Kendimizden vazgeçmeden iyi anne-baba olamaz mıyız?

Oyunculukları ve rejisiyle iddialı bir iş ‘Evlat’. Kadrosunda Onur Saylak, Sezin Akbaşoğlulları, Şükran Ovalı gibi isimler var. Öte yandan anne-babalığa dair söylemiyle başlıktaki soruya dengeli bir yanıt vermekte zorlanıyor.

Haberin Devamı

Anne-baba olmadan ‘anlayamaz mıyız’ hakikaten? Altı senelik -iki çocuklu- ebeveynlik deneyiminden bildiriyorum, anne olunca anladığım şudur: Bir çocukla eşit, şefkatli, güven dolu bir ilişki kurmak ebeveynlik yolunun en zorlu yokuşu. Evet, dünyaya getirmeyi seçtiğimiz çocuklardan sorumluyuz. Peki, kendimizden geçmek pahasına mı? Hem hayatını seçtiğin gibi yaşamak hem de çocuğunun mutlu nefesler almasına destek olmak zor. Ama imkânsız mı?
Kendimizden vazgeçmeden iyi anne-baba olamaz mıyız
Cem Yiğit Üzümoğlu hayli iddialı
‘Evlat’, Florian Zeller imzalı bir metin. İbrahim Çiçek’in rejisi, Hira Tekindor’un çevirisiyle sahneleniyor. Boşanmış anne-babanın ergen oğlunun, bilhassa babayla ve onun genç eşiyle ilişkisi üzerine kurulmuş bir hikâye...
Kadrosunda Onur Saylak, Sezin Akbaşoğulları gibi sahnede ve sinemada sıkı işlere imza atmış iki ismi, son dönemin dikkat çeken gençlerinden Cem Yiğit Üzümoğlu’nu ve ilk ‘sahne sınavı’nı başarıyla verdiğine tanık olduğumuz Şükran Ovalı’yı barındırıyor.
Çiçek, hikâyenin sadeliğine denk düşen, göz alıcı numaralara başvurmayan bir rejiyle ele almış metni. İki ev ve bir bar alanını temsil eden parçalı dekora eşlik eden ışık ve müzik seçimleriyle hikâyesini duru bir dille anlatan bir reji bu. Kusursuza yakın oyunculukların da etkisiyle dört başı mamur bir yapı kuruluyor. Bilhassa; tüm o beceriksizce oğlunu ‘iyileştirme’ çabalarıyla asabımızı bozan ‘baba’da Onur Saylak, anne-babası tarafından görülmeyişi gibi, seyircinin gözünde de kendini görünmez kılmayı başaran ‘oğul’ Üzümoğlu hayli iddialı. Üç yetişkin-bir ergen arasındaki gerilimi diyaloglarla, müzikle, karakterlerin giriş çıkışıyla bile hissettiriyor reji. Ki oğul Nicolas, başlı başına gerilim unsuru. Büyük aksiyonlar barındırmasa da içindeki doğal komediyi de çıkarabilen bir reji bu...
Peki ‘Evlat’ta ‘olmayan’ ne? Finale doğru seyircinin karnına yumruk atan oyun, başlıktaki soruya dengeli bir yanıt veremiyor. Nicolas’nın annesinin (çok iyi bir oyunculuk yorumu olması bir yana) alkollü, histerik, kontrolsüz resmedilmesiyle başlıyor dramaturjik tekleme. Halihazırda düz bir melodram olan oyun, seyirciyi ‘ayrılan anne-baba travması yaşayan ergen çocuk’ noktasından ileri taşımak, meseleyi boyutlandırmak için çaba harcamıyor. Yazar Zeller hikâyeyle kişisel bir bağı olduğundan bahsediyor, bu açıdan anlaşılabilir belki de. Velhasıl beceriksiz baba, histerik anne ve majör depresyondaki çocukla çizilen bu trajik resmi, didaktik ve hatta muhafazakâr bulduğumu söylemek zorundayım...
BU HAFTA SAHNELERDE
Kendine Ait Bir Oda: Feminist tiyatro yolculuğunda 20 seneyi dolduran Tiyatro Boyalıkuş’tan bir Virginia Woolf yorumu. Bu akşam 20.30’da Pera Beşiktaş’ta.
10 Saniye: Eğitimin sistemi, çarpık aile ilişkileri ve etiket kavramlarının
çocuk psikolojisini nasıl şekillendirebileceğini tartışan oyun
bu akşam 20.30’da Kadıköy Boa Sahne’de.
Uçmak ‘Hezarfen Ahmed Çelebi’: Hezarfen Ahmed Çelebi’nin öyküsü, İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı olarak bugün ve yarın 15.00’te Mecidiyeköy Büyük Sahne’de.
Muhakkak görün...
Seni Seviyorum Türkiye
Türkiye’yi gönüllü olarak terk edenler artarken, Ceren Ercan’dan, meseleye kafa yoran, mizahı da elden bırakmayan bir oyun. Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sahnelenen ‘Seni Seviyorum Türkiye’ sokaklarda, evlerde ve zihinlerimizde olan biteni önümüze boca ederek öfkelendiriyor, güldürüyor, ağlatıyor…
12 Şubat Çarşamba saat 20.30’da Yunus Emre Kültür Merkezi’nde.
TİYATROMUZUN DİKMEN HOCASI
Akademisyen, eleştirmen, festival direktörü, yazar. Tiyatromuzun ‘Dikmen Gürün Hocası’nın profesyonel sıfatları. Üretken, yenilikçi, sezgileri güçlü, enerjik, titiz, desteğini tiyatroculardan çekmeyen... Bunlar da Dikmen Hoca denince aklıma düşenler. İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nde 10 sene bölüm başkanlığı, 20 sene İstanbul Tiyatro Festivali’nde direktörlük yapan, 80’lerden bu yana Cumhuriyet’te ufuk açıcı eleştiriler kaleme alan, Semiha Berksoy ve Yıldız Kenter’i anlattığı iki kitaba can veren bir isim o. ‘Dikmen Gürün’e Yazılar’ adlı kitap, 87 tiyatrocunun yazdığı, Gürün’ün akademik serüveninin izini süren makaleler içeriyor. Kitap vesilesiyle ENKA Sanat’ta düzenlenen panelin konuşmacılarının -Şahika Tekand’dan Kerem Kurdoğlu’na- anlatımlarında tekrar fark ettik; tiyatronun deneme/yanılma macerasında hep yol açan, zihinleri aydınlatan olmuş Dikmen Gürün. Çok yaşasın! Ki bizler de üretimlerinden ve fikirlerinden ilham almaya devam edebilelim!
Kendimizden vazgeçmeden iyi anne-baba olamaz mıyız

Yazarın Tüm Yazıları