TBMM tehdit altında

KANDİL’deki merkezinden, ülke sınırları içindeki teröristlerin, silahları ile birlikte çekileceği açıklandı ve arkasından, hükümetten ve TBMM’den beklenen anayasal, yasal düzenleme talepleri ültimatom üslubuyla sıralandı; genel af ve nihai safhada silah bırakma olarak takvimin tamamlanacağı ilan edildi.

Haberin Devamı

İstedikleri yerine getirilmezse geriye dönüp, teröre devam edecekleri satır aralarından anlaşılıyor. Bu açıklamalardan anlaşılan, silahları istediklerinin yapılması konusunda tehdit unsuru olarak muhafaza edecekler. sonuçta, taleplerinin muhatabı TBMM, anayasal düzenlemeler ve yasal düzenlemeleri yapacak olan kurum olarak, silahların gölgesinde, terörün tehdidi altında yasama görevini sürdürmeye çalışacak...
TBMM Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda, düşmanın top sesleri, Meclis’in duvarlarında yankılanırken bile iradesini ipotek ettirmedi, bağımsızlığını korudu. Bugün, eli kanlı terör örgütünün tehditleri ile karşı karşıya. Silah bırakmadığı sürece, ne kadar iyi niyetle yapılırsa yapılsın, terör örgütü ile yapılan bütün müzakereler tehdit ve şantaj ile biter. Mektup teatisi ve her türlü müzakere sonucu gelinen safhada ortaya çıkan sonuç, ne hazindir ki, TBMM‘nin teröristler tarafından tehdit altına alınması olmuştur.
Cevabı beklenen soru, Kürt yurttaşların da bir parçası olduğu Türk milletinin egemenliğini temsil eden TBMM’nin bu tehditler karşısında tutumunun ne olacağıdır.
S.Ö.

Haberin Devamı

Deli dumrul devleti

2004 yılında faturalı, her şeyi ile yasal bir cep telefonu aldım. Kaçak cep telefonu ithalatının önüne geçmek için IMEI kayıt uygulaması başladı, sorunsuz telefonumu kullanmaktaydım. 2013 yılı Ocak ayında, BTK rumuzlu bir SMS ile, cihazımın IMEI numarasının kopyalandığını, onun için kullanıma kapatılacağını söylediler ve de kapattılar. Tahminim, bu mesajlardan günde yüzlercesi masum vatandaşlara gönderiliyor.
Allah aşkına, hangi hırsız benim IMEI numaramı kopyalamışsa, devlet gitsin onun yakasına yapışsın. Bu kadar vatandaşına hor bakıp, ondan sonra ‘milli irade edebiyatı’ yapmıyorlar mı, sinir oluyorum.
Mehmet CANBEYLİ- Braunschweig-ALMANYA

Biz kimiz?

MARMARA Üniver-sitesi’nde araştırma görevlisi kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarıyız.
Ocak 2013 tarihli YÖK Yasa Taslağı’nın özellikle araştırma görevlileri için yol açacağı olumsuzluklara dikkat çekmek için bir araya geldik. Amacımız sadece kendi üniversitemizdeki akademik personeli değil, yeni yasanın muhatabı olan Türkiye’deki tüm üniversitelerin akademik personelini de bilgilendirmektir. Lütfen desteklemek için www.kadromadokunma.com’a tıklayınız.”

Haberin Devamı

İt kim kervan kim

PKK’lı Karayılan 25.04.2013 tarihinde, çekilme koşulu olarak Anayasa’da değişiklik yapılması, Öcalan ve diğer PKK’lı tutukluların serbest bırakılması, Kürt sorununda Amerika ve Avrupa Birliği’nin yardımcı olması (Daha daha ne yardımı?) gerektiğini açıkladı. Hâlâ ne isteyecekler diye soranlar var, inanılmaz... Barış istemiyor musunuz diyenler var...
Akillerden Avukat Kezban Hatemi ve Akiller Heyeti gittikleri yörede protestolarla karşılaştılar. Kezban Hatemi protestocuları kastederek “İt ulur, kervan yürür” dedi. Bir avukat yorumu; karşıt görüşte olanları it olarak tanımlıyor!
Avrupa Parlamentosu’nda PKK’lıların artık terörist olarak değil, ‘aktivist’ olarak tanımlanmasına karar verildi.
Ne tesadüf...

Haberin Devamı

Cübbeli’nin duası Naim Hoca’nınkinden daha kuvvetli çıktı

ERZURUM’da ünlü Naim Hoca aydın ve Atatürkçü bir din adamı vardı, Erzurumspor’un hiçbir maçını kaçırmaz, namaz vakti bile olsa “Namazın kazası olur, maçın kazası olmaz” diyerek bütün maçlara giderdi. Erzurumspor 1. Lig’de iken Hoca’ya gelip dua etmesini istediler.
Yenilirse Erzurumspor ligden düşecekti.
90 dakika doldu, hakem uzatmaları oynatırken gol geldi ve Erzurumspor ligden düştü.
Naim Hoca’ya “Hocam sen ne biçim dua ettin böyle” diye sitem ettiler.
Hoca sakalını sıvazlayarak:
Ben 90 dakika için dua etmiştim, bu hakemin maçı uzatacağını nereden bileyim?”
Cübbelinin duası demek ki daha mutebermiş...
A.Y.

Haberin Devamı

OKUYUNUZ

24 Nisan’da Meclis Mustafa Kemal’i oybirliği ile seçti
 
23 Nisan günü bu köşede yayınlanan Prof. Dr. Cengiz Kuday imzalı bir yazıda şu notlar yeraldı:
“24 Nisan günü Meclis Başkanı seçiminde iki aday yarışır. Adaylardan Celalettin Arif Efendi’nin aldığı oy 108 olarak açıklanırken, Mustafa Kemal’in aldığı oy 110 olarak ifade edilir. Arkasındaki bu sınırlı desteğe rağmen Mustafa Kemal... bir ulus olma şuurunu topluma yansıtır.”
İyiniyetinden kuşku duymadığım Sayın Cengiz Kuday’ın aktardığı bu bilgiler yanlış. Mustafa Kemal, Meclis Başkanlığı seçimine tek aday olarak girdi ve oybirliği ile seçildi.
İlk Meclis 23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal’in çağrısı ile toplandı. En yaşlı üye olan Başkan Şerif Bey’in kısa açış konuşmasından sonra oturum kapandı. Meclis 24 Nisan’da tekrar toplandı.
Mustafa Kemal 24 Nisan’da 4 saat ‘açık’ oturumlarda ve 2 saat ‘gizli ve kapalı’ oturumlarda olmak üzere toplam 6 saat konuşma yaptı. Yeni Meclis’e sunduğu ‘Hakimiyet milletindir’ ilkesini de içeren 6 maddelik önerge kabul edildi. Mustafa Kemal’in çizdiği çerçeveye göre Meclis’in reisi aynı zamanda, Meclis’in tek tek seçeceği ‘bakanlar’ın da başkanı olarak Meclis adına hükümeti yönetecekti. Bütün yasama, yargı ve yürütme yetkisini bünyesinde toplayan Meclis, ayrıca bir padişah vekili veya başkan aramayacaktı. Mustafa Kemal’in tüm bu önerileri kabul edildi.
TEK ADAY M. KEMAL
 
Günün sonunda Meclis reisi seçimi yapıldı. Bu seçime tek aday olarak giren Mustafa Kemal Meclis’in oybirliği ile ve 110 oyla Meclis Başkanı ve aynı zamanda icra heyeti (hükümet) başkanı seçildi. Meclis başkanlığı seçiminde başka aday çıkmadı. Mustafa Kemal ve başka bir aday arasında yarış olmadı. 24 Nisan’da Meclis oturumuna katılan üye sayısı toplam 112 olmuştu. Başkan ve Mustafa Kemal’in kendisini saymazsanız, Meclis’in tüm üyeleri Mustafa Kemal için oy kullanmıştı. Daha sonra Meclis ikinci başkanı için seçim yapıldı. Buna da tek aday olarak Celalettin Arif katıldı. Ona da Meclis’in yine neredeyse tümü oy verdi ve 109 oyla ikinci başkan seçildi. Seçimler açık oyla ve el kaldırarak yapıldı.
23 Nisan’da Ankara’da Meclis’in açılışına İstanbul’dan kaçabilen ve Anadolu’dan seçilenler dahil toplam 125 civarında ‘milletvekili’ gelmişti. 24 Nisan’da Meclis’teki oturumda toplam sayının 112 olduğu zaten kayıtlarda var. Meclis’te üye sayısı daha sonra, ilerleyen aylarda  çeşitli katılımlarla 300’ü geçti ve 350 rakamı civarında oldu.
Merak edenler Sayın (ve rahmetli) Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun ‘İlk Meclis’ adlı eserine bakabilir. Bu esere internetten de ulaşmak mümkündür. Velidedeoğlu 16 yaşında bir lise öğrencisi olarak zabıt tutan gençler arasında 23-24 Nisan 1920 Meclis oturumlarına katılmıştı. Sonradan bu anılarını kaleme aldı. (Merhum H.V. Velidedeoğlu’nun eşi, Cumhuriyet gazetesi yazarı Meriç Velidedeoğlu’na danışılabilir.)
Celalettin Arif, İstanbul’daki Meclis-i Mebusan’ın başkanı olarak kendisini bu Meclis’in de doğal başkanı olarak görüyordu. Ancak Mustafa Kemal, ilkelerini kendi belirlediği Meclis’te reis seçimi yapılmasını istedi. Üstelik Mustafa Kemal Meclis üyelerini reis seçiminden önce açık biçimde uyardı. Yaşanan bütün kötülüklerin nedeni olarak, kendisini görenler bulunduğunu ve M. Kemal devreden çıkarsa, işgalcilerle uzlaşma şansı olacağını iddia edenlere dikkat çekti ve başkan seçerken ‘tüm bu hususlara’ da dikkat edilmesini istedi. Meclis bu konuşmadan sonra Mustafa Kemal’i tüm üyelerin katılımı ile başkanlığa seçti. Mustafa Kemal seçildikten sonra yaptığı konuşmada ‘umum oyların’ (tüm oyların) kendisine verilmesini, milletin kendisine duyduğu güvenin sonucu olarak değerlendirdi ve buna göre azimle çalışacağını vurguladı.
Aktardığım tüm bu bilgilerden anlaşılacağı gibi 24 Nisan 1920’de  Mustafa Kemal’in ‘tek oy farkla’ ve Meclis’in ‘sınırlı desteği’, hatta tesadüfi sayılacak şekilde başkanlığa seçildiği iddiası tamamen gerçek dışıdır. Tarihe, ilk Meclis’e ve Mustafa Kemal’e duyduğum saygı nedeniyle bu düzeltmeyi yapmayı gerekli gördüm.
Kerem ÇALIŞKAN- Bağımsız Dergisi Yayın Koordinatörü

Anayasa Mahkemesinin görevleri nedir?
 
ANAYASA Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümü töreninde Başbakan “Devleti koruyan Anayasa Mahkemesi” demiş. Kendisini devlet olarak görüyor. Daha önce de Danıştay, hükümet kararlarını iptal edince “İçim yanıyor” demişti.
Eski Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdikçe “Orası Anayasa Mahkemesi değil, ana muhalefet mahkemesi” diyordu. Şimdi kendi doldurduğu kişiler, onun yararına karar verdikçe “Devleti
koruyan Anayasa Mahkemesi”
diyor. Anayasa Mahkemesi devleti değil, hakkı, hukuku korumak için kurulmuştur. Görevi göz boyamak, itirazları susturmak değildir.
Bir muhasebecinin, yıllardır buraya başkan seçilmesi ne kadar doğrudur.
Muhasebeci, o konularda bilgi alınması için üye yapılmış olabilir. Ama hukuk kurumunun başında hukukçu olması gerekir. Davalardaki bilirkişiler hakimin yerini alıyor mu?
“Adaletsizliği önlemeye gücünüz yetmeyebilir. Ama itiraza her zaman gücünüz olmalı” (K.Wiels)
Dinçer ÖNAL-Hukukçu

Yazarın Tüm Yazıları