Yakış'ın Annan planına bakışı

ANKARA'da Kıbrıs konusunda her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Bu durum zihinlerin karışmasına yol açıyor.

Biz bu gözlemimizi aktarırken, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, ‘‘Benim zihnim karışmıyor’’ diye müdahale ediyor ve hemen ardından AKP hükümetinin Kıbrıs politikasına açıklık getiriyor:

‘‘Hükümetimizin politikası, çözümsüzlüğü sürdürmemektir. Dolayısıyla, bir sorunun eskiden olduğu gibi 'mümkün olduğu kadar çözümsüzlüğü devam ettirin, ondan sonra gerisi Allah kerim' yaklaşımını benimsemiyoruz. Çözüme yönelmek istiyoruz. Yalnız bunu yaparken, 'ne olursa olsun çözüm sağlayalım da haklarımızdan fedakárlık edelim' gibi bir yaklaşım içinde değiliz.’’

PLANIN DENGESİ RUMLARA DÖNÜK

Yakış,
daha sonra BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından getirilen çözüm planını değerlendiriyor.

İlginçtir ki, Yakış, planın kaleme alınmasında İngiltere'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Lord David Hannay'in katkısına dikkat çekme ihtiyacını duyuyor.

Dışişleri Bakanı, şu sözleriyle planın genel dengesine oldukça eleştirel bir bakış getiriyor:

‘‘Annan planı şimdiye kadar söylenmiş olan her şeyi temel alarak, bir orta yol ortaya çıkarmıştır. Geçmişte Rum kesimi çok daha aşırı iddialarla ortaya çıktığı ve Rum tezi uluslararası alanda daha fazla destek bulduğu için, Annan'ın planı da tam orta bir yerde değil, Rumlara daha yakın bir yerde teşekkül etmiştir.’’

KEŞKE ANNAN, GALİ YÖNTEMİNİ BENİMSESEYDİ

Yakış'
a göre, planın orta yoldan ayrılıp Rum tezine yaklaştığı noktalardan biri, Türk ve Rumların 1974'te geride bıraktıkları taşınmazlarının yarattığı mülkiyet sorununa getirilen çözüm yönteminde yatıyor.

BM'nin eski Genel Sekreteri Butros Gali, 1992 planında, Türk tezine yaklaşarak, ‘‘toptan telafi’’ ya da ‘‘sıfırlama’’ yöntemini kabul etmişti. Buna göre, iki tarafın geride bıraktığı taşınmazların envanteri çıkartılacak, ardından bu döküm üzerinden ödenecek tazminatlarla topyekûn bir çözüme gidilecekti.

Annan'ın planı ise on binlerce Ruma bireysel olarak tek tek kuzeye gelip taşınmazları üzerindeki mülkiyet haklarını öne sürebilmeleri ve bu haklarının iade edilmesine kapıyı açıyor.

Yakış, bu yöntemi şu sözlerle eleştiriyor:

‘‘Annan'ın 1992'deki Gali yöntemini terk edip yeni yöntemle ortaya çıkması, Rumların kendi tezlerini uluslararası camiaya daha fazla anlatıp, onların beynini yıkamış ve bu metni kaleme alanları da etkilemiş olduklarını gösteriyor. Plan tam orta çizgide değil derken bunu kastediyorum.’’

TÜRK-YUNAN MÜBADELESİ VE BOSNA ÖRNEĞİ

Yakış, ‘‘toplu telafi’’
modelinin daha uygun olacağını savunurken, 1928 Türk-Yunan mübadele anlaşmasını örnek veriyor:

‘‘Taraflardan birinin Yunan, diğerinin Türk olduğu bir başka olayda, toplu hesaplaşma yöntemi denendi ve başarılı olundu 1928 mübadelesinde. 1920'lerin yarattığı o gerginlikten sonra eğer iki halk halen iç içe yaşıyor olsaydı, Bosna'daki gibi bir gelişme olacaktı. Bu önlenmiş oldu.’’

Dışişleri Bakanı, Annan'ın getirdiği yöntemin muhtemel sakıncalarını şöyle anlatıyor:

‘‘Yeni yöntem uygulanırsa şu olacak: Bireysel olarak mülklere geri dönülmek istendiğinde, güneyden birisi gelecek, kapısını çalacak adamın, 'bu ev benim evim' diyecek. Adam ne yapacaktır, belki belinde tabancası varsa çekip vuracaktır ya da kavga edecektir, tatsız bir şey olacaktır. Al sana yeni bir olay.’’

Yakış,
bu çerçevede Bosna'da yaşanan tecrübeden de ders alınması gerektiği kanısında:

‘‘Bosna örneğinde Sırpların veya Müslümanların geri dönmeleri halinde nelerle karşılaşıldığı orada yaşandı. Dolayısıyla, sadece 1928 mübadele örneğinin başarılı olması değil, aksinin, yani bireysel olarak dönmenin başarısız olduğu da kanıtlanmıştır. Dolayısıyla başarılı olan model uygulanmıyor, başarısızlığı kanıtlanan örnek şimdi uygulanmaya çalışılıyor. Bu yanlıştır. Toptan telafi bizim önem verdiğimiz bir kuraldır.’’

RUMLARA TANINAN KONTENJAN YÜKSEK

Yakış,
mülkiyet hakkının iadesi gibi kuzeye yerleşecek olan Rumlara tanınacak kontenjanın yüksekliğine de eleştirel bir şekilde yaklaşıyor.

Ancak, bu başlıkta Annan'ın getirdiği düzeltilmiş ikinci planda bazı somut iyileştirmeler yapıldığını hatırlatıyor; ayrıca mülkiyet hakkı ile hükümranlık hakkının birbiriyle karıştırılmaması gerektiğine dikkat çekiyor.

Dışişleri Bakanı'nın açıklamaları, bu başlıkta, mülkiyet hakkına kıyasla kısmen daha esnek bir çizgide durduğunu gösteriyor.

Yakış, yirmi yıllık geçiş süreci sonunda Rumlara tanınacak olan ‘‘Türk nüfusunun yüzde 28'i’’ oranındaki kontenjan için‘‘Yüksek, bu kadar yüksek olmaması lazım’’ diyor.

VETO MEKANİZMASI

Bakanın üzerinde durduğu bir diğer başlık, tarafların siyasi eşitliğini doğrudan ilgilendiren veto mekanizmasına ilişkin.

Yakış, Türk tarafının gerek yasama organlarında, gerek yürütme organında kullanabileceği veto mekanizmasının 1960 anlaşmasına kıyasla ‘‘sulandırıldığını’’ belirtiyor.

Bu konuda yine Lord Hannay'e ‘‘dokundurarak’’, şöyle konuşuyor Yakış:

‘‘Makarios'un 1963'te 1960 anlaşmalarıyla kurulan devleti yıkmasının nedeni
'bu şekilde devlet yürümez, bir azınlığa bu kadar güçlü yetkiler verilemez' düşüncesiyle hareket etmesiydi. Bu görüşünü zaman içinde dünya kamuoyuna da satmış oldu. En azından Lord Hannay'e satmış olduğu ortaya çıkıyor bu düşünceyi. Bu düşünceyi biz benimsemiyoruz.’’

AB VE RUMLAR’IN ETKİLEME ÇABASI

Dışişleri Bakanı, ayrıca Annan planının içeriğinin kamuoyunda tam olarak anlaşılamadığı kanısında.

‘‘Plan üzerinde son 2 ay içinde yürütülen tartışmaların, içeriği çok iyi anlaşılarak yapıldığını düşünüyor musunuz?’’ şeklindeki sorumuza Yakış, şu karşılığı veriyor:

‘‘Sanmıyorum... Nitekim, galiba gerek AB, gerek Yunanistan, gerekse Güney Kıbrıs Rum Yönetimi milyonlarca dolar para tahsis ederek Türk kamuoyuna, dikkat edin Rum kamuoyuna demiyorum, bunun anlatılması için imkánlarını seferber etmiş durumdalar. Bu da çağdaş toplumlarda maalesef kolay kolay önleyemeyeceğiniz bir şey.’’

Dışişleri Bakanı, bu sözleriyle açıkça AB, Atina ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin Türk kamuoyunu yönlendirmeye çalıştıklarını anlatıyor.

KIRMIZI HATLARI KALIN ÇİZMEYELİM

Yakış,
sıraladığı bütün bu eleştirilere karşılık, Türk tarafının müzakere masasından çekilmemesi gerektiğini vurguluyor:

‘‘Çankaya zirvesinden müzakerelerin devamı sonucu çıktı. En önemli, vazgeçilemez şey müzakere yollarını kapamamaktır.’’

Bakan, bu arada, Annan planına getirdiği çekincelerin birer ‘‘kırmızı hat’’ olarak görülmemesi gerektiğini anlatıyor.

Yakış, başka alanlarda elde edilebilecek kazanımlar karşılığında pekálá bu başlıklarda esneklik gösterilebileceğini belirterek şöyle diyor:

‘‘Sayın Denktaş, müzakereler sırasında çok daha önem verdiği bir konuda, bir kazanım elde eder de, 'ben bundan vazgeçtim' derse, kimsenin 'hayır vazgeçmezsiniz' demesine gerek yok. Her şey masada ne olacağına bağlı. Kırmızı çizgiyi kalın çizmemek gerekir diye düşünüyorum.’’

Yakış,
ayrıca kamuoyuna yansıyan havanın aksine KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş hakkında sıcak ifadeler kullanarak şöyle diyor:

‘‘Ben Sayın Denktaş'ı hep yumuşak bulmuşumdur. Kendisi her seferinde '70 milyonluk Türkiye'nin zararına olacak bir şeyde ısrar etmem' demiştir.’’

Dışişleri Bakanı Yakış'ın Kıbrıs sorunundaki duruşu bu şekilde özetlenebilir.
Yazarın Tüm Yazıları