Sözüme başlamadan önce

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Hatıralarımı yazmaya devam etmeden önce bir konuya değinmek zorundayım.

Türkiye 1967 yılından bu yana demokrasi konusunda adım adım geriye gidiyor.

Başlarda bu geriye gidiş süreci beşer yıllık dönemlerde gözle görülür izler bırakırdı.

Sonra iz bırakma süreci kademeli olarak kısaldı.

Çiller döneminde 22 ay Türkiye dışında yaşadım, geri döndüğümde koskoca ülke baştan aşağıya değişmişti.

Olumlu olan her şey silinip gitmişti.

İnsanlarımızın kişilikleri bile yeniden tanımlanmıştı.

Şu aralar demokrasi konusunda geriye gidiş hızının gözle görülür iz bırakma süreci bir aylık döneme inmiş durumda.

Burada olmadığım 30 gün içinde bile Türkiye, yine olumsuzluklara olumsuzluk katmayı başarmış.

İnanılacak gibi değil ama karakterlerde deformasyon yaşanma hızı da birer aylık döneme inebildi.

20 öğretim üyesinin bir anda işten atılmasını...

Dahası bunların doktor, doçent, profesör gibi unvanlarını kullanmalarını ömür boyu yasaklayan zihniyeti, demokrasideki çürümeyi teşhir etmeye yarayacak yepyeni bir alan icat etmeyi başarabildiği için tebrik ediyorum.

Dahası bu zihniyetin temsilcilerinin gözlerinden öpüyorum.

Kendilerinden acele bir adres rica edeceğim.

Yıllardır rafta tuttuğum doktora unvanımı kendilerine yollayacağım.

Tepe tepe kullansınlar...

*

Bu memlekette insanları yazı yazarak mutlu etme hedefini her gün gerçekleştirmeye çalışmak bazen gerçekten zorlaşıyor.

Bunu da bilmenizi istedim.

*

Ve şimdi hatıralarımın devamı...

Dün anlattığım gibi uçaktan indiğimde Tarkan'ın iki metre yakınına düştüm.

Bu karşılaşma anından 15 gün önce, kendisine Amerika'da başarılı olamadığı için geri dön çağrısı yapmış, dahası şişko da demiştim.

O yazıdan sonra Tarkan'ın Fransa ve Belçika plak listelerinde ön sıralarda olduğu ortaya çıktı.

Hatta Belçika'da bir numaraya bile yükselmişti.

Gerçi kötü niyetli olsam ve olumsuzluk yapmayı kafaya koysam bu iki gelişmeye de kendimce kılıflar bulabilirdim.

Örneğin, Fransızlar'ın dünyada en çok sevdikleri film yıldızı Jerry Lewis'tir. Sanat anlayışı Jerry Lewis'i aşamayan bir ülkede Tarkan'ın liste birincisi olması da normaldir, diye bir yazı yazabilirdim.

Veya;

‘‘Belçika'da değil Tarkan ben bile plak çıkartsam listede birinci sıraya yükselebilirim. Çünkü Orada Hadi Uluengin yaşıyor. Aslında gerçek bir milliyetçi olan, ancak bunu tipi itibariyle gizlemeyi başaran Hadi, çocuklarına gazete ilanı yoluyla talimat vermiş. Hangi Türk'ün plağı çıkarsa alacaksınız demiş. Eh, Hadi'nin çocuklarının sayısı da son gelişmelerle birlikte Belçika nüfusunun yüzde ellisini aştığından Tarkan'ın bu ülkede liste başı olması da gayet tabii ki normal’’ diye bir yazı da yazabilirdim.

Ama bunları yapmıyorum, çünkü Tarkan katiyen şişko değildi ve eğer bana kızarsa ‘‘Sen bana konuşacağına kendi haline bak piknik tipli homongolos’’ diye beni azarlayabilirdi.

*

Ne yapayım, sustum tabii.

‘‘Merhaba’’ dememeye azami gayret göstererek uçaktan indim.

Yolculuğumun bundan sonrasında aksilikler olacağının ikinci işaretini de bize düşen taksinin şoförünü görünce anladım.

Boyuna ve enine iki metreyi hayli aşan ve ayaklı bir dörtgene benzeyen bir zenciydi bu.

Haitiliydi.

Bunu da isminden anladım. İsminde sadece Fransızlar'ın yapmayı başarabileceği bir başarıya ulaşılmış, okunması tamamen imkânsız olan bir dizi harf yan yana dizilmişti.

Oralarda taksinin arka koltuğuna şoförün isminin yazıldığı plaket takıldığından bu sosyolojik tespitleri anında yapabildim.

Ve gardımı aldım.

Ben ırklara karşı önyargılıyım.

Örneğin, bana göre diktörtgen görünümünde olan ve üstelik de irice bir kovboy şapkası giyen bir Haitilinin kendisine meslek olarak taksi şoförlüğünü seçmesi için matıklı hiçbir sebep katiyen yoktur.

O adam bence bir katil veya en azından ırz düşmanı filan olmalıydı.

Veya kulüplerde kapı görevlisi de olabilirdi.

Aşırı izdiham olduğunda onu kapıya dikiverdin mi, bin kişi aynı anda içeriye girmek istese bile kıpırdaması imkânsızdı.

Ayrıca onunla kimse tartışmaya cesaret edemeyeceğinden, her sorun kolaylıkla çözülebilecekti.

Ancak adam bu mantıki profesyonel tercihleri yapmamış ve taksi şoförü olmuştu.

Bunun tek mantıki açıklaması da, adamın aslında Dominik Cumhuriyeti'nden gelen esrarları New York'ta dağıtma işini üstlenen kişi olmasında yatmaktaydı.

Her gün esrar dağıtım işine çıkıyor, polis durumu çakmasın diye taksiye göstermelik bazı müşteriler alıyor, sonra da akşam üzeri bunları münasip bir yerde öldürerek cesetleri yok ediyordu.

Cesetleri belki de çiğ çiğ yiyordu. Belki de müşterilerini ceset olarak değil de canlı canlı yiyordu.

*

Yazdıklarımdan belki de anlamışsınızdır; şoförün tipini görünce bende hafiften bir paranoya başlamıştı.

Taksiye bindikten sonra mazeret bildirip inmeye de korktuğumdan çaresiz kaçınılmaz kaderimi beklemeye başladım.

İşte o anda hiç de ummadığım bir gelişme oldu.

Yazının başındaki ciddi fikirlerimi yazmasaydım olayı bugün bitirecektim, ama ne yapayım yer kalmadı. Arkası yarın.

Bu küçük teknik aksama bile gösteriyor ki ciddiyet bana katiyen yaramıyor.



Yazarın Tüm Yazıları