Yaşamın onda sekizi bende

Masamın üzerinde iki kitap var.İkisi de söyleşi.Biri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Profesör Türkan Saylan ile Zehra İpşiroğlu’nun yapmış olduğu söyleşi "Yapıcılığın Gücü".

Diğeri usta gazeteci Nilgün Uysal’ın İlber Ortaylı ile yaptığı nehir söyleşinin kitabı "Zaman Kaybolmaz".

"Yapıcılığın Gücü"nde benim nicedir kafamda evirip çevirdiğim bazı soruların cevapları var.

"Bir insan, bir yaşama nasıl bu kadar şey sığdırabilir?", "Eğitim, sağlık, çocuk, kadın hakları ve daha nice konuda nasıl peşinden kitleleri böyle sürüklemeyi başarabilir?", "Kimsenin gitmediği en ücra yerlere nasıl ulaşabilir?", "Gittiği yerlerde nasıl bu kadar umut saçabilir?" gibi sorulara ve diğerlerine cevap arayan sadece ben değilim.
/images/100/0x0/55eb2e45f018fbb8f8b09265
Geçenlerde iş çıkışı Turkcell Kurumsal İletişim Direktörü Zuhal Şeker ile konuşuyorduk.

Şeker, Turkcell’in Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile birlikte gerçekleştirdiği "Kardelenler" projesi nedeniyle Profesör Saylan’ı yakından tanıyor.

Aynı sorular onun da kafasını da kurcalıyormuş nicedir.

Üstelik ikimiz de Türkan Saylan’ın yıllardan beri kanserle boğuştuğunu biliyoruz.

Meme kanserinden sonra akciğer kanserine yakalanan, hayatının belirli dönemlerinde geçirdiği kemoterapi tedavisi nedeniyle arada bir saçlarını kaybeden bir insan, nasıl bu kadar ışık saçmaya devam edebilir?

KENDİSİNE DIŞARDANBAKABİLİYOR

Aynı soruyu, Zehra İpşiroğlu kitabında sormuş Profesör Saylan’a.

Cevap şöyle:

"Tüm yaşam sürecimizi on parmak olarak görelim. Şimdilik hastalık için ayırdığım süre (tetkik, tedavi, biten sağlık karnemi alma, yatakta biraz fazla kalma, ilaç yutma gibi) ikisini kapsıyor. Yaşamın onda sekizi bende. Bakalım bu oran ne şekilde değişecek ve hastalık ilerledikçe beni ne oranda esir alacak? Nerelerde engelleyecek? Hálá koruduğum direncimi, neşemi, olumluluğumu, coşkumu bozacak mı?"

Saylan, kendisine dışardan bakıyor, kendisiyle ilgili gözlem yapıyor.

Bir bilim kadını mantığıyla ve soğukkanlılığıyla.

Amacı yaşadığı deneyimi başkalarına aktarmak.

Kitaptan anlıyoruz ki, Türkan Saylan’ın hayatının odağında "nasıl işe yarayabilirim" duygusu var.

İnsanlara bir şeyler vermek, değişmez gibi duran şeylere el atmak, çözüm yolları aramak.

Cüzam hastalığıyla mücadele etmek için ihtisasını zührevi hastalıklarda yapması böyle bir duygunun sonucu.

Türkan Saylan bugün 71 yaşında.

Ama kendisi kitapta itiraf ettiği gibi yaşıtlarıyla mutlu değil.

"Bana anlatacakları bir şey yok" diyor.

Gençlerle daha iyi diyalog kuruyor, tartışıyor.

Türkan Saylan ile birlikte, bir-iki yıl önce Van’a birlikte yolculuk yaptığımızda bizzat tanık olmuştum gençlerle, çocuklarla arasındaki sıcak diyaloğa.

Bunca işi başarmasını sağlayan da zaten bu diyalog değil mi?

Türkiye’de yapılacak o kadar çok şey var ki.

Türkan Saylan’ın yolundan gitmek isteyenlere hararetle tavsiye edeceğim bir kitap "Yapıcılığın Gücü".

AYNI ANDA TÜMZAMANLARDA

Diğer kitap "Zaman Kaybolmaz"a gelirsek, hemen belirtmem gerekir ki söyleşiyi yapan Nilgün Uysal’ın gazeteciliği söyleşide bir "farklılığı" ortaya koymuş.

Neredeyse 600 sayfalık kitap, soruların akıcılığı, İlber Ortaylı’nın "konuşkanlığı" sayesinde inanılmaz bir rahatlıkla okunuyor.

Nilgün Uysal’ın sözleriyle, "Ortaylı, mümkün olsa, aynı anda bütün zamanlarda birden yaşamak isterdi. Aynı anda birçok uzmanlık alanına birden derin ilgi duyduğu da muhakkak. Ve bu uğurda epeyce kendisini helak ettiği de."

İlber Ortaylı tarih okumuş ama aklı arkeolojide de kalmış, güzel sanatlarda da.

Ortaylı’nın çocukluğunu, öğrencilik yıllarını, tanıdığı insanları, gezilerini ve tüm bunları müthiş hafızasında biriktirdiği anekdotlarla süsleyerek anlattığı anıları "bütün zamanlara yolculuk" tadında.
Yazarın Tüm Yazıları