Yaşamın senfonisi

Bugün yine bilimsel takılacağım. Gündelik yaşamın sosyolojisi üzerine yazacağım. Bu yazıya bilmeden emeği geçen herkesi de daha sonraki saatlerde vahşi bir şekilde öldüreceğim. Sonra da mutlu olacağım.DAHA önce evliliğin, kadın ile erkeklerin birbirlerini daha çok rahatsız edebilmek için ne yapıp ederiz diye düşünüp oluşturdukları bir kurum olduğunu düşünüyordum.Yanılmışım.Yıllardır bu şekildeki yanlış bir fikirle anlamsızca yaşadığım için halkımdan özür diliyorum.Şimdi olgunlaştım.Kolay değil yaş 43 oldu.Kısa bir süre önce evlilik kurumunun asıl anlamını nihayet çözümledim.Bu, kadın ile erkeklerin birbirlerini karşılıklı daha fazla rahatsız edebilmeleri için oluşturulmuş bir kurum katiyen değil.Evlilik sadece kadınların erkekleri daha fazla rahatsız edebilmeleri için, ama sadece bunun için var olan ve nedendir bilmem ama ilelebet de var olacak olan bir kurum.Benle tartışmayın lütfen, bu böyle ve aksini söyleyene de bir kafa atarım, aklı durur.* * *Hayret bir şey yani, evlilikte yapılan her şeyin ama herşeyin faturası neden erkeğe çıkıyor bilemiyorum.Bu aşamada aranızda ‘Her evlilik böyle değil, senin durumun acıklı’ filan diye düşünmeye çalışanları da uyarıyorum. Size de bir kafa atarım sizin de aklınız durur.Hayatın önemli felsefi olaylarından bahsetmiyorum. Evlilikte onların faturası tabii ki karı-kocaya birlikte çıkarılacak.Aslında bu da neden böyle pek belli değil ama şimdi meseleyi de karmaşıklaştırmamak gerekiyor.Benim deneyimime göre basit ve benden tamamen uzak olayların ucu da sonunda gelip mutlaka bana dokunuyor.Dokunmak da ne kelime, bütün olaylar sille tokat girişiyor bana.Bunun çözümü yok ve size bir şey söyleyeyim mi ben de mücadele etmekten fena halde yoruldum artık. Tükendim.Evet, teslim olmuş durumdayım, bundan mutlu olacaklara duyurulur.* * *Rana rejime gireceğini söylediğinde bunun bana nasıl bir zararı olabileceğini ilk önce kavrayamadım.Bunca deneyimime ve kadınların temeldeki kötülüğü konusundaki bunca uzmanlığıma rağmen olabilecekleri yine de kavrayamadım.Ama tabii onun yapacağı herhangi bir şeyin ucunun bana dokunmaması mümkün değildi.Bu bir tabiat kanunu, bir alın yazısıydı.* * *Bu defaki rejimin evde büyük bir felakete yol açacağını rejime başlanan ilk günün sabahı anladım.Bu rejimin temelinde şu vardı:1- Gündüz saatlerinde acıkıldığında sadece lahana çorbası içilecek.2- Akşam saatlerinde de sadece çiğ karnıbahar yenilecekti.Lahana çorbası evde hiç pişirdiniz mi bilemem.Eğer hiç pişirmediyseniz o zaman büyük bir şey kaçırmış durumdasınız.Eve yayılan o kokuyu duymayanlar bir zamanlar Almanya'daki toplama kamplarının öğle saatlerinde nasıl koktuğunu da hiç bilmiyorlar şu anda.Veya bir yıl hiç yıkanmadan giyilen bir spor ayakkabısının da bir yıl sonra nasıl koktuğunu da bilmiyor bu zavallı insanlar.Eve öyle bir koku yayılıyor ki lahana çorbası pişerken, kedilerimiz günlük uyuma saatlerini 16'dan 24'e çıkardılar.Yani teknik anlamıyla net olarak bayıldılar.Mahallede kanalizasyon sisteminde bozukluk vardı.İşçiler tamiratı yapmak için sabah saatlerinde geldiler.Ama o saatlerde bizde lahana çorbası pişmeye başlamıştı bile.İşçiler mahalledeki kokuya dayanamayıp, kanalizasyonu açmadan çekip gittiler.Bir arkadaşımız öğle saatlerinde bize uğramıştı.Evdeki kokuyu duyunca karısı ile birlikte akşam yemeğine gelmekten vazgeçti.Onun iddiasına göre gaz maskeleriyle otururken sohbet edebilmek imkânsız olacaktı.* * *İşte böyle.Sonra diyetin akşam safhası başlıyor.Daha önce vermiş olduğum raporlarda Rana'nın doğal olarak ses çıkaran yiyeceklerden hoşlandığını belirtmiştim.Örneğin leblebi. Örneğin elma. Örneğin salatalık. Ve aman Tanrım, onu nasıl da unuturum bilemem ki; Ve tabii ki çekirdek.Bu tür yiyecekleri ses yapmadan yemek teknik anlamda mümkün değil.Rana bunu bildiği için kendisi onları yerken getireceğim her protesyoya karşı aynı şeyi söylüyor ve kolaysa benim ses çıkarmadan bunları yeme biçimini keşfetmemi istiyor.Tabii o durumda meselenin bunları ses çıkarmadan yemek değil de hiç ama hiç yememek ve hatta sokakta yürürken bu tür yiyeceklerin satılmakta olduğu dükkânların önünden bile geçmemek olduğunu söyleyemiyorsunuz.Neden mi söyleyemiyorsunuz?Vallahi kafa atarım ha, kesin sesinizi.* * *Rana da benim gibi evliliğin üzerinde çalışılması ve düşünülmesi gereken ciddi bir olay olduğunu düşünüyor.Bu yüzden de sürekli çalışmalar yaparak kendini her gün yeniden aşıyor.İşte son rejimde çiğ karnıbahar yemekte karar kılması da onun bu bilimsel çalışmalarının doğal bir sonucu.Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen manava gidin bir adet karnıbahar alın.Ve bunu çiğ yiyin.Çıkan sesi kendiniz hissedin. Hatta bunu bir de teybe alın ve dinleyin.Olayı benim yazıyla anlatabilmem imkânsız, kendiniz yaşayıp görmeniz gerekiyor.Cümleler, kelimeler, edebiyat ve hatta sinema sanatı karnıbahar yiyen bir ağzın çıkardığı sesi anlatmakta yetersiz kalıyor.Bitirirken şunu da belirtmek istiyorum.Çiğ karnıbaharı limonlu ve zeytinyağlı sosa batırdıktan sonra yerseniz lezzeti de ne yazık ki harika oluyor.Herkese kafa attım haydi bash bash.
Yazarın Tüm Yazıları