Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

Bu Yılbaşı ‘İyi ki varım’ diyelim

Bu gece milyonlarca insan yeni yılı kutlayacak. Kimi fakir sofrasında, kimi zengin sofralarda... Kimi kalabalıklarda, kimi bir iki arkadaşıyla evde ya da sokakta, kimi de yalnız. Hangileri bu gece “İyi ki varım, iyi ki yaşıyorum” diyebiliyor, sahte değil, içinden gelerek dünyaya gülebiliyorsa, yılbaşını en iyi onlar kutlayacak.

Haberin Devamı

Merhaba sevgili okurlarım,

Bir yılı daha geride bıraktık. 2022 her birimiz için zorlu bir yıl oldu. Umarım yeni yıl hem ülkemize hem de dünyaya güzellikler getirsin, sağlık ve huzur getirsin, 2023 bereketiyle gelsin.

O GÜZEL GECELER...

Yılbaşı deyince hep çocukluğum gelir aklıma. Ne çok severdik o geceleri... Günler öncesinden hazırlanırdık. Hangi yıldı, biz kaç yaşındaydık hatırlamıyorum ama babam bir yılbaşı öncesi eve saksıda küçük bir çam ağacı getirmişti. O ağaç artık evimizde yılbaşı gecelerinin sembolü haline gelmişti. Babamın getirdiği hindi bir gün önce ocağa konur, sigara börekleri sarılır, zeytinyağlılar pişer, peynirler, pastırmalar, kuruyemişler, sebzeler, meyveler hazır edilirdi.

O gece ne giyeceğimiz, hangi bardakların, hangi tabakların, hangi masa örtüsünün kullanılacağı önceden düşünülür, ev baştan aşağı temizlenir, sevgili anneciğim yılda birkaç kere gittiği kuaförden randevu alır, daha akşam olmadan hazırlıklar başlar, mutfaktan birbirinden güzel kokular gelir, her birimiz sanki baloya gidiyor gibi süslenir, püslenirdik. Oysa o gece ne biz bir yere giderdik ne de bize gelen olurdu. Birbirimiz için hazırlanır, o geceye hep birlikte özen gösterirdik.

Haberin Devamı

Babam eve gelince ceketini çıkarır, beyaz gömleği, kırmızı kravatıyla sofranın başköşesine oturur, önce anneme, sonra da sofraya bakıp bakıp anneme iltifatlar yağdırır, sonra da iltifat sırası biz çocuklara gelirdi. Her birimize dikkatle bakar, “Ah benim güzel kızlarım...” diyerek bizi göklere çıkarır, o sırada en küçüğümüz Mustafa’nın suratı düşer, bunu gören babam hemen ona döner, “Benim aslan oğlum...” diyerek bu sefer de onu överdi.

Bu Yılbaşı ‘İyi ki varım’ diyelim

Sıra en sonunda kaç gün önceden süslediğimiz çam ağacına gelirdi. Çam zaten küçük, o zaman şimdiki gibi yılbaşı süsleri de yok. Pamukları küçültüp kar niyetine çamın dikenleri arasına serpiştirir, aralara renkli kurdeleler sarar, annemin kolyelerini, küpelerini de süs diye çama takar, altına da janjanlı paketlere sarılmış hediyelerimizi dizer, babamdan yine kocaman bir aferin alırdık. Şimdi her yere kurulan şıkır şıkır, kocaman çamlara bakıyorum da, nedense bizim o küçük çam kadar etkilemiyorlar beni. Çocukken dünyanın renkleri bile daha parlakmış, o zaman gönül gözlerimiz hep açıkmış diyorum içimden.

Haberin Devamı

Babam başlamadan hiçbirimiz çok aç da olsak sofradaki birbirinden güzel yiyeceklere dokunmazdık. O ne zaman “Hadi bakalım, afiyet olsun hepinize” diyerek ilk lokmayı alırsa, biz de hemen saldırırdık yemeklere. Saldırırdık desem de, sofra örtüsünü lekelemekten çok korktuğumuz için hepimiz örtüyü kirletmemeye özen gösterirdik. O arada babam hemen radyoyu açar, harika bir müzik sıcacık yemek odamızı kaplar, ya Zeki Müren ya Müzeyyen Senar veya Behiye Aksoy birbirinden güzel şarkılar söylerdi.

Babam hafiften kafayı bulunca o da ufaktan eşlik ederdi şarkılara, anneminse hiç sesi çıkmazdı. O sadece dinlemeyi ve bizlere bakmayı sever, yüzüne oturan hafif bir gülümsemeden anlardık, ne kadar mutlu olduğunu. Sonra kızarmaktan pembeleşmiş, içinde pilavıyla hindi gelirdi sofraya. Acaba o zaman hindiler mi çok lezzetliydi, annemin eli mi, yoksa bizim çocuk ağzımız mı bilmem ama şimdilerde o tadı bir türlü bulamıyorum.

Haberin Devamı

Son olarak yılbaşı için aldığımız üzerine kar yağmış, odun pastamızı afiyetle yerdik.

Saat on ikiye doğru radyoda oyun havaları çalmaya başlar, her birimizin gözü saatte olur, babam ayağa kalkınca biz de kalkardık. Saat on iki olunca da sanki uzun süredir görüşmemişiz gibi özlemle birbirimize sarılıp yeni yılımızı kutlarken gözlerimiz parlardı.

ÇOCUK GİBİ SEVİNMEK

Ardından merakla hediye paketlerimizi açar, içinden çıkanları birbirimize gösterir, sevinirdik. Hani çocuk gibi sevinmek diye bir tabir vardır ya, ne kadar yerinde bir tabir çünkü çocuğun sevinmesi başka türlü oluyor. Hüzün yok içinde. Ölümü bilmiyor ki hüzün olsun...

Bu özel günleri bunun için hâlâ çok severim çünkü özel günler aileleri, sevenleri, eşi dostu bir araya getirir.

Haberin Devamı

Annem bu arada mutfakta kestane patlatır, Mustafa hemen tombalayı getirir, aceleyle sofrayı toplar, hep birlikte bir yandan kestanelerimizi yer, bir yandan da tombala oynardık. İnsanın çocukken annesiyle, babasıyla, kardeşleriyle hep bir arada, sevinçle, huzurla tombala oynaması ne demek, hiç düşündünüz mü? Çocukların o gece kendilerini nasıl özel hissettiklerini, geleceğe nasıl güvenle baktıklarını ta yüreğinizde hissettiniz mi? Çocuklarını bu özel gecelerle ödüllendiren, onlara kendilerini özel, önemli ve değerli hissettiren anne babaları buradan hararetle kutluyorum. Bunları yaşayabilen şanslı çocukları da...

Yılbaşını sıcacık bir evin, sıcacık sofrasında kutlayabilen, “Çocuk olmak ne güzelmiş” diyebilen herkese buradan selam olsun... Bunu tadamayanlara da bir çift sözüm var. Size yaşatılmayanları bari siz yaşatın kendinize. Oh diyerek, ben de önemliyim, ben de değerliyim ve bu güzellikleri ben de hak ediyorum diyerek, ta içinizden kahkaha atarak kutlayın yılbaşı gecelerini.

Haberin Devamı

Sonra büyüdük, yetişkin olduk, yeni yılı hep birlikte eğlence yerlerinde kutlamaya başladık. Bir heves gittik oralara ama eski heyecanları, eski mutlulukları, eski coşkuyu hissedebildik mi derseniz, pek de öyle olmadı galiba. Sanki eğlenmeye mecburmuşuz gibi hissettik, gerekeni yaptık ve evlerimize döndük.

Şimdi düşünüyorum da, yılbaşı, ne demek ki? Dünyamız zaten güneşin etrafında hiç durmadan dönüp duruyor. O dönmelerin ne başı var ne de sonu. Ne ayı var ne de günü. Bunları insanlar, daha doğrusu biliminsanları uydurmuş, ayı, günü, yılı bilebilelim, zamanı takip edebilelim diye. İyi ki varsın bilim!

DUYGULARIMIZLA YAŞARIZ

Eskiden yaşlı kadınlar ve erkekler kaç yaşında olduklarını bilmezlermiş. Çat kışta ya da bahar gelirken, ya da pekmez yapılırken doğmuşum, derlermiş. Erkekler genelde gerçek yaşlarından daha büyük, kadınlarsa daha küçük olduklarını söylerlermiş. Nüfus kâğıtları yani kimliklerin çıkarılması da babaların keyfine kalmış. Çocuğun yaşayıp yaşamayacağı belli olmadığı için en az üç yaşlarına gelmeden nüfus kâğıdı çıkarılmaz ya da bir önceki çocuk için çıkarılan o kâğıt, çocuk ölünce yeni doğanın nüfus kâğıdı haline gelirmiş. Bunları da annem anlatmıştı.

İşte o eski zamanlarda -bana göre bunlar eski zaman, annemin eski zamanıyla kızımın eski zamanı ve siz okurların da eski zamanı tabii ki birbirinden çok farklı- hayat çok farklıymış. Gelecek kuşaklar da bugünlere “eski zamanlar” diyecekler. Hayat devam ediyor, iyi ki de devam ediyor.

Yılbaşı kutlamaları dünyalıları hep birlikte mutlu edebiliyorsa... O gece bütün dünyanın yeni yılı kutladığını biliyor ve hissedebiliyorsak... Yanımızda o geceyi bizimle birlikte kutlayacak birileri de varsa eğer... Yeni yıldan az çok iyi bir şeyler bekleyebiliyorsak... Hâlâ bir umudumuz varsa... Ve bunu paylaşabiliyorsak... Ne mutlu bize.

İnsan dediğin duygularıyla yaşar. İşte yılbaşı, doğum günü, bayram, seyran biraz da bunun için var. Yani hep birlikte olalım, paylaşıldıkça artan mutlulukları ta kalbimizde hissedelim, heyecanlanalım, gülelim, bir günlüğüne de olsa hayatın bitip tükenmek bilmeyen dertlerini, sorunlarını, acılarını unutalım, ömür hanemize biraz da kâr yazabilelim diye.

HAYAT HEP KISA

Anneannem öldüğünde 57 yaşındaydı. Hasta olduğu günlerde “Bir kapıdan girdim, şimdi de öbür kapıdan çıkıyorum. Meğer hayat ne kısaymış” derdi. Ben o zamanlar 14-15 yaşlarındaydım ve anneannemi çok yaşlı sanıyordum. Sonra aynı sözleri 96 yaşında ölen bir komşumdan duydum. O da “Meğer hayat ne kısaymış” demişti. O zaman anladım ki yüzlerce yıl da yaşasak, hayat hep kısa ve her ölüm erken. Zamanın nasıl geçtiğini, bu yaşlara ne zaman geldiğimizi hiç bilmiyoruz. Daha da ilginç olanı ise, gençken bunu bilmediğimizi de bilmiyoruz.

Hayat zor da olsa, insanlar yaşamayı, toprağın altında değil üstünde olmayı, birkaç nefes daha fazla alabilmeyi seviyor. Gülmeden geçen her gün ömür hanesine zarar yazıyor zaten... Bu gece halen dünyada yaşama şansına sahip olan milyonlarca insan yeni yılı kutlayacak. Kimi fakir sofrasında, kimi zengin sofralarda... Kimi kalabalıklarda, kimi bir iki arkadaşıyla evde ya da sokakta, kimi de yalnız. Hangileri bu gece “İyi ki varım, iyi ki yaşıyorum” diyebiliyor, sahte değil, içinden gelerek dünyaya gülebiliyorsa, yılbaşını en iyi onlar kutladı demektir.

Mutlu yıllar Türkiyem...

Sağlıkla, huzurla, keyifle, bollukla, bereketle...

SEVGİYLE KALIN

Sizler de bana gb@madalyonklinik.com adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Yazarın Tüm Yazıları