Doğum günüm

Geçen gün 5 Şubat benim doğum günüm diye yazmıştım.

Haberin Devamı

Facebook’tan, Twitter’dan, e-postamdan okur dostlarım daha saatler gece yarısını bir dakika geçe başladılar tebriklere.
Başta teker teker cevaplamaya çalıştım, sayı arttıkça hadi bari kopyala yapıştır şeklinde cevaplayayım dedim, ama abartmıyorum binlerce mesaj bir anda gelince cevap veremez hale geldim.
En sonunda ortaya toplu bir mesaj yazmak zorunda kaldım.
Gelen telefonları, SMS’leri saymıyorum bile. Telefon kulağıma, elime yapıştı neredeyse tüm gün.
İyi ki varsınız, iyi ki doğmuşum dedim sayenizde.
Hepinizi buradan tek tek öpüyorum.
Bizim evde doğum günleri pek özel günlerdi. Ayça’nın, benim, babamın, annemin... İlla bir şekilde kutlanırdı hep. Hem de alengirli. Günler önceden planlanarak ve sürprizler düşünülerek...
Babam ve Ayça yazcı; biri haziran, biri ağustos. Ben ve annem kışçı; ikimiz de şubat...
Ayrıca şubat ayının bizim ailede bir farklılığı daha vardı. Babamla annemin evlenme yıldönümleri ve Sevgililer Günü de şubat ayında olduğundan...
Babamı elinde cüzdanıyla, “of pofvari” en düşünceli gördüğüm ay da şubattır bu yüzden. (Babacığımız göremedi, Ayça’nın Can Luka’sı da 2 Şubat’ta geldi ve şubat ayı bizim için iyice önem arz etmeye başladı.)
Hatırlarsınız değil mi? Eskiden doğum günleri evlerde yapılırdı. Aileden en yakınlar gelir, pasta kesilir, bolca fotoğraf çekilirdi...
Babamlı ev doğum günlerimi hiç unutmam. Babam da bendendi. Kutlamayı severdi, eşe dosta yedirip içirmeye bayılırdı. Hatta benim hatırlayamadığım ilk doğum günümün, daha doğrusu ilk doğduğum günün hikâyesi çok komik.
Annem sancılanır, hooop Zeynep Kamil Hastanesi... Neyse kadıncağız ıkına sıkına doğurur. Eee bir bakar biraz önce yanında olan kocası Tekin arazi...
“Ay kocam nerede?” derken, gecenin bir saati tüm Zeynep Kamil ayağa kalkar. Çünkü Tekin ne kadar canlı müzik yapan eş dost varsa hepsini hastaneye taşır “Kızım oldu ey ahali” diye çilingiri kurar.
Gel zaman git zaman bizim ailede doğum günleri çok özel günler olarak addedilir ve özel şekillerde kutlanırdı.
Bir doğum günümde hayatımın en büyük kâbusunu yaşadım, tam 5 Şubat ve ben 3 aylık hamileydim. Hayatımdaki en yakın iki dostum, en canlarım o gün vefat etti; Adnan ve Füsun Kahveci...
O günden sonra her doğum günüm buruk geçti benim. Hele ki babam da gidince doğum günlerimi başladım es geçmeye. Kutladık tabii yine ama eski keyfi kalmadı işte.
Kızım büyüdü, doğum günleri yine kıymete binmeye başladı bizim evde.
Niye mi? Şundan; ben büyürken bana yapılan doğum günleri hayatımın en güzel günleriydi, aynı hazzı kızım da tatsın istedim, elimden geldiğince onun doğum günlerinde de, bana yaşatılanları yaşatmaya çalıştım.
Ailenden ne görürsen onu yapıyorsun işte.
Mesela benim eski eşimin anne babası ayrı olduğundan adamcağızın doğum günü hiç kutlanmazmış.
Benim doğum günü telaşları eşimi hep sıkardı.
Hatta bir sene kendisine sürpriz parti yapmıştım da, adam mutlu olacağına tüm gece bana surat asmıştı.
Yine geldi şubat ayı. Öncelik beni ezip geçen Can Luka’da. Şubat’ın ikisi, üç gün sonra da benimki, ayın beşi.
Bu seneki doğum günümdeki hislerim çok farklı benim.
Gerek kendini, gerek etrafındakileri mutlu etmenin yolunun kendini sevmekten geçtiğini öğrendim.
“Baba beni niye bırakıp gittin?” demek yerine, Allah’a bana öyle bir baba ve o babayla sevgi ve anılar dolu bir hayat verdiği için şükür etmem gerektiğini anladım.
Öğrendiklerim öğrenemediklerimin yarısıdır elbette...
Önce Allah’ıma, sonra anneme, babama sonsuz teşekkürler.
Ayşe’nin notu: Facebook’tan bir dostum Buğra’nın yazdığı mesaj:
“05 Şubat futbol için çok önemli bir gün. Zira Hagi, Ronaldo, Maldini, Neymar, Carlos, Tevez, Eriksson, Bronckhorst, Vyntra, Palacio, Pinto, Corluka, Fernandes gibi adlarını tarihe altın harflerle yazdıran çok sayıda yıldız bugün doğdu. 05 Şubat doğumlu Ayşe Aral futbolu tercih etseydi şu an kendisini Real Madrid’de izliyor olabilirdik.”
Evet ya benden iyi bir topçu çıkabilirdi, para deseniz orası zaten insanı baştan çıkaracak cinsten.
Yalnız biraz asabiyim ben, Arda’nın son olayı gibi her maçta ayakkabı mı fırlatırdım, hakemin saçına başına mı yapışırdım, benim spor hayatım ne kadar sürerdi, işte orasını bilemem.

Yazarın Tüm Yazıları