Paylaş
GEÇENLERDE, kalabalık bir grupla keyifli bir akşam yemeği yedik. Bu yemeklerin bilinen kuralı o gün de değişmedi: Eğer masadakilerden biri doktorsa, hele bir de o doktor yaşlanma konularına ilgi duyan biriyse, sohbet dönüp dolaşıp yaşlılık ve uzun ömür konularına gelir ya, o akşam da sohbetler bildiğiniz gibi (!) seyretti! Laf döndü dolaştı, bana yöneltilen bir soru ile “sağlık” ve “iyi yaşlanma” konusuna geldi. Soru şuydu: “Hocam, ömrümüz uzamaya devam edecek mi?”
Eğer kendimize iyi bakmayı becerebilir, beden ve ruhumuzun üretim-yaratılış şartnamesine kafa yormaya devam edebilirsek, eğer beden ve ruh-akıl sağlığımız için doğru ve akılcı işler yapmayı sürdürebilir, tıbbın nimetlerinden istifade etmeyi başarabilirsek ömrümüz uzamaya devam edecek... Bunu ben değil, rakamlar söylüyor! İstatistiklere göre, 2050’li yıllara geldiğimizde halkımızın ortalama yaşam süresi 80’leri aşacak, 90’lara selam vermeye başlayacak gibi görünüyor.
MODERN TIBBIN İKİ YANLIŞI VAR
Daha önce de, “Çağımızı ve dünyamızı değiştiren en önemli güç bilgidir. Bilginin gücünden tıp bilimi de faydalanıyor. Ömrümüzü uzatan yalnızca ekonomik iyileşme, eğitimin yaygınlaşması, bilgiye ulaşmanın kolaylaşması, hijyenik koşulların iyileşmesi değildir. Bu süreçte modern tıbbın da önemli katkıları var” diye yazdım. Peki, “modern tıp” yeni çağın değişimine yeteri kadar ayak uyduruyor mu? Bu soruya güçlü bir “evet” cevabı vermek pek mümkün değil. Çok iyimser biriyseniz, belki “havet!” diyebilirsiniz. “Evet” yanıtı verebilmeniz için hem çok fazla iyimser olmanız hem de olan bitene yeteri kadar kafa yormamanız gerekiyor.
“Modern tıp”, diğer adıyla “kanıta dayalı tıp” ya da akademisyen hocalarımızın pek sevdiği deyimle “bilimsel tıp”, içine düştüğü çok önemli bir açmazın ya farkında değil ya da o açmazı ciddiye almıyor. Farkında olmadığı (ya da ciddiye almadığı) için de, elde ettiği inanılmaz başarıların semeresini yeterice alamıyor, toplumda hak ettiği takdiri kazanamıyor. Toplumun bir bölümü sırf bu nedenle “şifa”yı, hala aktarlarda, cinci hocalarda, “uydur-kaydır” bilgili, çakma tıpçılarda arıyor!
Hatanın ve bu yeni arayışın nedeni, modern tıbbın fark edemediği “iki şey”dir... Ve modern tıp, göremediği (ya da görmezden geldiği) o iki önemli yanlışı ısrarla sürdürmeye devam ediyor.
PEKİ NEDİR O İKİ YANLIŞ?
Birinci yanlış, modern tıbbın insanı hala bir makine gibi görmeye devam etmesi, dahası insanlardaki sağlık sorunlarının tedavisini, makinelerin tedavisi gibi düşünmesidir (Şimdi, pek çok meslektaşımın bana hemen itiraz edeceğini “Olur mu öyle şey” diyeceğini biliyorum ama durum maalesef böyle).
İkinci yanlışsa, kökleri insanlık tarihi kadar eski olan “geleneksel tıbbı” yeteri kadar ciddiye almamasıdır. Ciddiye almaması ve sadece “tedavi” alanına yoğunlaşıp, “hastalıkları önlemeyi” ihmal etmesidir. Modern tıp, geleneksel tıbbı ciddiye almadığı için sağlıklı insanları daha sağlıklı, daha güçlü, daha mutlu, daha huzurlu kılmak için bir şeyler yapma konusunda ciddi bir çaba gösteremiyor. Dahası, modern tıp geleneksel tıbbı görmezden geldikçe, insanlar zarar görmeye başlıyor. Modern tıp geleneksel yöntemleri araştırıp, incelemediğinde, bunların doğru ve etkili olanlarını bulup, ortaya çıkarıp, insanların hizmetine sunmada geç kaldığında, kendilerine “alternatif tıpçı!” gibi unvanlar yakıştıran bazı şarlatanlar ortalığı işgal etmeye başlıyor. Sonrası mı? Sonrası daha da kötü! Gelsin “ozon terapileri”, gitsin “mezote-rapiler”,“taşla, otla, çöple, kökle” sağlık düzenbazlığı yapan şarlatanların mucize hapları, şurupları...
Yarına bugünden bakmak
YAZIMA niçin “Yarın nasılsınız?” başlığını attığıma gelince...
O yemekte arkadaşlarıma şunları da anlattım: “Modern tıbbın yaptığı en doğru işlerden biri bilime dayalı olmak ve bilimi, bilimsel gelişmeleri insanlığın hizmetine sunmak oldu. Özellikle genetik bilimindeki gelişmeler, biyoteknolojideki muazzam ilerlemeler, biyokimyadaki muhteşem atılımlar, sadece sağlık sorunlarımızı tedavi etmeyi değil, sağlık risklerimizi de erkenden fark etmeyi mümkün hale getiriyor. Bugün pek çok hastalığı, mesela bazı kanserleri daha neredeyse tasarım aşamasındayken teşhis edebiliyoruz. Hatta kansere dönüşmeden önceki dönemlerde –prekanseroz/kansere dönüşme eğilimi olan- tanımlayarak ortadan kaldırıyoruz.
Dünya tıp devleri gelenekselin peşinde
BAZI ülkeler, yanlışların farkına çoktan vardılar. Amerika’da pek çok üniversitede, pek çok hastanede, sağlık kompleksinde “tamamlayıcı tıp” bölümleri, kürsüleri açıldı. Mesela dünyaca ünlü gururumuz, sevgili dostum Mehmet Öz, New York’da çalıştığı hastanede yıllardır böyle bir bölümün başkanlığını yapıyor, bu konudaki araştırmaları yürütüyor.
Biz çok gerideyiz
M.D. Anderson Tıp Merkezi gibi dünyanın bir numaralı kanser merkezleri, kanser tedavisinde etkili olabilecek geleneksel tıp yöntemlerinin neler olabileceğine kafa yoruyor. Bu ve benzeri bölümler Mayo Klinik’te, Harvard Üniversitesi’ne bağlı tıp fakültelerinde de çoktan faaliyete geçti! Bu merkezler insan bedeni ve ruhuna faydası olabilecek her türlü geleneksel tıp yöntemini (geleneksel Çin ve Asya tıbbı dahil) dikkatle araştırıyor. Bize gelince... Bizdeki faaliyetler ya yok ya da çok cılız, çok yüzeysel ve çok yalnız...
Türk bilim dünyası acilen adım atmalı
BU tür çalışmaların ülkemizde de başlatılmasında, tıp fakültelerimizde “tamamlayıcı tıp” bölümlerinin açılmasında fayda var. Anadolu’nun “folklorik tıbbi gelenekleri” üzerinde çalışılması, bitkilerle tıp dahil, her alanda bilimsel araştırmalar yapılması gerekiyor. Bu işler iki nedenle gerekli: Bir, geleneksel tıbbın faydalı yönlerinden bir an önce insanlarımızın da yararlanmaya başlaması; iki, son yıllarda ortalığı işgal eden çakma çöpçülerin, otçuların, ortalığı bir an önce iyimser tıbbın güvenli şemsiyesi altına bırakmaları için...
En doğrusu 3P formülü
DAHA önce yazdığım bir düşüncemi, müsaade ederseniz bugün bir kez daha yinelemek istiyorum: Geleceğin tıbbı “3P Formülü”nde gizlidir. Geleceğin tıbbı “Predictive/Öngörücü”, “Preventive/Koruyucu” ve “Personal/Kişiye özel” olmaktadır. Modern tıp eğer bu yaklaşımı başarabilirse “Dün nasıldınız, bugün nasılsınız?” sorularına yeni bir soru daha ilave etme şansı olacaktır: “Yarın nasılsınız?”. Ve işte o zaman gerçekten başarılı olacak, ömrümüze ömür katacak ama ömrümüze ömür katmaktan ziyade daha güzel, daha keyifli, daha huzurlu yaşamamıza yardımcı olacaktır.
Paylaş