Ama yüzyılların izini taşıyan türküleri severim. Çağlar ötesinden gelip bizi tam kalbimizden yakalayanları... İlk söyleyeni belirsiz anonimleri... Sözleri gayet basit ama bir o kadar da derinlikli olanları...
İşte bu yüzden “Ben bir türkü sözü yazdım, üstelik de besteledim” diye ortaya çıkanlara karşı hep mesafeli olmuşumdur. Çünkü bu tür iddialardan genellikle yapay sonuçlar çıkar.
*
İbrahim Kalın’ın sözü ve müziği kendisine ait olan ‘Hiç Oldum’ adlı bir türküyü seslendirdiğini duyunca...
“Eyvah” dedim.
Ve bin türlü önyargıyla açıp dinledim türküyü.
*
Küfürler, kıyametler, vurmalar, kırmalar, saldırganlıklar, silahlar falan...
*
Ralli bu ya ralli!
Rallideki hangi anlaşmazlık, böylesine kontrolsüz bir öfkeye yol açabilir ki?
Rallideki hangi ihtilaf, böylesine bir sokak çocuğu kavgasını tetikleyebilir ki?
İddiaya göre:
Orhan Pamuk, romanında Atatürk’le alay ediyor!
*
İnceleme ve araştırmalarımın sonuçlarını aktarıyorum:
*
“Veba Geceleri” romanında bir “Kolağası Kâmil” var.
İki gündür...
Kumpas lafları dolaşıma sokulmaya başlandı.
*
Söylenenlere göre...
- Aslında bildiri, gece yarısı yayınlanmayacakmış.
- Bazı eller devreye girmiş, bildiri gece yarısı yayınlanmış.
- Bazı amiraller, bildirinin son halini görememişler.
- Bildiri, amirallerden kaçırılarak yayınlanmış.
Herkesin hakkına hukukuna saygı göstermek için çabalıyoruz. Sorumluluğu bulunmayan kişileri sorumluymuş gibi göstermekten kaçınmaya çalışıyoruz. Yargı kararı ortaya çıkmadan yargısal hükümlerde bulunmaktan uzak duruyoruz.
*
Titizleniyoruz bu konularda. Gayret ediyoruz.
*
Ama yayıncılıkta bazen yol kazaları da oluyor, olabiliyor.
*
Geçen gün sadece ve sadece Hürriyet’in internet sitesinde bir haber çıktı. Çok kısa bir süre yayında kaldı bu haber.
Bildirici amirallerin yakınlarını da konu eden bir haberdi bu.
Akşam saat 19.00 itibarıyla tüm kafe ve lokantalar kapanıyor.
*
Ramazan itibarıyla ise uygulama şöyle olacak:
*
Bütün kafe ve lokantalar kapalı.
*
Bu karar, yeniden gözden geçirilirse...
Avrupa birincisiyiz.
Dünyada dördüncüyüz.
40 binleri geçmiş durumdayız.
Varyantlar kaplamış her bir yanımızı.
En çok da İngiliz varyantı.
*
Durduramıyoruz.
“Eğer muhalefetteki milliyetçi odaklar, demokrasi ittifakına ısrarla engel olmaya devam edeceklerse... Bu durumda HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak, demokrasi ittifakı ilan edilebilir.”
*
Ne demek bu?
Hadi biraz anlamaya çalışalım.
“Muhalefetteki milliyetçi odaklar” derken kastettiği İYİ Parti mi acaba? “Bu iş İYİ Parti’yle gitmez” mi demek istiyor Demirtaş?
*
Önerdiği yol şu: HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak. Ne yani? Millet ittifakı ve cumhur ittifakının dışında bir de
Uyuşturucu temin ettiği için Emniyet güçleri tarafından yeniden gözaltına alındı. Yani bu kez uyuşturucuyu temin etmekle suçlanıyor.
*
Tabii ki suç şahsidir, partiye mal edilemez ama bu elemanın bir de şu durumu var:
*
Lüks ve şatafat içinde yaşadığı fotoğraflara yansıyor.
*
Kokaindi, pudraydı, şekerdi falan... Gülündü eğlenildi...
“Adını açıklamak istemeyen üst düzey bir askeri yetkili dedi ki...”
*
Saygı Öztürk’ün dünkü köşesinde gördüm ki...
O kalıp, şuna dönüşmüş:
*
“Adını açıklamayan bir yargı mensubu dedi ki...”
*
VALLA abi şöyle söyleyeyim: Sonbaharda olabilir. Olmadı, ilkbaharda... Ama bir de bakmışsın, seküler kesimin tatile gitmesini fırsat bilip Ağustos’un tam göbeğinde de yapabilirler. Bu arada seneye kalma ihtimali de var... Ama Reis sürpriz sever. Bir de bakmışsın seçim vaktinde yapılmış...
*
2- KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ
Siz bu yazıyı okurken, değişim gerçekleşmiş olabilir. Böyle bir ihtimal var... Bir bakmışsınız, bir hafta sonra olmuş. Bu da ihtimaller arasında... Bakanlıklar ikiye, üçe, dörde bölünebilir... Ama bölünmeyebilir de! Şu da var: Belki her şey aynı kalır, sıfır değişim olur.
*
3- TAM KAPANMA
Bir tam kapanma kararı gelebilir... Ama gelmeyebilir de... Belki yarı kapanmanın dozu biraz artar... Mesela: Cumartesi öğleye kadar açık, öğleden sonra kapalı gibi... Mesela: Lokantalardaki masa sayısının biraz daha azaltılması gibi... Ha şu da var: Yarı kapanmaya tam gaz devam da edilebilir.
BİR: “Yazı akademisi” diye kurs düzenlemek.
*
İKİ: “Yazarlık atölyesi” diye yazarlık öğretmek.
Kısacası...
Enver’in iddiası, milletimize “Nasıl yazar olunur” dersleri vermek.
*
Tezgâh şöyle işliyor:
Yedeklerin de asil olarak çalışacağını söyledi Cumhurbaşkanı Erdoğan... Erdoğan, bu yaklaşımıyla Erbakan Hoca’nın bir geleneğini ihya etmiş oldu. Erbakan Hoca, “Bizde asil-yedek olmaz, herkes asil gibi çalışır” derdi.
*
Kalabalık yine göze çarptı. Korona tedbirleri ile bu kalabalık arasında kurulan bağlantılar niye her defasında gözden ırak tutuluyor, anlamıyorum. Bu durumun toplumun önlemler konusunda şevkini kırdığı nasıl unutulur? Bu arada belirteyim: Bir ara Emine Erdoğan’ın sosyal mesafe kuralını hiçe sayanları uyardığını fark ettim.
Ahmet Arınç’ı babası Bülent Arınç’la... Mücahit Birinci’yi babası Yavuz Bahadıroğlu’yla... Tanımlamaya şiddetle karşıyım. Babalara vefa ve saygı esastır ama biricik şairimiz Ece Ayhan’ın da dediği gibi: “Oğullar, oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir.” Oğulları, babalarla tanımlamak, ne bileyim, biraz fazla feodal kaçıyor!
*
Ekranda izlerken bir ara Sadık Albayrak’ı gördüm kongre salonunda. Maskesi olduğu halde tanıdım. (Bu arada alakasız bir not: Gözlerden tanıyor insan... Maskeli olup da tanıyamadığım çok az insan oldu.) Bazı sitelerde “dünür” falan denilip geçiliyor Sadık Albayrak’la ilgili olarak. Hiç de öyle biri değildir kendisi. Aklıyla, fikriyle, yazıp çizdikleriyle yıllarını vermiştir bu siyasi çizgiye...
YENİ MKYK LİSTESİNDEN... SESLER, YÜZLER, SOKAKLAR
“Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi görüşleri, ekonomik görüşleri, toplumsal görüşleri her siyasi parti kendisine göre yorumlar. Halkın desteğini alan siyasi parti yaşar, halkın desteğini almayan parti tarihin çöp sepetine atılır. Demokrasiyi savunuyorsak siyasi partilerin kapatılmasını bırakmalıyız.”
*
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını okuduğumda...
İlk verdiğim tepki şu oldu:
*
Aaaa! Ne kadar da haklı!
Fakat sonra kafamda
Ege’nin karşı kıyısındaki kardeşlerimize bin selam
YUNANİSTAN sınırında Yunan devletinin resmi gaddarlığı yaşanırken...
Atina sokaklarına dökülen Yunan halkı, mültecilere verdiği destekle gayriresmi bir vicdan ayaklanmasına imza attı.
*
Bin selam olsun onlara.
*
Yunanistan sınırında Yunan devletinin insafsızlığı, acımasızlığı, insanlıktan çıkışı gözlenirken... Selanik sokaklarına dökülen Yunan halkı, kendi devletlerinin yaptığı bu vahşete itiraz ederek insanlık yaptı.
![Ege’nin karşı kıyısındaki kardeşlerimize bin selam]()
*
Bin selam olsun onlara.
*
Yunanistan sınırında Yunan devletinin mültecilere yönelik utanç verici davranışları sürerken... Atina ve Selanik sokaklarından bu utancı paylaşmayanların sesleri yükseldi.
*
Bin selam olsun onlara.
*
Onlar, Ege’nin karşı kıyısındaki kardeşlerimizdir.
AYAKLA TOKALAŞMA: VİRÜSTEN BETER
BİR videoda gördüm.
Sanırım İran’da çekilmişti bu video...
*
Virüse önlem olsun diye...
![Ege’nin karşı kıyısındaki kardeşlerimize bin selam]()
İki kişi karşılaşıyorlar ve ayaklarını birbirine tokuşturarak selamlaşıyorlar.
*
Size bir şey söyleyeyim mi?
Böyle bir tokalaşma, virüsten bile beter.
TATAVA YAPMA, MUTLU OL GEÇ
- Yeni şehit haberlerinin gelmeyecek olması iyidir.
- Yürek ağızda beklememek iyidir.
- En kötü barış, haklı bir savaştan iyidir.
- Silahların susması iyidir.
- Anaların kaygılara boğulmaması iyidir.
- Sulha imza atmak iyidir.
- Silahlara abanmak yerine görüşmelere abanmak iyidir.
*
Velhasıl...
Tatava yapma, mutlu ol geç.
ÖCALAN’IN VİRÜS KORKUSU
ABDULLAH Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan’la görüşmüş İmralı’da...
Aldığım bilgiye göre Öcalan kardeşine şöyle demiş:
“Sende nezle var biraz. O yüzden tokalaşmayalım.”
Ardından da Abdullah Öcalan masanın kuzey tarafına, Mehmet Öcalan da masanın güney tarafına oturmuş.
*
Öcalan’ın koronavirüs konusuna en az Merkel kadar hâkim olması nedense bana ilginç geldi.
AK PARTİ’NİN SLOGANI CHP’Lİ GENÇLERİN DİLİNDE
VİDEODA gördüm.
Yer: CHP Genel Merkezi...
Bir grup genç, bir salonda bekliyor.
![Ege’nin karşı kıyısındaki kardeşlerimize bin selam]()
İçeri Engin Özkoç giriyor.
Ve CHP’li gençler “Dik dur eğilme/Gençlik seninle” diye slogan atıyorlar.
*
AK Partili gençler, başkalarının sloganlarını haykırdığında “Hiç yaratıcı değiller” falan diye küçümseyenler, bakalım CHP’li gençlerin başkalarının sloganlarını haykırması karşısında da aynı küçümseyici edayı takınacaklar mı?
GAZETECİ TUTUKLAMAK, HABER SİTESİ KAPATMAK
KONU son derece hassas olsa da... Suçlamalar ciddi olsa da... Gazetecilik adına yapılan iş pek de tasvip edilecek bir iş olmasa da...
- Gazetecilerin tutuklanmasını...
- Haber sitelerinin kapatılmasını...
Çok aşırı önlemler olarak görüyorum.
*
Tutuksuz yargılama seçeneğinin ısrarla devreye sokulmamasından ve işin haber sitesi kapatmaya kadar vardırılmasından rahatsızlık duyuyorum.
ESAD’IN MİLLETVEKİLİNİ REFERANS ALMAK
ESAD’ın bir milletvekili...
“Katerina” diyerek, “Osmanlı’yı 11 kere yendi” diyerek, “Heykeli görüşme salonunda” diyerek...
Bir şeyler paylaşıyor sosyal medya hesabında. Tamamen yalan, tamamen palavra, tamamen sallama bir bilgi.
*
Hükümet aleyhine bir bilgi yakalamış olmanın tatlı telaşına kapılan bizim gazetecilerimiz, milletvekillerimiz falan da...
Esad’ın milletvekilinin söylediklerini referans alıp dolaşıma sokuyorlar.
*
Referansı Esad’ın milletvekilinin yalanları olan bir muhaliflikle nereye gidilebilir?
BİR FUTBOL CANAVARI DOĞUYOR
BU zamana kadar futbol muhabbetleri yapılan ortamlarda canım feci sıkılır, alır elime telefonu kendi köşeme çekilirdim.
Abdullah Avcı kimdir bilmezdim. Ersun Yanal dendiğinde iki anlamlı cümle kuramazdım. Fatih Terim’in neye tekabül ettiğini anlamlandıramazdım. Uğur Meleke’nin yazıları, kuantum fiziği kadar yabancı gelirdi bana.
Hepsinden önemlisi...
Bir hayat memat meselesi konuşur gibi futbol konuşanları fena halde yadırgardım.
*
Bir süredir, bayağı bir süredir...
- Futbol muhabbetlerinde hunharca tezler ileri sürüyorum.
- Bırakın Abdullah Avcı’nın kim olduğunu bilmeyi, Abdullah Avcı üzerinden geyikler çevirebilecek durumdayım.
- Hatta ve hatta futbol konuşurken kalp kırmaktan çekinmiyorum.
- İddialara giriyorum.
- Takımların taktik hataları üzerine uzun uzun değerlendirmeler yapıyorum.
*
O kadar ki... Geçen gün kendimi Mustafa Denizli’ye “O iş öyle değil Mustafa Hoca” derken yakaladım.
*
İyi mi oluyor, kötü mü oluyor, pek emin değilim ama bir futbol canavarı doğuyor gibi.