Yağmur yağıyor, seller akıyor romans kızı camdan bakıyor

Bir yandan gafil avlayan soğuklar, bir yandan bir acayip işleyen havalandırma sistemi; bu kış, bizim Akıllı Bina'ya zalim bastırdı. Beşinci katın sakinleri, yani bizim tayfa, sonbahar geldi mi sapır sapır dökülen sivrisinekler misali, peş peşe yere serilmekte...

İki kırmızı burunlu, süngüsü düşmüş, sefil ve süfli tip, pencerenin yanında dikilmiş, dışarıyı izliyoruz. Gri, puslu bir gök; saçmasapan bir yağmur...

‘‘Bari’’ dedim, ‘‘Yağan da yağmur gibi yağmur olsa... Çocukken ağzımızı leblebi tozuyla doldurup 'Yusuf' demeye çalıştığımızda püskürttüğümüz o aptal, tükürüklü püsürüklere benziyor.’’

Hava muhalefeti yetmiyormuş gibi, bizim kankanın da muhalefet edeceği tuttu. (Ki bu da pek şaşırtıcı bir durum değil esasında. Allah biliyor ya, zaten müzmin muhaliftir; kendisi de dahil olmak üzre, her şeye ve herkese karşıdır eksik olmasın... Yön mefhumu da hafif noksan olduğu için ben kendisine, ‘‘Yalnız yolu tarif edeceksiniz, ben karşının taksisiyim’’ tavrı güden şoförlerden aldığım ‘‘ilham’’la ‘‘Karşının Ablası’’ şeklinde hitap ediyorum, mültifonksiyonel oluyor...)

‘‘Nesini beğenmedin yağmurun?’’ diye sordu melül melül. ‘‘Romantik romantik yağıyor işte...’’ O anda arkadaşlığımızı bir kez daha gözden geçirmeye karar verdim. Dağarcığımdaki en pis bakışımı atıp; ‘‘Sen’’ dedim ‘‘kötü, kötü, kötü bir insansın. Hele ki bir yáren, kesinlikle değilsin. Aşık olduğun hálde bana söylemiyorsun, öyle mi? Bu mudur senin dostluktan, diyalogdan, iletişimden, paylaşımdan anladığın?’’

‘‘Ne aşkı be? Kim kaybetmiş de biz bulacağız aşkı?’’ diye müdafaaya geçti, az önce yağmurla ilgili o acayip ‘‘Romantik romantik yağıyor işte’’ cümlesini kuran o değilmiş gibi.

‘‘Kardeşim’’ dedim, ‘‘Şu acayip sıvasız binalar diyarı İkitelli'nin üzerine dökülen asitli sulara bakıp da romantik bir yan bulabilen birinin ya katarakt olması lázım, ya da aşık. Bunun başka bir izahatı olamaz.’’

Damarına basmış olacağım; şöyle bir gözlerini yuvarlayıp ‘‘Allah ıslah etsin, yazık...’’ dedi ve uzaklaştı. Ben belki bir damla romantizm yakalarım umuduyla, bir süre daha yağmuru izledim. Baktım, baktım, baktım; ı-ıh... E, bu durumda ne yapsın nasırlı gönül?

Kalktım, gribal enfeksiyondan mustarip bedenimi TV'nin bulunduğu odaya sürükleyip, hani belki çivi çiviyi söker diye, bünyeye bir miktar da klibal enfeksiyon zerketmeye karar verdim.

Açar açmaz ne göreyim; Funda Arar'ın Sevda Yanığı adlı şarkısının klibi... Bardaktan boşalırcasına yağan suni bir yağmur, daha önce de yanılmıyorsam MFÖ'nün ‘‘Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da’’sında ve Nilüfer'in ‘‘Çok Uzaklarda’’sında kullanılan, ‘‘rol aldığı’’ kliplerin adedi hesaba katılınca, başlı başına bir şöhret sayılabilecek olan o siyah, eski Amerikan otomobil... Onun içinde oturup, hülyalı bakışlarla, şemsiyeli kız çocuklarının, saat taşıyan yaşlı adamların filan önünden geçen Funda Arar, araba durduktan sonra, elinde siyah bir şemsiye, üzerinde turuncu bir palto, bir sürü siyah şemsiyeli ve siyah paltolu adamın arasında yürümeye başlıyor. Klibin sonunda şemsiye kalabalığını tepeden görüyoruz; Funda Arar şemsiyesini kapatıyor ve yukarıya, izleyiciye doğru bakıyor: ‘‘Aşkı sandıklara kaldırdım / Üstüne yükler yükledim / Kimseler girmesin diye / Kilitlerime kilitler ekledim...’’

‘‘Kalabalıklar içinde yalnızım mesajları, ‘‘bırak güneş içeri girsin’’ yakarışları, vs... Pek mánálı göndermeler yani... Karşının Ablası'nı çağırdım. ‘‘Bak güzelim’’ dedim, ‘‘aranan Romantik Yağışlı Yağmur bulunmuştur. Nah-a budur... Romantik yağmur dediğin, öyle İkitelli'ye yağmaz, yağsa yağsa kliplere yağar. Yoksa yağmur dediğin nedir ki? Çıldırtıcı bir trafik, bol çamur ve ıslak çoraplar... Mümkünse ben almayayım; ama yani sana ıslak ve titrek romans hayatında başarılar dilerim.’’

SKANDALI MIKANDALI YOK GARİBİN

Bütün bu laf salatası boyunca bir kez bile gözlerini ekrandan ayırıp suratıma bakmayan Karşının Ablası, kafasını ağııır ağır bana çevirip, bir Kızılderili Şefi vakarıyla; ‘‘Bu kim?’’ diye sordu.

‘‘Funda Arar’’ dedim. ‘‘Senden romantik olmasın, romantik ve güzel şarkılar seslendiren, sesi de kendisi de güzel bir hatun kişidir kendisi. Mütevazı bir profil çizer. Muhtemelen bu yüzden yıldız mertebesine yükselememiş, dolayısıyla şahsınız tarafından tanınma şerefine nail olamamıştır. Skandalı mıkandalı yok garibin.’’

Bizimki baktı, baktı, baktı... ‘‘Sevdim, hakikaten romantikmiş’’ dedi.

Sefil kadın! Var ya, o aşık değilse, ben de albino bir zenciyim... Neyse canım, yakında çıkar o yanığın kokusu elbet. O zaman gözyaşlarıyla ıslatmak için bir omuz aradığında, ben biliyorum yapacağımı. ‘‘Bak çok romantik bir şarkı vardır eskilerden’’ diyeceğim. ‘‘I'll Do My Crying In The Rain / Yağmurun Altında Ağlayacağım. Sen iyisi mi git derdini yağmura anlat. Hem gururlu ablasın ya; bu sayede ağladığını da kimse fark etmez...’’
Yazarın Tüm Yazıları