...
Hepimiz arkanızdayız... Yanınızdayız...
KILIÇDAROĞLU’NUN NE YAPMAK İSTEDİĞİNİ BEN SİZE ANLATAYIM
GÜNLERDİR hayatta gördüğüm en boş tartışma sürüyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun siyasi belagatinde köklü bir değişiklik var.
Bence çok da destek görüyor.
“Siyasetten anladığını” söyleyen bazıları da buna bakıp “Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olacak” tartışmasını başlattı...
*
Onlar siyasetten anlıyor...
Bense eskiden beri anlamadığımı yazıyorum...
Ama o yorumlardaki zavallılığı görünce duramıyorum, yazmak geliyor içimden...
*
Kılıçdaroğlu’nun ne yapmak istediğini hâlâ anlamadınız mı?
Öyleyse ben söyleyeyim...
“Türkiye’yi partisiz başkanlık sistemine götürmek istiyor...”
Evet üstüne basa basa tekrar ediyorum...
“Millet ittifakı” çerçevesinde, bir partiye üye olsa da “partisiz gibi duracak” bir başkan adayı istiyor...
“Adayı millet ittifakı belirleyecek” derken kastettiği de bu...
*
Bu plan içinde kendisinin cumhurbaşkanı olma ihtimalinin hiç olmadığını hâlâ görmüyor musunuz...
Size haber vereyim...
Kılıçdaroğlu sandığınızdan çok daha etkili bir siyasetçi ve oyun kurucu haline geldi...
AYDIN BİR DEVLET BAŞKANINI EN ÇOK HANGİ YAZAR ETKİLER
BAŞKANLAR vardır...
O koltuktan ayrıldıktan beş gün sonra adları hafıza kayıtlarından silinir.
Başkanlar vardır, asıl o koltuktan kalktıktan sonra büyürler...
ABD’nin eski başkanı Barack Obama bugünlerde Amerikan ve dünya kamuoyu gözünde bir süperstara dönüşüyor.
Hatıralarını yazdığı kitabı “A Promised Land” (Vaat Edilmiş Toprak) şimdiden best seller oldu.
*
Bu fotoğrafını dün New York Times’ta gördüm...
Kendi payıma, bugüne kadar gördüğüm en tabii, en etkili ve en güzel siyasetçi fotoğrafı...
Obama’ya ait her şey var bu fotoğrafta...
Gurur da var...
Atalarının kölelik geçmişine ait çizgiler de......
*
Obama, bu kitabı yazarken kendisini en çok kimin etkilediği sorusuna şu cevabı vermiş:
“Yazmayı kimden öğrendim, kimi taklit ediyorum diye sorarsanız James Baldwin derim.”
Cesur bir cevap...
*
Hemingway, Whitman, Kerouac, Dostoyevski, Cervantes’in kitaplarını okumuş...
Ancak en çok dikkatimi çeken şu oldu.
Okuduğu kitaplardan sadece birinin adını veriyor.
Malcolm Lowry’nin “Under the Volcano” (Yanardağın Altında) adlı romanı.
*
Bu romandan niye bu kadar etkilendi diye düşündüm.
Acaba yazarı Lowry’nin etkilendiği yazarların da Obama’nın aynısı olması mı...
Bu kitabı Obama’nın referansları arasında görünce ona sempatim daha da arttı.
ALKOLİK BİR KONSOLOSUN ‘ÖLÜLER BAYRAMI’ GÜNÜ
OBAMA’nın etkilendiği Malcolm Lowry İngiliz edebiyatının en büyük yazarlarından biri... “Under the Volcano” kitabının benim şahsi tarihimle de kesiştiği anlar var.
Roman benim doğduğum yıl yani 1947’de çıktı.
Türkçede ise benim 35 yıldır çalıştığım Hürriyet gazetesi yayınları tarafından Aziz Üstel çevirisiyle 1974 yılında yayınlandı.
Roman alkolik bir İngiliz konsolosunun, Meksika’nın ‘Ölüler Bayramı’ günü bir kasabasında bir günde yaşadıklarını anlatır.
Aslında Lowry’nin bir tür romanlaştırılmış otobiyografisidir.
Bu romanı 1980’lrin başında okuduğumda çok etkilenmiştim. Dia de Los Muertos yani Ölüler Günü için Meksika’ya gittim.
Bu romanı John Houston harika biçimde sinemaya uyarladı.
BOB DYLAN’IN 600 BESTESİNİN TAMAMI KAÇ DOLAR EDER
DÜNYANIN büyük müzik şirketleri pazarı altüst edecek bir işe başladılar.
Ünlü şarkıcı ve grupların bestelediği şarkıların bütün haklarını satın alıyorlar.
Dünkü son gelişme şu: Universal Music Bob Dylan’ın 600 bestesinin tamamını 300 milyon dolara satın aldı.
Düşünebiliyor musunuz bunların aralarında “Like A Rolling Stone” gibi 20’nci yüzyıla damgasını vurmuş bir şarkı var.
“Blowin’in the Wind”, “The Times They Are A-Changin” gibi bizim kuşakları yerden yere vuran şarkılar var.
Müzik piyasasındaki öteki önemli gelişmelere gelince...
Daha önce Stevie Nicks de şarkılarının haklarını 80 milyon dolar karşılığında Primary Wave Music’e satmıştı.
Geçtiğimiz aylarda Hipgnosis Songs Fund adlı şirket de 44 bin şarkının haklarını 670 milyon dolara toplamıştı.
Bunlar arasında Blondie, Rick James, Barry Manilow, The Pretenders, Chrissie Hynde gibi sanatçılar var.