Ne susuyorsun Etyen Bey, ne duruyorsun Markar Bey

CEMAAT’in sesiyken kayyum sayesinde hükümetinizin sesi haline gelen bir gazete, sanki çok büyük bir ayıbı, çok utanılacak bir kusuru, çok büyük bir yolsuzluğu açıklar gibi çakmış manşeti sekiz sütun üstüne...

Haberin Devamı

Demiş ki:

 

“CHP Sözcüsü vaftiz edilmiş birHıristiyan.”


*


Böyle ayıplı bir manşet karşısında...


Bakıyoruz AK Parti camiasına...


Çıt yok.


*


Koca AK Parti camiasından bir tek Allah kulu çıkıp da...


“Biz yıllarca inanca saygı diye haykırarak bugünlere geldik, size ne oluyor da başkalarının inancını böyle hoyratça afişe ediyorsunuz” demiyor.


“Bize ne başkalarının inançlarından? Siz ne hakla başkalarının dinini diyanetini sanki büyük bir kusuru ifşa eder gibi manşete çekiyorsunuz” demiyor.


“Doğru ya da yanlış... Sen ne hakla bir insanın inancını açıklamaya davet ediyorsun? Bu ne terbiyesizliktir, bu ne saygısızlıktır?” demiyor.


*


En kötü bildiğimiz ve değiştirilmesini istediğimiz Anayasamızda bile “Hiç kimse inancını açıklamaya zorlanamaz” dendiği halde...

Haberin Devamı


Gazete manşetinden bir insanın inancını açıklamaya zorlanmasına...


Koca AK Parti camiasından kimse “hop” demiyor.


*


Hatta ve hatta...

 

Etyen Mahcupyan, “Ben bu hükümetin başbakanının danışmanıyım... Ben de vaftiz olmuş bir Hıristiyan’ım... Bu bir kusur mu?” diye sormuyor.


Markar Esayan, “Ben vaftiz edilmiş bir Hıristiyan olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı lider bellemişim... Onun hizmetlerinin meftunuyum. Bir sorun mu var?” diyemiyor.


*


Bu terbiyesizlikleri, bu saygısızlıkları, bu izansızlıkları çoğaltıp büyütecek tek şey, işte bu büyük sessizliktir.


*


O sloganı biraz değiştirerek haykırıyorum:


Susma...


Sustukça...


Bu terbiyesizlik katlanarak büyüyecek.

 

 

Erdoğan’dan İsmet Paşa tarzı bir çıkış bekleniyor

 


TARİH: 16 Mart 1964.


Türkiye Büyük Millet Meclisi, dönemin İsmet İnönü hükümetine Kıbrıs’a çıkarma yetkisi verdi.


Tam da çıkarmanın yapılması beklenirken...


Dönemin ABD Başkanı Johnson’dan Başbakan İnönü’ye bir mektup geldi.


Tarihe “Johnson Mektubu” olarak geçen mektupta ABD, Türkiye’yi uyarıyor ve “Bizim size verdiğimiz silahları, Kıbrıs çıkarmasında kullanamazsınız” diyordu.


*

 

Haberin Devamı

Başbakan İsmet İnönü, siyasi literatüre geçen o ünlü sözünü, işte o zaman söyledi.


Söylediği şuydu:


“Müttefikler tutumlarını değiştirmezlerse... Batı ittifakı yıkılabilir... Yeni şartlarda yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini bulur.”


*


ABD ve Rusya’nın Türkiye’nin “terör örgütü” kabul ettiği PYD ile iş tutması karşısında...


Cumhurbaşkanı Erdoğan da, tıpkı İsmet Paşa gibi...


Müttefikler tutumlarını değiştirmezlerse... Yeni şartlarda yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini alır” dese nasıl olur?


*


Gerçi Türkiye, dost sayısını o kadar azalttı ki...


Kalan dostlarla bırakın yeni bir dünyayı, ufak bir bölgesel bir güç oluşturması bile şüpheli ama...

Haberin Devamı


Yine de “çok şık” ve “pek havalı” bir çıkış yapılmış olmaz mı?


Hem belki İsmet Paşa ile de barışma fırsatı doğar.

 

 

 

İnadına sigara mı?

 

 

YENİ bir muhalif dalga yükseliyor:


Tayyip Erdoğan’ın inadına sigara içeceklermiş.


Sırf Erdoğan’a gıcıklık olsun diye yakacaklarmış sigarayı...


Erdoğan bir şeye “kötü” diyorsa... Onlar iyi diyeceklermiş.


*


Buradan bu muhalif dalgaya sesleniyorum:


Lan oğlum manyak mısınız?


Erdoğan nefreti yüzünden... Azar azar tükenip gideceğinizin farkında değil misiniz?


İnsan kendini öldürerek muhalif dalga mı yaratır?


*


Biraz mantıklı olun yahu!


Siz Erdoğan’a inat olsun diye her sigara yakışınızda...


Bundan en çok kim keyif alır?

 

 

Hüseyin Çelik röportajı üzerine

 

 

Haberin Devamı

ANAP zamanında bütün gazetecilik, dört eğilimi birbirine düşürme çabası üzerinden yükseliyordu. Çiller zamanında parti içi çekişmeler, gazetecilerin en sevdikleri konu idi.

Ecevit zamanında da Demirel zamanında da gazeteciler en çok parti içi çekişmelere bayılırdı.


*


Şimdi de farklı değil... İşte görüyorsunuz: MHP’deki liderlik yarışının üzerine iştahla gidiyoruz. CHP’de en küçük bir parti içi çekişmeyi alabildiğine büyütüyoruz.

HDP’de kim partinin gidişatına aykırı düşecek söz söylese hemen mikrofonlarımızı ona çeviriyoruz.


*


Neden böyle yapıyoruz? Bunun üç nedeni var...

BİR: Gazetecilik, yapısı itibariyle böyle bir meslek...

İKİ: Kamuoyu en çok bu tür olayları merak edip okuyor...

Haberin Devamı

ÜÇ: Konuşulacak ve konuşturulacak olgular, daha çok parti içi meselelerden çıkıyor.


*


AK Parti’nin kurucusu olmuş, partinin programını yazmış, bakan olmuş, milletvekili olmuş, partinin sözcüsü olmuş bir isim, eğer “aykırı” şeyler söylüyorsa...

Kendine “gazeteci” diyen hiç kimse buna kulaklarını tıkayamaz. Gazeteci dediğin zerre kadar goygoy yapmadan sorar, sorgular, konuşturur o ismi.


*


Bu durumdan hiçbir parti hoşlanmaz, hiçbir genel merkez hoşlanmaz, partinin hiçbir ileri geleni hoşlanmaz tabii ki...

Bunu anlarım. Benim anlamadığım kendilerine “gazeteci” diyenlerin de bu durumdan hoşnut olmamaları...

Türkiye’de gazeteciliğin komada olduğunun en büyük göstergesi, gazetecilerin gazetecilik yapanları kınamasıdır.

 

Ne susuyorsun Etyen Bey, ne duruyorsun Markar Bey
 

 

Kılıçdaroğlu aradı

 


ÖNCEKİ günkü yazım üzerine CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu aradı.


Söylediği şudur:


“Ankara Milletvekilimiz Necati Yılmaz, Atatürk posteriyle ilgili olarak hedef alınan isim olduğunu 29 Ocak’ta benden öğrendi.

 

Kendisinin kastedildiğinden haberi bile yoktu. Tartışmanın en başından bugüne kadar açıklama yapmamasının nedeni budur.”

Yazarın Tüm Yazıları