Yazdım işte!  

Baba evin kirasını ödeyemezken, “oyuncak isterim”, diye tutturan çocuklara benzetiyorum kendimi…

Haberin Devamı

 

Hem pazarlamacı, hem de muhasebeci, aynı anda olunmaz ki…

Hepsi kendi işini yapacak…

Ayrı tondan, ayrı dilden konuşacaklar…

Bulundukları pozisyonun gereklerini söyleyecekler.

O zaman gemi kendi doğallığı içinde yol alacak.

Hem baba, hem çocuk bir arada olunmaz ki…

Baba babalığını yapacak, çocuk da doğal isteklerini istemeye devam edecek…

Elbette ki son sözü baba söyleyecek…

Ancak, çocuğu da ikna edecek…

Çünkü ne olursa olsun bu yol birlikte yürünecek!

***

Hem gazeteci, hem Fenerbahçe Televizyonu yorumcusu, hem de başkan gibi düşünmek de olmuyormuş…

Geceleri kâbuslar içinde uyanıp, kendi kendine konuşuyormuşsun!

Yazını yazacağına, önce başkanınla konuşmaya çalışıyormuşsun!

Televizyon karşısında da, sürekli yutkunuyormuşsun!

Olmuyormuş!

***

Haberin Devamı

Nasaş Alüminyum Sanayi firmasını tanıyanınız vardır.

Pazar Araştırma Şefi olarak çalışmaya başladım… Sonra aynı firmanın yatırımı olan Borunas firmasının Genel Müdürü oldum… Daha sonra da NASAŞ’ın yetkili satıcılığını yaptım.

Anlatacağım hikâye bayilik yaptığım döneme denk düşer…

Ülkenin en büyük alüminyum üreticisi borç batağına düşmüş, kredi borçlarını ödeyemez hale gelmişti…

Kamil Yazıcı’nın oğlu Osman Yazıcı da patronumuz…

***

Nasaş basketbol takımını hatırlarsınız…

Amatör kümeden, 1. Lige kadar çıktık…

Küçük arkadaş grubumuzla bu takımın tüm yolculuğunda yanındaydık…

Yaşamımız takımızla geçiyordu. Bütün hafta sonlarımız onlara ayrılmıştı…

***

Maçlarımız hep cumartesi günü oynanıyor.

Ya İstanbul’da, ya da İzmit de oynuyoruz. Cumartesi günü spor kıyafetlerimizle sabah erken fabrikadayız… Öğlen saatine kadar çalışıyoruz. Sonra hep birlikte otobüsler ile maça…

Maç sonunda güzel bir yemek…

Tam 5 yıl böyle geçti.

Ben basketbol takımının idareci kadrosundayım ama esas işim amigoluk.

Tribün lideriyim.

Bir de duvar gazetesi çıkartıyorum!

“NASAŞ DEDİKODU”, diye…

***

Bir gün basketbol takımını satılacağını öğrendim. Sanırım 4 milyon lira karşılığında Ülker’e satılacakmış…

Çok üzüldüm…

Osman Yazıcı’dan randevu istedim…

“Basket takımı sizin değil bizim, satamazsınız!”, diyeceğim…

Haberin Devamı

Alamadım ama bir mektup ile derdimi anlattım…

***

Takımımız satıldı…

Önce Ülker, oradan Fenerbahçe-Ülker doğdu…

İyi ki doğmuş…

Dönelim o günlere;

Uzun süre cumartesi günleri “ben ne yapacağım”, diye dolaştım ortalıklarda…

Dile kolay tam beş yıl takımın peşinde, aynı şeyi yapmışız.

Sadece takımı değil o arkadaşlığı, sevmişiz…

Takımımız, yaşamımız olmuş…

Ve o bencillikle, “satamazsın o benim”, demişim…

Yıllar sonra yaşanan o sıkıntıları gördüğümde, patronun yerine kedimi koyduğumda;

“Oyuncağımı isterim” diyen çocuğa;

“Hadi oradan!” denmediğine, şükrediyorum.

Koyun can, kasap et derdindeymiş…

***

Bugün yine öyle günlerden birindeyim…

Oyuncağını isteyen şımarık bir çocuk gibiyim…

Haberin Devamı

Ancak dedim ya; “çocuk çocukluğunu yapacak”.

İsteyecek!

Baba ise doğru olan ne ise, onu…

Ancak şeffaf olacak; çocuğa durumu açıklıkla anlatacak…

Çocuk da, “baba ben özel okula gitmeyeceğim, çalışıp en kral Anadolu Lisesini kazanacağım” diyecek…

***

Hem baba, hem de oğulmuş gibi düşünmek çok zor…

Çocuk oluyorum; “Obra Reis ile mutlak devam!”, diyorum…

Babayı duyar gibi oluyorum; “Obradovic ile bütçeyi düşüremeyiz, ama düşürmeye mecburuz.”

----------Hak veriyorum…

Son olarak baba oluyorum;

“Cumhuriyet spor tarihinin en başarılı markasını, ilk tökezleme de bırakmak, ticari olarak da hatadır!” diyorum…

***

Dünya’nın en güçlü insanları bile zaman zaman zor duruma düşerler…

Haberin Devamı

Biz farklı yaratıklar gibi görürüz ama onlar da insandır.

Kimi zaman kollarına girecek bir ele ihtiyaçları olur…

Locadan el uzatmak zordur…

Arkalarında olmak lazımdır!

Spor, bünyesinde içinde bir ruh taşır…

Bazen taraftarın bazen başkanın bir dokunuşu, ölüyü bile diriltir!

Bugün Güzel Takımın bozulmaması için bir dokunuşa ihtiyacı var.

Paradan çok sıcak ama güçlü bir ele ihtiyacı var!

“Anahtar teslimi sorumluluğu teslim etmeye” değil “birlikte taşın altına elini sokmaya”, ihtiyacı var

****

Hem gazeteci, hem Fenerbahçe televizyonu yorumcusu, hem de taraftar olmak daha da zor…

Yapabilmenin yolu ise açıkça yazabilmek…

Yanlış olsa bile hissettiğini yazabilmek…

Haberin Devamı

Bu kadar da olsa, yazdım işte…

Ohhh be!

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları