TV’deki sansür devri İnternet’e sıçradı

İki yıl önceki yazımın başlığı "TV’de başlatılan sansür devri İnternet’e de sıçarayacak"dı.

Yazıya "Yıllardır yazıyorum, okurlarım dışındakilere dinletemiyorum. Kelebek’in yetenekli sayfa tasarımcısı Ramazan Daşçı’dan rica ettim, köşemin isminde kullanılan fotoğrafıma sanal bir sakal taktı", diyerek başlamış ve sakalım sayesinde uyarım bu kez ciddiye alınır diye ummuştum.

Ne yazık ki, işe yaramadı. 11 Mayıs 2005 tarihli yazımı, "Ağlayacaksanız n’olur şimdi, meme için ağlayın. Bir, iki yıl sonra iş işten geçtikten sonra değil", diye bitirmiştim. Aradan iki yıl geçti ve İnternet’i sansürleme yasası yürürlüğe girdi.

Ramazan Daşçı’dan bu kez daha farklı bir şey isteyeceğim. Köşemin logosunda türbanlı görsel kullansın. Malum şimdi moda türbanlı yazarlar. Kamu kurum ve kuruluşlarında işe giriş için tercih nedeni olan türban gazete köşelerine kapağı atmak için de bir ayrımcılık kriteri oldu. Kimi yayın yönetmenleri yazarın türbanlı olmasının okunurluğunu artırdığını düşünüyor herhalde.

Okurların umrunda olmadığı kesin de, medyanın NeoAkEntelleri’nce okunmak için işe yarayan bir yöntem... Yöntemi ufak bir değişiklikle kullanayım dedim. Türbanlıların inancına da saygı duyduğumdan fotoğraf yerine illüstrasyon kullandım. Bunu da bir köşeye not edin lütfen, gazetelerde tesettürsüz kadın yazar kalmadığında imzasında türbanlı illüstrasyon kullanan ilk yazar olma ünvanım güme gitmesin.

Yeni yürürlüğe giren İnternet Yasası ve hazırlanmakta olan RTÜK Yasası’na dikkat ederseniz gidiş o gidiş çünkü... İnternet Yasası, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na dilediği siteyi mahkeme kararı gerekmeksizin, müstehcenlik gerekçesiyle kapatabilme olanağı tanıyor.

Hazırlanmakta olan RTÜK Yasası’nda da benzer bir yetki düşünülüyor. RTÜK’e istediği kanalın yayınını müstehcenlik gerekçesiyle durdurma yetkisi veriliyor.

Bu yetkiler İnternet ve RTÜK Yasaları’nın hükümetlerce istismar edilebilmesine olanak veren yetkiler. Yarın, öbür gün herhangi bir hükümet, muhalif İnternet siteleri ve TV kanalları üzerinde, müstehcenlik kavramını kullanarak baskı kurabilir.

Olmaz mı diyorsunuz? Müstehcenlik kavramı kişiye ve döneme göre değişen bir kavram. Birinin müstehcen bulduğu şey diğeri için müstehcen olmayabilir. Bugün müstehcen kabul edilmeyen bir şey yarın müstehcen ilan edilebilir. Daha 10 yıl önce Fashion TV’yi mozaiksiz seyrettiğimizi, filmleri meme ucu gözüküyor diye sansürlenen sahnelerden mahrum kalmadan izlediğimizi hatırlayın.

Yarın, bir İnternet sitesinin veya TV kanalının kadın sipiker başı açık haber sunuyor diye müstehcen yayın yapmakla suçlanamayacağı ne malum?

Ülker takım Yıldız Godiva yeni baldız

Ülker’e Godiva markasıyla sinerji kurmamasını tavsiye etmeye kalkan "halkla ilişkilerci"ler var.

Fikir fikirdir olabilir. Ama biri ipin ucunu kaçırmış, müşteri kazanmak için hem ona hem buna yaranmaya çalışırken fena çuvallamış.

Önce Ülker Grubu Sözcüsü Metin Yurdagül’ü, "Godiva ile Ülker apayrı kuruluş ve markalar, birbirleriyle etkileşim içine girmemeleri gerekir" dediği için alkışlamış.

Sonra Ülker’in Kurumsal İletişim Genel Müdürü Zuhal Şeker’i, satın alma sürecinin medya iletişimini yapmaktaki başarısından dolayı kutlamış. İyi de Yurdagül’ün dediği gibi Godiva ile Ülker markalarının birbirleriyle etkileşim içine girmesi yanlışsa, haberin medyada günlerdir "Ülker, Godiva’yı satın aldı" diye gümbür gümbür çıkması yanlış demektir.

Godiva’yı Ülker değil Ülker’in de içinde bulunduğu şirketlerin çatısı olan Yıldız Holding satın aldı. Ancak haber tüm medyada Yıldız Holding, Godiva’yı satın aldı diye değil Ülker Godiva’yı satın aldı diye çıktı.

Demek ki ya haberin iletişimi iyi yapılamadı, Ülker ile Godiva markasının etkileşim içine girmesi şirketce arzulanmamasına rağmen haber medyada "Ülker, Godiva’yı aldı" diye çıktı. Ya da Godiva markasının satın alınmasının, Ülker markasının prestijine olumlu katkı yapması istendi ve haberin medya iletişimi bu şekilde yapılarak Godiva’yı aslında Yıldız Holding satın almış olmasına rağmen Ülker satın almış gibi yansıtıldı.

Ben ikincisinin geçerli olduğunu ve Godiva’nın prestijinden Ülker’e pay çıkarmaya yönelik iletişim stratejisinin doğru bir karar olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de Yurdagül’ün açıklamasının dil sürçmesinden ibaret olduğu kanaatindeyim.

Godiva, erimekte olmasına rağmen dünya çapında prestijli bir marka. Tamamen eriyip gidene kadar Ülker’in bu prestijden en iyi şekilde yararlanması gerekiyor. Türkiye’de bu başarıldı. Şimdi daha zoru ve daha ince iletişim stratejileri gerektiren yurtdışı bacağı var sırada.

Ülker’in bunu da başaracağından eminim.
Yazarın Tüm Yazıları