St. Tropez benzetmesi

Fatih Altaylı Güney Fransa’yı kıro cenneti ilan ederken New York Times gazetesinin Bodrum’u Türkiye’nin St. Tropez’si ilan edeceğini öngörmemişti kuşkusuz...

Sabah gazetesinin Pazar ekinde Şebnem İyinam’ın "Bodrum uzmanları"ndan aldığı demeçler ise konunun çok uzaklarında dolaşıyordu.

Bodrum’un Türkiye’nin St. Tropez’si seçilme nedenini Türkiye’nin turizm baş merkezi olmasına ya da özgürlükçü hoşgörüsüne bağlayan "uzmanlar" öyle anlaşılıyor ki ne Bodrum’u ne St. Tropez’yi kavrayabilmişler.

Bir kere ne Bodrum Türkiye’nin, ne St. Tropez Fransa’nın turizm baş merkezi.

İkincisi St. Tropez özgürlükçü ortamıyla ünlü bir yer değil ki Bodrum’a bu nedenle benzesin.

New York Times’ın benzetme nedeni bu olsa, Bodrum’u Türkiye’nin St. Tropez’si değil Mikonos’u ilan ederdi.

St. Tropez ve Bodrum’un çok daha önemli ortak yanları var oysa.

Her ikisi de, bulundukları ülkenin zenginlerinin, ünlülerinin yazlık evlerini barındırıyor.

Fransız sosyetesi yazın bir bölümünde St. Tropez’de, kendi malikanelerinde yaşıyor. Türk sosyetesi de Bodrum’daki villalarında...

Her ikisine de turist olarak gidenler sosyete değil, sosyete kuyrukları.

Ünlüler nereye giderse, peşlerinden gidip piyasalarını yükseltmeye meraklı tipler bunlar.

Tekstil fasonculuğundan zengin olmuş ama ünlü olamamış ihracatçı zamparalar, televizyon fasonculuğundan ünlü olmuş ama zengin olamamış gazeteci hamkırolar, tekstil atölyesinde son ütücü olarak çalışırken patronla kırıştırıp masa başına terfi eden ama yetinmeyen sosyal merdiven tırmanıcılar vs...

Kısacası St. Tropez’yi de, Bodrum’u da asıl dolduran turist kalabalığı sosyete kuyruklarından oluşuyor.

Fatih Altaylı, Güney Fransa’ya tatile gidenleri kıro ilan etmekte bu nedenle haklı.

Haksız olduğu tek nokta var. O da Güney Fransa’nın güneş, kum, deniz, dans tatilinden ibaret sığlıkta bir yer olmaması.

Kıro diye Nis’i, Kan’ı, St. Tropez’yi, Monako’yu gezip de Mougins’e, Saint-Paul-de-Vence’a, Eze’e, Biot’ya, Vallauris’ye uğramayana denir.

Türk’ün olmadığı ülke var mı?

Her sabah olduğu gibi işe gelirken radyoda yine Cem Ceminay’ı ve Prenses’i dinliyordum.

Radyo N101’deki programda Ceminay, işin biraz da matrağına kaçarak, bir soru sordu; "Dünyada tek bir Türk’ün bile olmadığı bir ülke var mıdır?"

Prenses’le iki gün üst üste bu soruyu tartıştılar. Bir ara üyelerinin her derdine çare, her sorusuna yanıt bulan BackUp’a sormayı bile düşündüler. Sonra dinleyicilerine sordular. Ve sonunda dünyada Türk’ün olmadığı tek bir ülkenin bile olamayacağına karar verdiler.

Ama yanılıyorlar.Dünyada Türk’ün yaşamadığı bir ülke var.

Hangisi mi? Yok öyle, hemen cevaplamayacağım... Cuma günü yanıtı yazmadan önce ben de size soracağım.

İpucu olacak ama vereyim. Sorunun cevabı, kanıt göstermenizi gerektirmeyecek bir cevap.

Cevaplarınızı pazartesi öğlene kadar yurtsan@hurriyet.com.tr adresine bekliyorum.

Cem Ceminay’ın dinleyicileri sorunun cevabını bulamamıştı. Bakalım Ceminay’ın dinleyicileri mi, yoksa benim okurlarım mı daha zeki?

Hodri meydan!

Kodu mu oturtan RTÜK Başkanı

RTÜK Başkanı Zahid Akman, TV’deki spor programlarında sadece spor konuşulması gerektiğini buyurmuş.

Karışmadıkları bir bu kalmıştı. Oldu olacak her televizyonun başına bir RTÜK yöneticisi oturtsunlar ve her programın içeriğini belirlesinler.

Hatta TV’leri tamamen RTÜK yönetsin.

Sporcunun, sanatçının, şarkıcının, öğretim üyesinin, gencin, kadınların, 60 yaşından büyüklerin, 40 yaşında olup 32 dişi olmayanların, kedi besleyenlerin, kapısı olan dükkan sahibinin, penceresi olan evde oturanın siyaset konuşmasını yasaklasınlar.

Televizyonda siyaset konuşmak sadece siyasetçiye serbest olsun. O da tabii AKP’li olanlarına...

Kodu mu oturtan RTÜK Başkanı böyle olur.

Paşayı filan boşverin, bundan böyle herkes RTÜK Başkanı kükredi mi hizaya girecek...
Yazarın Tüm Yazıları