Yarım asır sonra ilk defa

Ege’nin iki yakasında aynı göğü, aynı denizi paylaşan insanlar, tarihte ataları asırlarca birlikte yaşamış insanlar, beş yıldır birbirlerini tanımak için yarışıyorlar adeta.

Yüz binlerce insan; kimi komşuyu tanımak, kimi iş, kimi alışveriş yapmak, kimi tatilini geçirmek, kimi de haftasonu kaçamağı için İstanbul’a ya da Atina’ya atıyor postu.

Bu furyada da en kárlı çıkan elbette THY ile Olympic hava yolları.

THY de, Olympic de haftada 14’er defa Atina ve İstanbul’a uçuyor. Gidiş dönüş tarihleri belirlenmiş, ekonomik tarifeli 4-5 günlük biletler, 220-240 euro arasında değişiyor.

Tercihimiz, tartışmasız THY. Hem daha ucuz, hem uçaklar daha iyi, hem de servis.

Olympic’in akşam seferlerine koyduğu küçük pervaneli uçaklarla normalde bir saat süren yolculuk, hem 20 dakika uzuyor hem de yorucu.

KUTSAL YERLER SEÇİLDİ

Ta 1947 yılından bu yana Atina’ya uçuyor THY. Kıbrıs olayları nedeniyle 1974-1981 döneminde, uçuşlara yedi yıllık bir ara verilmiş. Yarım asırdan fazla bir süredir Atina seferleri gerçekleştiren THY, geçtiğimiz günlerde de bir ilke imza attı. Yunan başkentinde ilk defa 12 metrelik dev bir billboardda Türkiye’nin reklamını yaptı. Elefterios Venizelos Havaalanı’na 300 metre kala bu dev boyutlu reklamda Ayasofya, Sümela Manastırı ve Kapadokya gösteriliyor.

Yunanistan’da beş yıldır görev yapan ve THY’yi tercih eden, Yunanlı olsun yabancı olsun her yolcu ile ilgilenen, çıkan her sorunu büyük özveri ile çözmeye çalışan THY Atina Müdür Vekili Alp Alper, bu üç mekanı Türkiye’de Yunanlıları ilgilendiren kutsal yerler oldukları için seçtiklerini söyledi.

THY, Türkiye’nin reklamını yapmak için Yunan makamlarına başvurduğunda tam destek buldu. Hatta edindiğimiz bilgilere göre, bu boardların aylık kirası 20 bin euro olmasına rağmen, yakınlaşma sürecine katkı amacıyla THY’ye yüzde 75 indirim yapıldı. Kira 5 bin euro’ya düşürüldü.

ÇOK ÖNEMLİ POTANSİYEL

THY’deki görevinin yanı sıra Atina, Rodos ve Varşova’da ‘İstanbul’ konulu fotoğraf sergileri de açan Alper’e göre, sivil havacılık alanında iki ülkenin ilişkilerini daha da geliştirmeleri için daha önemli potansiyel var.

Yazarın görüşü: Önemli ama çok önemli potansiyel var.

Stavros, Sasa, Yorgos

‘Suyun Öte Yanından’ın edindiği bilgilere göre, şehrin kuzeyinde, sosyete semti Kifisia’da yeni bir mekan açılmış. Mönüde Türk yemekleri varmış. Emsallerinden farkına gelince; ezme, haydari ve kebap faslından sonra, gecenin ilerleyen saatlerinde bayanların afiyetle mideye indirdikleri lezzetleri hazmetmek için değil, sadece kurtlarını dökmek için DJ’in çaldığı nağmelerin eşliğinde bir o yana bir bu yana kıvırmaları imiş. Mekanın adı ‘Sirkeci’. Tespit ve tabii ki yerinde teftiş amacıyla yapılan araştırmalarımız henüz sonuç vermedi.

Eğer edinilen bilgiler doğru ise ‘Sirkeci’ ile Atina’daki ‘Turkish’ restoranlar kervanı daha da zenginleşti. Tike’nin, Pandeli’nin şubeleri her gün dolup taşıyor Perikles’in diyarında. Yakında Develi’nin de şube açabileceği söylentileri dolaşıyor. Ayrıca İstanbullu Rumların işlettiği daha onlarca kebapçı ve meyhane de var bu şehirde.

‘Turkish’ restoranların Atina’yı mesken tutması uzun yıllar öncesine dayanır. Ancak, o zamanlar müşteriler sadece İstanbullu Rumlar’dı. Son yıllarda bu durum değişti. Müdavimler artık şehrin yerlileri.

Yıllar önce dedim de aklıma geldi. Bırakın savaş uçaklarını ve it dalaşlarını, iki ülke ilişkilerinin neredeyse Ege’de uçan kuşa ‘Dur martı efendi! Türk müsün, Yunan mısın?’ diye sorulacak derecede kötü olduğu zamanlarda, Atina’nın güneyinde sahil semti Kalamaki’de ‘Ananias’ adlı müzikli bir restoran vardı.

Mekanın sahibi Ananias iriyarı, pala bıyıklı, pek öyle konuşmayan bir Rum’du. Söylentilere göre, İstanbul’un sabıkalı kabadayılarındandı. Bir haltlar etmiş, Atina’ya kaçmış. Biz İstanbullu Rumlar; gizli, kötü bir şey yapıyormuş gibi giderdik Ananias’a. Bize yabancı olmayan bir duyguyla... Korkarak...

Stavros adlı genç bir eşcinsel, Yorgos adlı orta yaşlı bir eşcinsel ve Sasa adlı, herhalde o zaman 60 baharını 20 yıl önce geride bırakmış üç İstanbullu Rum sanatçı paylaşırdı sahneyi.

Stavros, Yunanca şarkılar söylerdi. Programının ilk bölümünde Sasa da öyle. İkinci bölümde ‘Karabiberim’ gibi ‘Kalenin Bedenleri’ gibi, hem Türkçe hem Yunanca sözleri olan şarkılar ile başlar, ‘Silifke’nin Yoğurdu’ türküsünün ardından ‘Çadırımın Üstüne’ kantosuyla tamamlardı programını. Gece yarısından sonra, ışıklar söner, sahneye incikli boncuklu kıyafetiyle Yorgos çıkardı. ‘Bir Teselli Ver’, ‘Artık Sevmeyecegim’, ‘Agora Meyhanesi’...

Hani şöyle keyifle eşlik edemezdik Yorgos’a. Yine korkardık... Tıpkı uzun yıllar önce İstanbul’da Beyoğlu’nda Hasanaki ve Adalar adlı Rum tavernalarında Yunanca şarkılar dinlediğimizde korktuğumuz gibi. Çünkü Ananias’a, İstanbul’daki anıları pek iyi olmayan, ya da tuhaf bir Yunan milliyetçiliğine kapılmış hemşerilerimiz veya hani sırf eğlenceyi bozmak amacındaki Yunanlılar da gelirdi. Anlayacağınız İstanbul’da ‘Yeter bu kadar Rumca şarkılar, burası Yunanistan değil’in Atina versiyonunu yaşıyorduk. ‘Yeter bu kadar Türkçe; burası Türkiye değil...’

Tanrı’ya şükür o dönemler geride kaldı. Bırakın ‘bizleri’, Atina’nın sahipleri bile artık Tarkan, Sertab dinliyor; başrollerini ‘iyi Türklerin’ oynadığı dizileri izliyor. Fenerbahçe-Galatasaray derbisi için iddaa kuponları dolduruyor.
Ama izlerini kaybettiğimiz Stavros’a, Sasa’ya ve Yorgos’a yazık oldu.

Pes doğrusu

Yunan televizyonlarının, reyting uğruna ana haber bültenlerindeki marifetleri Türk televizyonlarının gerisinde kalmıyor. Üstelik Yunanistan, haber bolluğu açısından Türkiye’den çok fakir. Ne var ki, geçen akşam Alter televizyonunda izlediğimiz bir haber pes dedirtecek cinstendi.

Haber bülteni başladı. Ekranın alt bölümünde kırmızı renkte anons yazısı yanıp sönüyor. ‘Az önce karımı öldürdüm.’ Az sonra...

Ve anons edilen haberin vakti geldi. Apostolos Yeorgopulos (56) adında daha önce psikiyatri kliniğinde tedavi gören bir Yunanlı, kendisini aldattığı şüphesiyle 30 yıllık karısı Spiridula’yı demir çubukla kafasına vurarak nasıl öldürdüğünü tüm detayları ile anlatıyor.

Apostolos, karısını öldürdükten sonra Larisa’dan taksiye binip 220 kilometre yol alıyor, Atina’ya geliyor ve cinayeti televizyonda ihbar ediyor.

Alter’in yöneticileri polise haber verdiler. Tabii polis gelinceye kadar da Yeorgopulos ile ropörtajı ihmal etmediler.

Atina rehberi (2)

Geçen hafta başladığımız Atina rehberliğini sürdürüyoruz.

Efendim bir şekilde şehir merkezine geldiniz. Şehrin ta göbeğinde iki büyük meydan vardır. Biri Omonia (Birlik) diğeri Sintagma (Anayasa). Bu iki meydanı şehrin üç ana caddesi olan Akademias, Panepistimiu ve Stadiu birleştiriyor. Tavsiyemiz merkez olarak Sintagma’yı seçmeniz. Çünkü Omonia, özellikle hava karardıktan sonra göçmen yabancı işçilere teslim. Atina nüfusunun yaklaşık yüzde 20’si yabancı. Siz turistsiniz. Karşılaşacağınız manzara sizi pekala yanıltabilir. Hani ‘Biz Yunanistan’a gelmek istiyorduk. Burası Arnavutluk. Bizi kandırdılar. Sirtaki oynamayacağız, tzatziki (cacık) yemeyeceğiz. Peki hiç değilse Tiran’ın tarihi ve turistik yerleri neler?’ diye düşünmemeniz için söylüyoruz. Sintagma Meydanı’nda dikkatinizi ilk çekecek şey, koskocaman neoklasik bir bina olacak. Burası parlamento. Kraliyet sarayı olarak inşa edilen ve 1929’dan itibaren parlamento olarak kullanılan bu binanın önünde meçhul asker anıtı var. Parlamento’nun sembolik muhafızları efsun askerlerini de burada görebilirsiniz. Etekleri, ponponlu çarıkları, püsküllü bereleri ilginç. Eğer şansınız varsa, efsunların nöbet değişimlerinde hoş bir şova tanık olabilirsiniz. Sintagma’da Olimpiyat Oyunları nedeniyle yenilenen hayli hoş meydanı aşıp yolun karşı tarafına geçerseniz, Everest’te keyfinize göre bir sandviç yaptırıp, ilk dinlenme kahvenizi içebilirsiniz. Otel rezervasyonunuz yoksa iki seçeneğiniz var. Sintagma’da Grand Britagne, King George ya da Athens Plaza gibi beş yıldızlı, Esperia ve Electra Palas gibi de dört yıldızlı oteller ilk seçeneğiniz. Eğer cebiniz elvermiyorsa, Atina’ya geldiğinizden hiç şüphe etmeden, kararlı adımlarla Omonia Meydanı’na doğru yol almanız da ikincisi.

Devamı haftaya...
Yazarın Tüm Yazıları