Dr. Gülseren Budayıcıoğlu

Yalının küçük kralı

20 Mayıs 2023
Hangi ekonomik koşullarda olursak olalım, çocuklarımızı, gençlerimizi yeterince iyi anlamıyor, hayatı, hayatın getirdiği sorunları onlarla paylaşmıyoruz.

Onlara en iyi şekilde bakıp büyütelim derken hayata hazırlamıyor, çocukları eksik bırakıyoruz. Oysa insan zoru yaşamadan, sorumluluk almadan gelişemez, güçlenemez.

Yakışıklı bir delikanlı Çağrı. Çocukluğunda da getirmişler kliniğe, hatta ilaç bile kullanmış. Şimdi büyümüş, liseyi bitirmiş ama sorunları bitmemiş.

Hafifçe gülümseyerek karşımdaki koltuklardan birine oturuyor.

*Hoş geldin Çağrı, seni dinliyorum.

- Hoş bulduk. Küçükken de bu kliniğe çok getirdiler beni ama yine de nereden başlayacağımı bilemiyorum. İşin aslı, ben korkularım yüzünden geldim size. Son zamanlarda hayat beni çok korkutuyor.

*Ne tür korkular bunlar?

- Hayatın ta kendisi sanırım... En çok da gelecekten korkuyorum. Oysa diğer arkadaşlarımın, hele ki benden küçüklerin hiç böyle dertleri yok. Sinir oluyorum hepsine, o kadar kızıyorum ki... Adamlar hiçbir şeyi kafaya takmıyor, tek bildikleri gezip tozup eğlenmek, keyiflerine bakmak.

KORKULARIN KÖKLERİ GEÇMİŞTEDİR

Yazının Devamını Oku

Anneler Günümüz kutlu olsun

13 Mayıs 2023
"Bizi dokuz ay karnında taşıyıp dünyaya getiren, bizi bağrına basan, seven, okşayan, her derdimize derman olan, sevincimizle sevinen, üzüntülerimizle hüzünlenen, her türlü kahrımızı, kaprisimizi çeken, bizi nazlandıran, emeğini bizden hiç esirgemeyen sevgili fedakâr annelerimiz... İyi ki varsınız."

Sevgili okurlarım,

YARIN Anneler Günü. Şimdiden bütün annelerin ve yüreğinde annelik duygusu taşıyanların bu özel gününü yürekten kutluyorum.

İyi bir anneye sahipseniz eğer, bu dünyanın en şanslı insanlarından birisiniz ve gelecekte siz de çocuklarınıza çok iyi bir anne olma potansiyeline sahipsiniz demektir. Çünkü çocuklar annelerinin duygularını adeta emer, onun ne hissettiğini anlar ve o da öyle hisseder. Yani iyi bir anneye sahip olmak, sadece sizin değil sizden sonraki kuşakların da kaderini yazar.

İyi bir anne çocuğunu şefkatle sarıp sarmalar, öpmelere doyamaz, onu sevgisiyle besler, koruyup kollar. Ama bir yandan da çocuğunun hayatla tanışmasına, hayallerinin peşinden gitmesine, bazen de hatalar yapmasına, tökezlemesine izin verir. Bunların hayatın doğal bir parçası olduğunu, iyinin kötüyle bir arada bulunduğunu, dünyanın en özel besinlerinden biri olan balı üreten arıların, aynı zamanda iğnelerini de hazır beklettiğini öğretir.

Nasıl ki bir çocuğun bedensel ihtiyaçlarına önem veriyorsak, onların psikolojik ihtiyaçlarını karşılamayı da ihmal etmeyelim. Bu ihtiyaçların onların karnının doyması kadar önemli olduğunu unutmayalım. Sevgimizi, şefkatimizi, anlayışımızı, özellikle saygımızı onlardan hiç esirgemeliyim. Biz onlara bu duyguları verelim ki onlar hem sağlıklı büyüyebilsin hem de yarın bir yetişkin olduklarında önce kendilerine, sonra da çocuklarına, eşlerine, arkadaşlarına ve topluma sevgi ve saygı gösterebilsinler.

Sevgiye, şefkate doyamadan büyüyen çocukların içinde, karanlık ve kocaman bir boşluk oluşur, hayat boyu kendilerini eksik hissederler. Gözlerinin ışığı bile sönük kalır böyle büyüyen çocukların. Sevgisizlik onların sadece psikolojisini etkilemez, bağışıklık sistemlerini zayıflattığı için fiziksel olarak da türlü hastalıklara yatkınlıklarını artırır.

ÖNCE KENDİ ANNEMİZİ 

Yazının Devamını Oku

Emre mutlu olmayı hiç öğrenememiş

6 Mayıs 2023
Mutsuz insanlar, kendileri gibi dertli ve mutsuz insanlarla daha kolay ilişki kurar. Birbirlerini daha iyi anlarlar ama bu onlara mutluluk getirmez. Aydınlığı hedeflerken istemeden ve farkında olmadan birbirlerini karanlığa doğru çekerler.

SEVGİLİ okurlarım,

Bir çocuğun mutlu bir aileye doğması, onun hayattaki en büyük şanslarından biridir çünkü sevgiye, şefkate, güvene doyarak büyüyen, mutlu olmayı o ailede öğrenen çocuklar, mutlu olmaya hazırdır zaten. Bunu ailelerinde göremeyen, öğrenemeyen çocuklar eğer bir iyileşme yolculuğuna çıkmaz, mutlu olmayı kendilerine öğretmezlerse, böyle bir evde büyümenin bedelini ömür boyu sırtlarında çok ağır bir yük gibi taşırlar.

Bugün anlatacağım hastam da işte böyle mutsuz bir ailede büyümüş...

Genç bir erkek giriyor odama. Düzgün giyimli, saygılı, kibar, biraz da utangaç. Adı Emre.

‘EV BATMAYA BAŞLADI’

- Buraya neden geldiğimi bilmiyorum ama iyi hissetmiyorum kendimi. Yakın bir arkadaşım benim halimi beğenmemiş olacak ki ısrarla sizden randevu almamı istedi.

* Sizi dinliyorum.

- Ben özel bir şirkette çalışıyorum. Son zamanlarda üstüme bir sıkıntı geldi, hiçbir yere sığamıyorum. Akşam olunca canım eve gitmek istemiyor. Ev batmaya başladı bana.

Yazının Devamını Oku

Eylem’in mutluluk oyunu

29 Nisan 2023
Babası tarafından bir türlü görülmeyen, varlığı onaylanmayan kızlardan biri Eylem.

Çok kilolu, çok güzel, çok makyajlı, çok renkli, çok şık, çok mutlu, çok enerjik... Her şey gereğinden fazla sanki. Aslında arayıp da bulamadıklarını temsil ediyor bunlar.

Genç bir kız rüzgâr gibi giriyor odama. Adı Eylem! Aman Allah’ım, nasıl bir enerji bu! Yaklaşınca kırmızı çantasını iki eliyle tutup çocuk gibi selamlıyor beni. Rengârenk bir elbise var üzerinde, bu haliyle bayramlık çocukları hatırlatıyor. Yirmili yaşlarda ve çok kilolu... Dudağındaki ruj da kırmızı, tırnaklarındaki oje de. Gözlerinin içi gülüyor. Çok mutlu ya da mutluluk oyunu oynuyor. Oturur oturmaz hemen başlıyor konuşmaya.

‘NE KADAR YESEM DOYMUYORUM’

- Ben şey için geldim, yani çok önemli bir sorunum yok. Gördüğünüz gibi biraz şişkoyum. Çok rejim filan yaptım, olmadı. Beni size diyetisyenim yolladı. İnsan bazen psikolojik nedenlerle de kilo alabilir, dedi. Gerçi ben diyete pek uyamıyorum. İştahlı biriyim. Ne kadar yesem doymuyorum. Sanki mide değil işkembe mübarek. Ne atarsan alıyor. Neyi seviyorsam onu yeme diyorlar. Geriye ot çöp kalıyor. Onları da hiç sevmem zaten. Önce onların dediklerini yiyorum, hemen arkasından canım fena halde tatlı istiyor. En çok da çikolata ya da pasta... Hemen en iyi pastanelerden birine gidiyorum. En güzel pastayı ısmarlıyorum. Telefonla arkadaşlarımdan birini arıyorum, harika pastalar var, hemen gel diye. O meşgulse hemen ötekini arıyorum, sonunda biri geliyor, birlikte yiyoruz.

Hiç es vermeden konuşuyor. Sanki konuşmayı özlemiş gibi bir hali var. Pastaneye arkadaşıyla gitmiyor, önce pastayı ısmarlıyor, onu sonra çağırıyor. İlginç!

- Arkadaşlarınla ilişkilerin nasıldır?

- İyi... Aslında tanıdığım çok kız var ama hiç biri tam olarak arkadaşım sayılmaz.

-

Yazının Devamını Oku

Yaslar tutulmak ister

22 Nisan 2023
"Acı çok büyük olursa zihnimiz bizi o acıdan korumaya çalışır. Ama yaslar tutulmak ister."

Genç ve yakışıklı bir delikanlı var karşımda. Adı Yavuz, 32 yaşında. Tertemiz ve itinayla giyinmiş, çok da saygılı. Psikiyatriye ilk kez gelenlerin heyecanı var üzerinde.

Beni başıyla selamladıktan sonra, üzerindeki mavi gömleğin kollarını düzelterek konuşmaya başlıyor.

- Benim ağzımda, çoğu zaman da boğazımda sık sık uçuk gibi yaralar çıkıyor. Doktorlar aft diyorlar buna. Onlar geçene kadar yemek yemek hatta konuşmak bile zor oluyor. Çok acıyor. Psikolojik olabilir dediler ama benim öyle bir sorunum yok. Büyük bir şirkette çalışıyorum. Sorumluluklarım çok fazla. Telefonum hiç susmaz. Bundan olabilir mi?

Oldukça da utangaç... Bunları anlatmak ona çok zor gelmiş de yorulmuş gibi derin bir nefes alıp önüne bakıyor.

Ağzında aft çıkıyormuş, hem de sık sık... Çok naif, kırılgan bir delikanlı.

BASTIRILAN DUYGULAR

- Nasıl birisiniz?

-

Yazının Devamını Oku

Önce siz sonra diğerleri

15 Nisan 2023
Bizler toplum olarak genelde bağımlı insanlarız. Kendimizden önce yakınlarımızı düşünmeyi neredeyse âdet haline getirmişiz. Oysa hem ruhumuz hem de bedenimiz bizden her zaman öncelik ister. Kendi ihtiyaçlarımıza, görünüşümüze, mutluluğumuza odaklanmak aslında bencillik değildir. Bunu yapamadığımız sürece hastalıklar peşimizi bırakmaz.

Bedenimizi hasta eden ruhumuzun baskısıdır’ der Freud.

Son zamanlarda insanlarımızın ne kadar gergin ve öfkeli olduğunu hep birlikte görüyoruz.

Hayat bazen öyle hızlı akar ki, bu akışın içinde bizler ne hissediyoruz, huzurlu muyuz, duygularımız ne alemde, olaylar bizi nasıl etkiliyor, moralimiz, kendimize güvenimiz nasıl, hayatımızdan memnun muyuz, iç dünyalarımızda kendimizle barışık mıyız yoksa son zamanlarda çok gergin miyiz gibi soruları kendimize hiç sormaz, açıkçası kendimizi ihmal ederiz.

Bu ihmal maalesef zamanla bedenimizi yöneten otomatik sistemleri rahatsız eder, sistemde aksaklıklar başlar ve bedenimiz bize kendini hatırlatmanın yollarını arar. Önce halsizlik, yorgunluk, uyku kalitesinde bozulma, ufak tefek mide şikâyetleri, iştahta azalma, kabızlık, ishal, hafif bulantılar, baş dönmeleri gibi şikâyetler başlar.

Artık bedenimiz bizimle hastalıkların diliyle konuşuyor demektir. Aslında bedenimiz o dönem bizi duygularımızı ve düşüncelerimizi anlamaya, bunların farkında olmaya ve değiştirmeye davet ediyor, âdeta feryat ediyor demektir. Bunları görmezden gelirsek bedende zamanla hastalıklar oluşur.

Beden ve ruh her zaman birbiriyle ilişki halindedir. Bizler hayatın hızlı akışı içinde kendimize zaman ayırmadığımız için çoğu zaman bedenimizin ve ruhumuzun neye ihtiyaç duyduğunu, neyin eksik olduğunu bilmeyiz ve bedenimizin yolladığı sinyalleri de görmezden gelir, eski alışkanlıklarımızla yaşamaya devam ederiz.

Oysa o dönem bedenimiz sıkıntılar, çatışmalar ve bunların sonucu gelişen gerginlikleri ortadan kaldırabilmek, içlerinde biriken kötü enerjiyi boşaltabilmek için bir yol aramaktadır. Bunu fark edebilmek, o kötü enerjiden ve bunun daha sonra yol açabileceği hastalıktan kurtulmanın ilk basamağıdır ama iyileşebilmek için sadece farkında olmak da yetmez.

KENDİMİZLE ARAMIZ NASIL

Yazının Devamını Oku

Kendi hayatının misafiri Reşit Bey

8 Nisan 2023
Yaşadığımız sürece çocukluk acılarımızı bize hatırlatacak her şeyden kaçmak isteriz çünkü onlar bize olayın yaşandığında ne hissettiysek onları yeniden yaşatır. Ancak acılar hatırlanmak, gün yüzüne çıkmak ve çözülmek ister.

Bir çocuk gözlerini açtığı dünyada ihtiyacı olan sevgi, şefkat ve güveni tadamazsa, onu koruyup kollayan bir sahip bulamazsa, hayatının ilerleyen yıllarında bunun sıkıntılarını mutlaka yaşar. Hele bir de küçük yaşta anne babası tarafından terk edildiyse, birini sevmek, ona güvenmek ve bağlanmaktan çok korkar.

Başkalarını seyrederek, onlara imrenerek kendi evlerinde misafir gibi yaşarlar adeta... Çocukluk acılarını kimseyle paylaşamadıkları için bu olumsuz duygular beyinlerinin bazı bölgelerini istila eder. Sonunda beyindeki o merkezin idaresindeki organ hastalanır. Bakalım Reşit Bey’in hangi organı hastalandı...

‘KORKAK BİR ÇOCUKTUM’

Ellili yaşlarda bir işadamıydı Reşit Bey. Söze şöyle başlamıştı.

- Çok korkak bir çocuktum, adeta gölgemden korkardım. Annem babam hep çok kavga ederlerdi. Babam, annemin onu terk etmesinden çok korkardı. Önce babam annemi döver, sonra da annem evde ne var ne yoksa hepsini kırar, etrafa fırlatır, ev savaş alanına dönerdi. Ardından hiçbir şey olmamış gibi ikisi de kendi odalarına girip uyurdu.

Baba eşi tarafından terk edilmekten hem çok korkuyor hem de onu sürekli dövüyor. Ah bu korkularımız... İnsan en çok da en korktuğu şeyi yaşatmaya uğraşır kendine.

-

Yazının Devamını Oku

Nahide Hanım’ın kemikleri neden ağrıyor

1 Nisan 2023
Gelişmek ve başarılı olmak için ailenizin ve arkadaşlarınızın gerekli desteğine sahip değilseniz, bu güvensizlik kanınızda, kemiklerinizde ve bağışıklık sisteminizde hastalık oluşturur.

SEVGİLİ okurlarım,

Bir süre sizlere bedensel hastalıklarımızın psikolojik kökenlerini açıklayan gerçek hikâyeler anlatacağım. Amacım, bu çok ciddi hastalıkların sizi bulmadan sizin onları yok etmenin bir yolunu bulması.

Geçen yıllardan birinde bana gelen orta yaşlı bir kadın şöyle diyordu:

- Hocam, kendimi öyle yalnız ve çaresiz hissediyorum ki... Dıştan gören benim ne kadar acı çektiğimi hiç anlamaz. Akşama kadar işteyim zaten. İşim çok ağır. Bugüne kadar herkes gibi mesai bitiminde işten çıktığım gün sayısı ya birdir ya iki. Geç saatte eve koştur, yemek, bulaşık, evi derle, topla derken şöyle bir oh diyebildiğimde bir de bakıyorum, saat on bir olmuş.

KALABALIKKEN ISSIZLAŞAN BİR AİLE

- Senden başka kim var o evde?

Bu sorum onu hüzünlendiriyor. Bir an başını öne eğip düşündükten sonra duvarda asılı Mona Lisa tablosuna gözlerini dikip anlatmaya devam ediyor.

- Koca evde yapayalnız kalacağımız hiç aklıma gelmezdi. Önceleri çok kalabalıktık. Kayınvalidem, kayınbiraderim ve iki çocuğuyla birlikte yaşıyorduk. Bir de kocam ve bizim iki çocuk derken sofralara sığmıyorduk. Evlendiğimde üniversiteyi yeni bitirmiştim ama işe başlayamadım. Ben çalışsam evdekilere kim bakacak?

Yazının Devamını Oku