Son çıkış...

Kaç kere yazdım gençler batağın dibinde diye. Panik atak anksiyete nedeniyle iki üç kez hastaneye yattığımı yazdım.

Haberin Devamı

O sırada bu gençlerle çok yakın temaslarım oldu. Öğrendiklerimi, nasıl yaşadıklarını paylaştım sizlerle.
Dün bir haber geldi sevindirici. Ah dedim içimden, geç bile kalındı ya neyse ama tebrik ederim yine de tabii.
Bu cumartesi TRT’de yeni bir dizi başlıyor, adı Son Çıkış.
Gençlerin bağımlılıkları ile ilgili. Her yerden yetkili, dizinin oluşumunda çaba göstermiş. Ama şunu ekleyeyim, esas konuşulması gereken bunu yaşayan; hem bırakıp temizlenmiş gençler hem de hâlâ savaşmakta olanlardır. Sadece doktorların, hastanelerin, bilirkişilerin fikirleriyle eksik kalır, biline.

Karaayak

Bu hafta içimden gelmedi gülücüklü yazılar, malum her gün iç yakan haberler alıyoruz.
Anekdot tadında yazmak istedim biraz. Gözümüzden kaçanları hatırlayalım anlamında.
Oturdum akşam zap yapıyorum. Kanalın birinde bir western filmi var. Nedendir bilmiyorum ama oldum olası Kızılderililere hep hayranımdır.
Yıllar önce sağlık sorunlarım nedeniyle yeni kıtada hastanede yatarken, Kızılderili kökenli, annem yaşlarında tatlı bir kadınla aynı odadaydım. Hiç unutmam, adı Nancy’ydi. İkimizin de tedavileri tamamlanmıştı, eskilerin tabiriyle nekahet dönemindeydik...
Onun neredeyse vücudunun yarısını almışlar, değiştirmişler, buna rağmen umutlu bakışı hiç değişmemişti.
İki şeyi dün gibi hatırlıyorum.
Bana önce birtakım sorular sordu. Seçenekli sorular... Ben de keyifsiz cevaplar vermiştim.
Verdiğim cevaplarla analizimi yapmış ve şunları söylemişti:
“Eğer Kızılderili olsaydın senin adın Ağlayan Pınar olurdu” demişti...
“Siz duyguların insanısınız. Sizdeki şefkat, merhamet, acıma duygusu kimsede yok. Sizde sonbaharda dökülen yapraklar için bile ağlama, üzülme potansiyeli görüyorum. Duygusal olduğunuz kadar insan sarrafı bir kişiliğiniz de var...”
Hayata her zaman başka bir açıdan bakmamı tavsiye etmiş ve Manhattan 5. Cadde’deki bir finans şirketinde çalışan büyük oğlunun (şimdi ismi aklıma gelmiyor ama Kızılderili adı Karaayak) bir anısını anlattı:
Karaayak bir gün bir grup iş arkadaşıyla yemek molasında dışarıya çıkar. İnsan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü arasında ilerlerken, kulağına cırcır böceği sesi geldiğini söyler ve onu aramaya başlar.
Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder. Aralarından biri inanmasa da, onunla aramaya devam eder.
Karaayak, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin içinde bir cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı “Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?” diye sorar. Karaayak ise bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler.
Kaldırıma geçerler ve Karaayak cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar.
Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder.
“Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin” der Karaayak....
Ne anlamlı ama değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları