Türkler parayı biriktirir biriktirir, yiyemeden gider

Güngör Uras çok renkli bir kişilik aslında. Ciddi iktisat yazılarının, röportajlarının ötesinde biri. Bebek Oteli'nin terasında onunla sohbet etmek çok keyifli.

Bazen yakalıyorum onları, uzun yıllardır kopmadıkları bir grupları var, sürekli muhabbet edip, eğleniyorlar. Ne var ki, bu hela meselesi yüzünden, kendi hayatında hiç de ekonomik biri olmayan ben, onunla ekonomi alanında röportaj yapmak zorunda kaldım. Ee zorlandım. Ama o kadar basitleştirerek anlatabiliyor ki, ben bile anlayabiliyorum. Ne anladığımı sorarsanız? Durum vahim. Yapılacak bir şey kalmayınca, röportaj da çok ciddi olunca, işi biraz gırgıra vurup, şekilde görüldüğü gibi salıncağa biniyorum. O da beni sallıyor.


Siz daha kaç yıl yazı yazarsınız?

- Ölünceye kadar çalışmaya mecburum. Normal yollardan Türkiye'de birikim sağlayamıyor insan. Ancak çalışırsam bu hayat standardımı sürdürebilirim. Allah sağlık ve ölünceye kadar çalışma imkanı versin diye dua ediyorum. Türkiye'de insanlar hep yarını düşünür, bugünü yaşayamazlar. Habire para biriktirirler. Halbuki yurt dışında, kadın adamı beğenmiyorsa ayrılıyor. Aç kalırım diye düşünmüyor. İşini beğenmiyorsa, işi bırakıyor. Türkiye'de böyle bir şey yok. Kadın kocayı bırakamaz. İnsan küfrede küfrede sevmediği işine devam eder. Sevse bile, yaşlandığında çalışmaya kendini mecbur hisseder. Çünkü sosyal güvence yoktur. O yüzden Türkler parayı biriktirir biriktirir, yiyemeden gider. İstanbul'a 74'de geldik, Vehbi Bey'le tesadüfen dost olduk. Nuran'la bizi çağırır, bir türlü ev sahibi olamadığımızı biliyor, ikide bir hesap yapardı. İkimize de kaç para kazandığımız sorar, ‘‘Siz bu sene de ev alamıyorsunuz!’’ derdi. Aldığımız paralar belliydi, bir de kız okuttuk. Altın madenini de bulamadık.

Dini duyguları sık sık gündeme getirmeniz bir halk yazarı olduğunuz için mi?

- Hayır efendim, inattan! Bazı insanların Türk halkına yanlış şeyler öğrettiğini gördüm. Ben bunlardan daha iyi yaparım dedim ve açtım kitapları okumaya başladım. Hatta bir ara İsmail Halit ismiyle dini ahlaki yazılar da yazdım. Benim yazı ilkem şu, ben sadece kendi merak ettiğim şeyleri yazıyorum. Dinde de öyle. Bayram günü, kurban nasıl kesilir diyorum, soracak kimsem yok, açıyorum okuyorum, sonra yazıyorum.

Mehmet Barlas'la iyi arkadaş olmanızda garipsenecek bir durum var mı?

- Niye olsun? Çok kültürlü, dünyada olup biteni çok iyi takip eden biridir. Zaten yeni bir dostluk değil ki. Çok eski. Herkes farklı bir Mehmet Barlas tanır. Onu seviyor olmam, her konuda aynı fikirdeyiz anlamına gelmez. Sivri bir insan olmasa zaten Mehmet Barlas olmaz. Mehmet sayesinde bütün Gaziantepliler'le de dost oldum ben.

Kızınıza verdiğiniz 10 öğüt nedir?

- Kendi ayaklarının üzerinde dur. Ağlama. Hiç. Sadece kızımın değil hiçbir kadının ağlamasını istemem. Ne aradığını bil. Bir kişiliğin olsun ve onu koru. Ondan sonrası şans. Bir kadının doğru dürüst bir erkekle birlikte olması şanstır.

Gazetecilere vereceğiniz öğütler?

- Ben onlara hiç öğüt veremem. Hasan Pulur'a sorun, ustamız odur, o ne söylerse doğrudur.

Herkesin anlayabileceği bir şekilde şu ekonominin nasıl kurtulacağını anlatır mısınız?

- Sadece üretim demekle de olmaz. Beşer yıllık stratejik planlama hazırlanacak. 15 yıllık önümüzü göreceğiz. Bunu yapacak planlamacılar var. Uzaydan getirmeyeceğiz bu adamları. Sonra gideceğiz Hans'a, Johnny'e ‘‘Hedefimiz bu, kararlılığımız bu, bize yardım edin’’ diyeceğiz...


Özal’la başkanlık yarışı


Ben hep Merkez Bankası Başkanı olmak istedim. Neden mi? Çünkü Merkez Bankası Başkanı ciddiyse, yaptığı işe kafayı kelleyi koymuşsa, bankaları da, ekonomiyi de adam eder diye düşünürdüm. Hálá da böyle düşünüyorum. Turgut Bey'le o sıralarda aramız çok iyi. O da biliyor bu düşüncelerimi. Dünya Bankası'ndan yeni gelmiş. Bir gece telefon etti. ‘‘Güngör’’ dedi, ‘‘Ankara'ya gitmemiz lazım’’. ‘‘Niye?’’ dedim. ‘‘Memleketin hali rezalet, Merkez Bankası Başkan Yardımcısı olmalısın sen’’. ‘‘Ankara'ya giderim ama başkan yardımcısı olarak değil. Ben başkan olmak istiyorum’’ dedim. ‘‘Sen ne biçim adamsın! Hem memlekete hizmet etmek istiyorsun, hem de görev seçiyorsun’’ dedi. ‘‘Allah Allah başkan olmak varken niye yardımcı olayım’’ dedim. ‘‘Senden zaten hiç bir şey olmaz’’ dedi ve pat diye suratıma telefonu kapattı. Ertesi sabah gazeteyi elime aldığımda bir de ne göreyim: ‘‘Turgut Özal, Merkez Bankası Başkanlığı'na aday gösterildi’’ yazıyor. Adamcağız başkan olacağını düşündüğü için bana başkan yardımcılığı teklif ediyormuş...


Televoleci ekonomistler hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Türkiye'ye çok büyük hizmet yaptılar. Sevaplarıyla günahlarını bir kefeye koyarsanız, sevapları daha ağır basar. Ekonomiyi sevdirdiler. Keşke bu mesleğin temel fonksiyonlarını daha iyi yerine getirselerdi...

Siz hangi ekonomistlere güveniyorsunuz?

- Merih Celasun, Oktay Yenal, Attila Karaosmanoğlu, Ercan Kumcu, Deniz Gökçe. Hakikaten iyi iktisatçılardır...

Bir kısmı televoleci diye anılmıyor mu?

- Olsun efendim. Herkesin Einstein mı olması lazım! Onlara televoleci dendi. Onlar da kabul etti.

Siz?

- Keşke televoleci olabilsem. Benim tarzım değil...
Yazarın Tüm Yazıları