Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv BalıkçısıYazarın Tüm Yazıları

Kör olmasaydım çoban olurdum

Ünlü ozanımız Âşık Veysel, yarım asır önce aramızdan ayrıldı.

Haberin Devamı

Ancak bıraktığı iz o kadar derin ki, eserleri on yılları aşıp bugüne kadar kuvvetli biçimde geldi.

Veysel yaşarken eserlerinin telif ücretlerini neredeyse hiç alamamıştı.

Oysa kimler kimler seslendirdi onun eserlerini. O isimlerin kaydettiği plaklar çok sattı. Ancak aldığı para devede kulak misaliydi.

Veysel’in vefat ettiği günden itibaren Hürriyet’te “Hey koca Veysel hey” başlıklı altı günlük bir yazı dizisi yayınlandı. Yazıda Erdoğan Alkan’ın imzası vardı.

Ünlü ozanın hikâyesi çok iyi bilinir. O nedenle Alkan’ın yazı dizisinden birkaç küçük anekdotu aktarıyorum.

Kör olmasaydım çoban olurdum
Âşık Veysel

GÖZÜNÜ ALDI SESİNİ VERDİ

Çiçek hastalığı yüzünden 7 yaşında gözlerini kaybedince babası Ortaköy’deki Mustafa Abdal Tekkesi’nden kırık bir saz bulup getirdi oğluna.

Haberin Devamı

“Oğlanın gözü görmüyor, köyün uşaklarıyla oyun meyun oynayamıyor. Hiç değilse bu sazla oyalansın. Çalmayı bellerse, düğüne derneğe götürürler, insan içinde itibarı artar.”

Veysel de henüz 9-10 yaşlarındayken çalmaya başladı sazı.

İlk ustası Molla Hüseyin, Veysel’i bir dere kenarında elinde sazla bulduğunda şöyle demişti:

“Bu güççük oğlanda bu ses de nerden çıktı? Babasına baksan sessiz soluksuzun biri. Allah’ın bir hikmeti bu canım. Çiçek afatını verdi, yedi yaşında gözünü aldı, sonra da borçlu galmayım diye oğlana bu sesi yadigâr verdi.”

Hüseyin, kırık sazı onardı, tutkalladı, bağırsaktan perde taktı, düzenledi.

Veysel onun için, “Yirmi yaşıma kadar Molla’nın yardımını gördüm. On yıl kadar uğraştı benimle. Sesim hoşuna giderdi. Hasta yattığında üç dört ay beni başına çağırdı, çaldırttı, söyletti” diyordu.

Kör olmasaydım çoban olurdum
22 Mart 1973

‘İŞTE BÖYLE ÇÖZÜLDÜ AYAĞIMIZIN BAĞI’

O yıllarda âşıklar ellerinde bağlama ile yandaki köye bile gidemiyorlardı. Nedenini şöyle anlatıyor Veysel:

“Korkuyorduk. ‘Şeytan icadı, şeytan işi’ diyorlardı saza. Hatta, bir defasında biri bana ‘Bunu çalana gader, Allah rızası için bir cami gapısında dilensen daha iyi’ demişti. Kasabaya şuraya buraya sazla gitmeye
çekiniyorduk. Bir âşık ‘Şeytan bunun neresinde?’ diyor ya...”

Haberin Devamı

Peki bu korku nasıl aşıldı? Âşık Veysel sazıyla dolaşmaya nasıl başladı?

Sivas’ın âşıklarının hayatını değiştiren, onlara özgürlük veren, ünlü şair Ahmet Kutsi Tecer’in Sivas’a gelmesi oldu. Tecer önce lise müdürlüğü ardından da milli eğitim müdürlüğü yaptı.

Kör olmasaydım çoban olurdum
24 Mart 1973

Âşık Veysel şöyle anlatıyor:

“Ruhu şâd olsun, 1929-30’larda Ahmet Kutsi Bey Sivas’a geldi. Sivas’ın bütün âşıklarını bir araya toplayıp üç gün süren bir konser yaptırdı Halkevi’nde. Sonra da elimize birer kâğıt verdi. İşte böyle çözüldü ayağımızın bağı. ‘Sen bu sazı niye taşıyon’ diyenlere, ‘İşte baksana maarifli insanlar bile bunu hoş görüyor’ diyecek kadar bir ipucu geçti gelimize. O zaman serbestledik. Gittikçe daha da genişledik. Okullarda, şurda burda söyleye söyleye bilginlerle otura galka geliştik.”

Haberin Devamı

7 yaşına kadar gördüğü dünyadan sadece iki renk kalmıştı belleğinde: Kırmızı ve kara. Eşyalardan hiçbir şey kalmamıştı.

Şiir yazmaya geç başladı. 40 yaşına kadar Karacaoğlan, Emrah, Dertli, Pir Sultan’ın demelerini söylüyordu. Veysel, Erdoğan Alkan ile günler süren sohbetinde hayatını da şöyle özetliyordu:

“Ben kör olmasaydım Sivrialan’da çoban olurdum, kör oldum Veysel oldum.”

Kör olmasaydım çoban olurdum
Âşık Veysel son günlerinde ailesiyle

İLK MEYVE AĞACINI VEYSEL DİKMİŞTİ

- Ünlü şair Ümit Yaşar Oğuzcan, 1970’te Âşık Veysel’i evinde, Sivas’ın Şarkışla İlçesi’ne bağlı Sivrialan Köyü’nde ziyaret etti. O ziyaretin ardından da Hürriyet için bir yazı kaleme aldı. 29 Eylül 1970’teki bu yazıda Veysel’in köyünde meyve ağacı diken ilk kişi olduğunu anlatıyordu:

Haberin Devamı

“Âşık Veysel’in bir başka özelliği daha var; köyünde ve çevresinde ondan önce bir tek meyve ağacı yokmuş. Sivrialan’da ilk meyve bahçesini o yetiştirmiş. Hem öyle bir bahçe ki, içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar türlü türlü meyve ve çiçek var. Veysel kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüler, ‘Atalarımız bunca yıl böyle bir iş yapmamışlar, şu kör adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle bir işe kalkıştı?’ demişler. Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa ‘O kör değil, meğer kör olan bizmişiz’ diyerek Âşık Veysel’i kutlamışlar.”

Kör olmasaydım çoban olurdum
29 Eylül 1970

Yazarın Tüm Yazıları