Pınar Gültekin anısına. Gökyüzünden bir yıldız daha kaydı…

Günaydın sevgili dostlarım,

Haberin Devamı

Nereden başlamalıyım ya da ne yazmalıyım neyden söz edeyim inanın bilmiyorum.

Hadi gelin her şeyden vazgeçelim, hiçbir şey olmamış gibi yaşayalım. Bende size gökyüzünden bahsedeyim… Mümkün mü? Değil…

 

Pınar Gültekin’in arkadaşı, ailesi olmadığımız için onun yakınlarının acısını paylaşmıyoruz anlamı taşımıyor. Hepimiz çok üzgünüz…

 

Bu ülkede hatta dünyada köşe başında biri bile ağlıyorsa ve biz bide bunu görüyorsak sonrası günlerimiz zor geçiyor.

 

Bazen beyin jimnastiği yapıyorum. Görmediğim günler görmüş gibi bazı durumları hayal ederek yaşıyorum.

 

Yatağa gidiyorum kafamı yastığa koyuyorum. Tam gözümü kapatacağım aklıma çayı biraz soğuk getirdi diye kocası tarafından dayak yemiş ya da kapıdan su alırken adamın gözünün içine fazla baktı diye dövülen bir kadın geliyor. Gözlerimi kocaman açıyorum ve tavana bakıyorum. Bazen oğlumun odasına gidiyorum ona bakıyorum. Yeterli sevgiyi veriyor muyum diye sorguluyorum. Sevgi vermek ya da sevgi görmek neydi bunları düşünüyorum.

Haberin Devamı

Bende çok acayip büyük sevgilerle büyümedim. Düşünüyorum acaba büyüdüm mü diye?

Yok…

Gerçekten öyle sürekli sevgiyi söyleyen ya da gösteren bir ailem yoktu.

Korumanın ve bakmanın büyük bir sevgi olduğunu düşündüren bir aileye sahiptim. Günümüz toplumunda bir çoğumuzun büyüdüğü şekliyle…

Zaten anne-baba arasında ciddi bir sevgi köprüsü kurulmayan ilişkilerde ne yazık ki olan çocuklara oluyor. Anne-babalarında bir zamanlar çocuk olduğu düşünülürse durum vahim. Onlarda aynı duygularla büyüyorlar. Düşünüyorum da; hayattaki en büyük korkularımdan biri anne ve babamın kavga etmesiydi.

Uyuyamazdım…

O gün okula giderken ölü gibi giderdim…

Arkadaşlarım sormazdı artık…Öyle anlarlardı ki beni…

 

Kadın-erkek ilişkilerinde gördüğüm tek bir durum var.

Bir erkeğin size uyguladığı şiddet ya da mutsuzluğa dayanmanızın sadece korku ile büyük bir bağı olduğu üzerine…

Psikolog değilim…

Haberin Devamı

Bu konularda sadece çok okumuş, araştırmış ve şu an hali hazırda sosyolog öğrencisi olan bir gözlemciyim: “korku”

 

 

Sevgi ve korku?

İkisi arasında ince bir yerde kayboluyoruz. Uzmanlar tarafından bunun daha fazla araştırılması lazım. Bu iki duygunun ortasında bir çizgi var ve biz orada yok oluyoruz. Düşünsenize korkusuzca yapılan eylemlerle korkularak yapılan eylemler arasında ne büyük farklar var.

Hem korkmamız gerekirken hem de korkusuz olmak neyi anlatıyordu?

Düşünsenize vahşet bir şekilde birini öldürmek ve yakmak beton dökmek gibi eylemler içinde olmak neler barındırıyor?

Pınar’ın korkusuzca duruşunun bedeli korkusuzca öldürülmesi miydi?

Milyonlarca kadın öldürülmekten korktuğu için susmuyor muydu?

Haberin Devamı

Konuşulacak ve üzerinde düşünülecek öyle detaylar var ki…

Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Farkındaysanız adalet kısmına daha gelmedim…

 

İnsan olarak saplantılı ve tutkulu ilişkilerin içinde olma sebebimiz maalesef sevgisizlik…

Sevilmek isteğimiz…

Kendimizi öyle bir sevmiyoruz ki…Öyle bir kendimizden nefret ediyoruz ki…

 

Dün parkta bir çocuk gördüm…Erkek çocuğu 8 yaşında...

Annenin 3 çocuğu var. Anne canından bezmiş. Çocukları denize getirmiş güya…

3 çanta, bir bebek arabası, yanında yaşlı bir hanımefendi. Muhtemelen annesi.

Yani namı diğer süper kahramanlarımızdan “ananene”

Hepsi bağırarak konuşuyor. O sırada anne diğer 2 yaşındaki kızını giydiriyor. Diyorum ki içimden keşke ulu orta giydirmese bir havlu tutsa çocuğa ya da o çocuğa bunun doğru olmadığını hissettirse derken diğer minik olan bebek arabasında ağlamaya başladı. Anne döndü ona bağırdı. Sus Allah aşkına vereceğim biberonunu diye…

Haberin Devamı

Diğer 8 yaşındaki abi dayanamadı kardeşinin ağlamasına…

Annenin arkası dönük, bizim abi kardeşini almak istedi… Belli yaramazlıkta ve söz dinlememede sabıkalı küçük adam. Kardeşini öyle bir sevgi dolu kucağına almak istedi ki o sırada bebek arabasının üstündeki ağırlıkları göremedi. Bebeği kucağına almasıyla tüm annenin yaptığı yemekler poşetler devrildi. Tabi abisi bebeğin oraya kemerle bağlı olduğunu da düşünmedi. Bir bacağı bebek arabasında kaldı. Araba devrildi, diğer kız kardeş çıplak kaldı derken anne ve anane bir hışımla döndü çocuğa vurdu. Sokak ortasında anne ve anneanne çocuğa sürekli bağırdı ve itiştirdi. Çocuk kafasını koluna koydu ve bebek arabasının üzerine doğru eğildi. Bebeği ananene aldı. Sarıldı öptü. Diğer kızı anne giydirdi denize soktu. Uzunca o minik delikanlının mutsuzluğunu izledim. Müdahale etmeli miydim? Gerekli miydi? Bir şey değişir miydi?

Ne olabilirdi derken?

Yürüdüm yanına doğru?

Haberin Devamı

Annenin fevriliğinden korkmadım değil?

Hayatındaki iki önemli kadın. Bir anne, biri anneanne…

Ya bismillah dedim gittim. Ayakta duruyor. Bebek arabasının üstüne kafasını koymuş öyle gözlerini kapatmış. Yaşadıklarını düşünüyor.

Kardeş misiniz diye ona sordum?

Evet dedi…Ama belli küs…

Ne güzel korudun öyle kardeşini dedim. Keşke senin gibi bir abim olsaydı…

Hemen gözlerini açtı kafasını kaldırdı…Gördünüz dimi benim bir suçum yoktu dedi…

Öyle deyince aman dedim…

Ne olacaksa olsun…

Annesiii diye bağırdım. Anne geldi yanıma…

Allah kolaylık versin dedim. Ne güzel bir annesiniz. Saatlerdir çocukları giydir ilgilen valla çok takdir ettim sizi. Anne saçını başını toparladı ve şöyle bir tebessüm etti. Çok teşekkür ederim dedi. Her şey çocuklar için işte ne yapalım dedi.

Sonra delikanlıya elimi uzattım.:

“Annesi dedim; bu yakışıklı az önce kardeşinin ağlamasına dayanamadı sana yardımcı olmak için onu oradan aldı. Ama daha bebek arabasındaki ağırlıkları ve takılı olmayan kemerleri hesap etmesi için biraz daha büyümüş olması gerekli”

Anne şöyle bir kaldı.

Evet dedi. Haklısınız.

Ben o olduğu için çok şanslıyım diye cümlesine devam etti. Öyle davranmak istemediğini oğluna anlattı. Sonra sarıldı. Küçük adamın gözlerini görmenizi çok isterdim.

Annesine öyle bir baktı ki, anne gerçekten mi dedi. Evet oğlum dedi. Sen olmasan kardeşlerine yardım etmesen buraya gelemezdim dedi. Annesine sarıldı. Koşa koşa ben kardeşime bakim anne sen otur dedi.

 

Küs olup denize girmek istemeyen çocuk hemen üstünü soydu. Hoplaya zıplaya denize girdi. Anneyle kaldık öyle bakıştık. Çok yoruluyorum ve hayat çok zor dedi. Sıcakta tahammül kalmayınca ona patladım dedi.

Olur öyle şeyler bende de var evde yaramaz bi tane dedim.

Mükemmel değiliz ve olamayacağız da ama en azından bu minik gibi görünen olayların telafilerini yapmak onları büyüdüklerinde hayatlarındaki bir zorlukta çaresiz bırakmaz dedim. Birazda bazen birbirimizi tanımasak da kriz anlarında birbirimize yardım eli uzatmamız lazım. Teşekkür ettim anlayışı ve sohbeti için…

 

Sonra yerime geçip baktığımda delikanlı sevinçle denizdeydi…

Kardeşlerine yardımcı oluyordu…

İşe yaradığını düşünüyordu…

Annenin suçu neydi?

Bir suç var mıydı?

Peki 8 yaşındaki erkek çocuğunun…

Peki ondan sonra doğan 2 tane küçük kız kardeşin…

Bu çocukların nasıl bir geleceği olacak…

Babaları ne yapıyor acaba?

Anne üç çocuğu bu koşullarda yapıp ömrünü adamış… Kendinden vazgeçmiş…

Sorumluluklar üzerinde eşit değil ki…

Yani konuşulacak ve ülkemizde bundan milyon tane olan olayımız var.

 

Dememiz o ki; Güzel günlerde çocukluğunuz pek aklınıza gelmez. Gerek yoktur. Ha­valarda uçarsınız, meşgulsünüzdür, sağlığınız yerindedir ya aşkla ya parayla ya da her ikisiyle de meşgulsünüzdür. Geriye dönüp bakmazsınız bile. Neden bakasınız ki?

Ama kötü günlerde içinizde bir yerlerde bir volkan fokurdar ve fışkırttığı toz duman tüm ruhunuzu kaplar. Ve o da ne! Sanki bir anda onuncu kattaki bir pencereden aşağıya düşmeye başladığınızı hisseder ve düşerken de zalim, çok zalim bir kahkaha duyarsınız.

Kimin sesidir o? Eğer elinizde bunun kime ait olduğu konusunda bir ipucu yoksa, o zaman gözünüzde sizi bu hisler penceresinden aşağıya düşmeye sürüklemiş olması muhtemel, anaokulu yıllarınızda geçen, anne babanız ve kardeşlerinizle olan ilişkilerinizle ilgili birkaç olay canlanmaya başlayabilir. İşte belki bu delikanlı o zamanlarında parkta gelen bir kadını hatırlayabilir. Annesinin yorulduğunu sorumlulukların ağır geldiğini ona hatırlatan bir kadın vardı. Yüzümü hiç hatırlamayacak ama ne hissettiğini unutmayacak.

Aile yaşamı sorunlar, tuzaklar ve tehlikeli duygusal oyunlar ile doludur. Eğer uyanık olur bu oyunların oynandığı gerçeğini idrak ederseniz, belki zaman zaman bunların birkaçını kazanabilirsiniz. Elbette eğer anne babanız birbirini seven ve birbirine ilgi gösteren, sıcak, hayata bağlı kişilerse, o zaman yaşama harika bir başlangıç yapmış ve cömert, kendine güvenen bir insan olarak büyüme şansını elde etmişsinizdir. Ama aktif bir mayın tarlasına doğduysanız sıcaklık, emniyet ve güven duygusu geliştirmeniz kolay olmamıştır. Hedefimiz, bir yükseliş ve çıkış yolu, yanlışları aşmanın, denge ile canlılığı yeniden kazanmanın yolunu bulmak­tır. İyileşmenin mümkün olduğuna inanıyorsanız, o zaman iyi gidiyor­sunuz demektir. Çocukluğunuz bir katalizör olacaktır. Çocukluğunuz, bugünkü tüm ilişkilerinizi şekillendirmenizde yardımcı olan malzemelerle doludur. Unutmayın ki, sorunlar halledilebilir, yara­lar iyileşir, çatışmalar çözülür ve bakış açıları daha kapsamlı bir erişime ve canlılığa doğru kaydırılabilir. Ama ölenler geri gelmez… Ve daha kötüsü buna siz sebep olduysanız bununla yaşamak ölmekten daha beterdir…

Kendi yaralarınızı bulmanız ve şifalandırmanız dileğiyle…

Umutlu ve adaletli günler diliyorum…

.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları