Şimdi yaptığım elektronik müzik, 20 yıl sonrasının

1960'lı yıllarda dünya Jimi Hendrix'in, Türkiye ise Gökçen Kaynatan'ın gitarıyla inliyordu.

Jimi'nin dişleriyle çaldığı gitarı Gökçen yere yatarak sırtında konuştururdu. ‘‘Gökçen Kaynatan ve Arkadaşları’’nın Emek ya da Paris Sineması'ındaki konserleri öncesinde Beyoğlu ya da Bağdat Caddesi saatler öncesinden gençlerle dolup taşardı. Bir hafta odasına kapanıp müziğin 6 renkli tablosunu yaptığı ‘‘Doğanın Ötesi’’ni yarattı. Stüdyosunda sesi 360 derece renklendirmeye çalışırken defalarca kulak zarlarını patlattı. Gökçen'le çocuklukla karışık ortak gençlik günlerimizi anarken ‘‘Shake Baby Shake’’ler söyledik, Chat Atkins'i andık. 29 yıllık eşi Gülnur ile seramikçi kızı Elif etrafımızda birer pervane. İç mimar kızı Zeynep ise çalıştığı yerden izin alamadığı için telefonla bize katılıyor. Baba Kaynatan 64'ünde, maşallah ne göbeği var ne de beyaz saçı. Kadıköy'de asansörsüz bir binanın 5. katındaki stüdyosunun merdivenlerini günde 5 kez inip çıkıyor. Mahallenin bütün güvercinlerini beslemeye eskiden olduğu gibi aynen devam ediyor. Doruk Onatkut'a 25 bin liraya orgunu satıp bu parayla aldığı 1961 model beyaz Fiat Spider hálá kapısının önünde. Onun arkasında 1974 Ford, Audi ve Audi. Emektar Ford'un arka bagajında her mesleğin dört dörtlük takımı var. Envai çeşit tornavidadan silikon türlerine, her boy ve her renkte dübelden matkap çeşitlerine, bin bir çeşit ve boydaki pense, kerpeten, çivi, vida ve iş tulumlarına kadar. Mübarek sanki mimar değil, seyyar hırdavatçı. Belki de bu yüzden bugüne kadar hiçbir özel radyo ve TV onun kapısını çalmadı. Tıpkı yıllarca emek verdiği, grubuna aldığı, ekmeğini paylaştığı birçok ünlü müzisyen arkadaşı gibi.

Metin Bulut'un gitarı hayallerimi süslerdi

İlk gitarımı ortaokuldayken ağabeyim getirmişti, bir Hawaii bozması. Kendi kendime onun perdelerini tamir edip çalar hale getirdim, içine de bir yumurta mikrofon koydum. O zamanlar kimse bunları değil görmek, sözünü bile etmezdi. Metin Bulut o zamanlar Kadıköy Kordon Oteli'nde çalışıyordu. Her gün Haydarpaşa Lisesi'ne giderken otelin önünden geçip pencereden onun çaldığı caz gitara bakardım. Bütün rüyalarımı Metin Bulut'un o gitarı süslerdi. Çarşamba günleri matine olurdu, gidip en önde onu dinlerdim.

Lisedeyken güzel bir bas gitar yaptım kendi ellerimle, onu sonra rahmetli Mesut Aytunca'ya hediye ettim, vefatına kadar hep kullandı. Ben gitarla yatıp gitarla kalkıyordum. Pikabımı sonsuza ayarlayıp kulaklığı kulağıma takardım, gitarım elinde uyurdum, sabah kalktığımda parça ezberimde olurdu.

14 kişilik grubumuzla konserlere çıkıyorduk

Gökçen Kaynatan ve Arkadaşları'nın ilkini 1958'de Haydarpaşa Lisesi'nde okurken kurdum. O grupta Bülent Ateş, Ertuğrul Özkan, Erol Bilem ve Mesut Aytunca vardı. Mesut'la Erol benim gitar talebelerimdi, çok yetenekli oldukları için onları tercih etmiştim. Dünya tatlısı İlham Gencer'in Site'deki şovlarından Karamürsel Amerikan Üssü'ne kadar birçok yerde çalıştık. Şimdiki gençler bilsin ki, 1960'larda sıfır teknolojiyle Amerikan müziği yapıyorduk. Parlak kumaşlardan ceketlerimiz, gömleklerimiz var. Sadık Bütünley, Bilgesu Duru (Erenus), Bilge Şan dahil 14 kişi konsere çıkıyoruz. Fahir Oltulu, anadili gibi bildiği Fransızcasıyla Adamo'nun ünlü şarkılarını söylüyor. Daha sonra Özdemir Erdoğan, Cem Karaca da katıldı şovlarımıza.

Her konser için 54 parça hazırlardım

Türkiye'de şu anda kullanılan ses düzenini o zamanlardan ben hazırladım. Öylesine efektler de koyardım ki, millet şaşırırdı, adeta canlı klip seyrettiriyordum. Ben bunları bir yerlerden almadım, hepsini akşam düşünüp sabah tatbik ettim. Her konsere 54 yeni parça hazırlardım, bir konserde çaldığımı bir başka konserde çalmadım. Aralıksız 3 saat, ışıklı, efektli, elektronik ses düzenli muhteşem gösteri. Unutma ki, 1961'de orkestramın ütücüsü, nakliyecisi, elektronik ses düzencisi vardı. İddia ediyorum, şimdi yaptığım elektronik müzikler de Türkiye'nin 20 yıl sonrasının.

İki daire fiyatına piyano aldım

- Türkiye'deki hiçbir müzisyen, şu gördüğün AMS profesyonel synthe'den düt sesi bile çıkaramaz. Tam 28 oktav çıkıyor, kulak duymuyor yani. Rahmetli Barış da bunun bir eşini getirdi, beceremeyince ona tekniğini öğretip aleti programladım. Bunu satın almak yetmiyor, benim gibi mektebine gidip okumak şart. Bu piyanoyu 1978'de Almanya'dan dönerken o zaman dünyanın borcuna girip 20 bin Alman Markına satın aldım. Benimkiler hep böyle gelir getirmeyen, zevk yatırımları. Birlikte çalıp söylediğimiz Lechstein piyanoya 1974'de verdiğim 350 bin lirayla 2 daire alınıyordu.

Gökçen Kaynatan ve Arkadaşları 2003

Basgitar Hicri Kurtdede, klavye ve ritm gitar Ahmet Dalkılıç, elektro bateri Timur Aldoğan, solist Osman Omur ve solo gitar Gökçen Kaynatan (sağdan ikinci). Yıllar sonra aynı gençlik heyecanı ve ciddiyetle müzik yapıyorlar (üstte). Gökçen Kaynatan ve Arkadaşları, 1964'te Suadiye'deki Paris Sineması'nda bir konser sırasında..

YARIN: Sahtesi olmayan Türk ressamı yok
Yazarın Tüm Yazıları