Yalçın Bayer: Anadolu'nun 'savrulan' uygarlığı

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Türk insanının çilesi değil, yüzyılımız bitiyor. Savrulmakta olan Anadolu uygarlığıdır.

Çılgın bir 'piyasacı' gibi her alanda üretkenliği vergilendiriyoruz.

'Koruma' altındaki kayıt dışılık vazgeçilen katma değeri aşmış...

Öte yanda, yürekleri, kendisine ceza biçenlerden çok daha temiz o çocuksu istemleri bile buduyoruz.

Çok sesliliğimiz, parçalanmış toplumun ezilmiş bireylerinin iniltisi kadar kuşatma ve kadrolaşma ile 'malul' kamu gücü, Manisa'larda, Hatay'larda gençlerin bedenini ve Cumhuriyet'in 'ruhunu' çiğniyor... İşkencenin panayırları kuruluyor.

İnsan dimağının tek tipleştirilmesinden ucuz işgücü devşirilmesine giden hafifmeşrep 'kutsallık', 'ölümle' bile bitmez bir 'tutsaklığı' hazırlıyor...

Başka bir karartma tayfından hükümetin akortsuzluğu yankılanıyor:

Yasası çıkarken bankalar soyuluyor; Avrupa para birliğine girerken 'döviz ve enflasyon buyrukları' yayınlanabiliyor.

Törene, teşrifata trilyonlar ayrılabiliyor da, 29 Ekim'i anma günü 'tasarruf'a takılıyor.

İnsanlarımız 'borçlu' doğup, taksitle yaşıyor; çoğunlukla da 'sosyalleşemeden' ölüp gidiyor.

Buna karşılık, altyapıda 'zayıf' bir toplumsal dokunun üstyapıda 'güçlü devlet' olarak okunmasını dileyen propagandist bir mantık hüküm sürüyor.

İki ray, Türkiye katarını sürüklüyor:

Biri kırılgan bütçesi 'yatırım'a değil dış borcun 'faizine' odaklanmış, tüketici hakları kısıtlı kalmış, 'sosyal devlet' anlayışını tedavülden kaldırmış bir yönetim anlayışı...

Diğeri, istikrar uğruna 'bastırılmış', uyum adına 'soydurulmuş' ilişkiler demetinden başlayıp dış karışmacılık ile ilkesiz bir bağlaşmaya açılan tasarım...

Makas aynı... Teknoloji çerden çöpten... Ve 'yolumuz'un haritası belli; yoksulluk ve bağımlılık...

Oysa Anadolu uygarlığı da Türk halkı da, o arada hiçbir uygarlık ve halk da böylesi bir duruma layık değil.

Eğer 'insancıl sol' temelde özerk-bilimsel eğitim, aileden başlayan demokrasi ve kaynakların çevreye/etik anlayışa duyarlı kullanımı sağlanırsa, yeni binyılda yeni bir yaşam başlayabilir.

Öylelikle Türkiye dünya kadar derdi olmaktan kurtulabilir, dünyada Türkiye kadar bir uygarlığı kazanabilir.

Bülent KIRMACI-ANKARA

Resmi Gazete'ye yüzde 56 zam

KURTLU, kuşlu biraz da ballı hükümetimiz, bir taraftan 2000 yılında enflasyonu % 25'lere çekeceğini ilan ederken, diğer taraftan Başbakanlığa bağlı Basımevi ve Döner Sermaye İşletmesi, Resmi Gazete fiyatına % 56'ya varan oranda zam yaptı.

Abonelerinden peşin yıllık 90 milyon lira alınan bir yıllık Resmi Gazete, Döner Sermaye İşletmesi'nin abonelerine yolladığı 10 Şubat 2000 tarihli yazıyla 50 milyonluk bir zamla 140 milyon liraya çıkarıldığını bildirdi, farkın en geç bir ay içerisinde ilgili banka hesabına yatırılmasını istedi.

Yalnızca bu konu güncelliği itibariyle hükümetin belirlediği enflasyon oranını 2'ye katladı. Peki, Başbakanlık, Döner Sermaye çalışanlarına yüzde kaç zam yaptı? Tabii ki kocaman bir hiç.

Bu ülkede yaz Olimpiyat Oyunları'nı almak, organizasyonunu yapmak için çalışan bir avuç Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi üyelerinin çırpınışları nasıl sonuç vermiyor ise, enflasyonu önleme konusunda hükümeti oluşturan bakanlarımızın ve bir avuç bürokratın enflasyonu önleme konusunda yapabileceği de kocaman bir hiçtir.

Kanımca gerek olimpiyat düzenleme, gerekse enflasyonu düşürme işi, 65 milyon ülke vatandaşının, konularına heyecan ve duyarlı olmaları ile mümkün olabileceğinden ilgililerin halkımızı gerçekten bilinçlendirerek, hedeflenen konulara heyecan duymalarını sağlayarak sonuca gitmelerinde yarar vardır.

Değilse, halk deyimiyle bu işlere, 'Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu' denir.

Bora BEŞE-ANKARA

Tuhaf şeyler (3)

‘‘TUHAF şeyler’’ (9.2.2000) tarihli yazımız üzerine İstanbul DGM Cumhuriyet Savcısı Erol Can Özkan ile Sedat Peker'in dünkü açıklamalarını okudunuz...

Kadıköy'deki bir tekstilciden, ortağının devrettiği öne sürülen hisselerinin bedelini ya almasını ya da kendi hisselerini satmasını istediği iddia edilen Sedat Peker'in iki adamı Mecnun Otyakmaz ile Önder Ercan'ın eylemleri üzerine, bu iki kişi polisçe gözaltına alınmıştı.

Ancak Savcı Özkan bu kişilerin savcılık bilgisi ve talimatı dışında polisçe gözaltına alınmasına karşı çıkmış, bunların hemen savcılığa gönderilmesini istemiş ve ilk sorgularından sonra serbest bırakılmıştı.

Sedat Peker'in 'kimsenin adamı olmayacak kadar onurlu ve gururlu işadamları' olarak tanımladığı yakın adamlarının geçmişlerini, bu davanın zabıtlarına giren 'suç kayıtları'ndan öğrenmek ister misiniz?

Mecnun Otyakmaz: 1989'da icrai rezalet çıkarmak, 90'da ruhsatsız tabanca taşımak, 90'da ruhsatsız tabanca ile adam yaralamak, 1995'te ruhsatsız tabanca bulundurmak, 96'da adam yaralamaya iştirak, 98'de ruhsatsız tabanca ile adam yaralamak, 98'de cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak, haraç almak vs...

Önder Ercan: 1980'de tabanca ile ateş etmek, 80'de adam öldürmek, yaralamak, patlayıcı madde atmak, ruhsatsız tabanca bulundurmak, Sıkıyönetim Yasası'na muhalefet ederek suçlulara yardım etmek, 88'de ruhsatsız tabanca bulundurmak, 89'da polise mukavemet ve tehdit, 89'da ruhsatsız tabanca bulundurmak, 1992'de yaralamaya azmettirmek ve ruhsatsız tabanca taşımak, 95'te ruhsatsız tabanca bulundurmak, 99'da cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak...

Otyakmaz ve Ercan, Sedat Peker'le birlikte TCK'nın 313. maddesine muhalefetten, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmaktan (çete) İstanbul DGM'de yargılanıyorlar.

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Geç kalan adalet, adaletsizliktir.’’

(Walter S.Landor)

Yargının asli görevi

NE kadar kaygı duysak azdır. Baksanıza 'Hizbullahçı yargıçlar'dan bile söz edilebiliyor! Peki, ya her soydan ve her boydan gerici, şeriatçı, tarikatçı savcılar ve yargıçlar?

Adalet örgütündeki dincilerin sayısını öyle beş-on kişi gibi görmek, büyük yanılgıdır.

Şimdilik şu kadarını söylemekle yetineyim:

Bu satırların yazarı, 'Ben Hizbullah'ım!' diyen, milletvekillerine 'pezevenkler'' diye saldıran; Cumhurbaşkanı'na, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne en aşağılık yakıştırmalarda bulunan; cumhuriyetin tüm kurumlarına ve değerlerine dil uzatıp sonra kapağı yurtdışına atan bir yeminli ülke düşmanının 'kişilik haklarına saldırıda bulunduğu' gerekçesiyle, yaklaşık iki yıldır yargılanıyor! Daha önce aynı gerekçeyle yargılanan CHP eski İzmir Milletvekili Sabri Ergül ise bu adama milyarlarca lira 'manevi tazminat' ödemeye mahkûm edildi!

Şeriatçı yobazların, cumhuriyet düşmanlarının 'kişilik hakları'nı böylesine titizlikle koruyan savcılar ve yargıçlar, biraz da, 'asli görevleri' olan 'Cumhuriyet Devrimi'ni koruma ve kollama görevini yerine getirseler ya!

Attila AŞUT-ÇGD Onur Kurulu Üyesi

Yazarın Tüm Yazıları