Show TV’den çok korkuyorum

Uzun zamandır böyle heybetli silkelenme görmedik. Show TV, sezon ortasına son yılların en coşkulu girişini yapacak. Dibe çöktükten sonra çıkabilmek güzel tabii de bu çılgın projelerin ilk izlenimi epey kaygı verici.

Haberin Devamı

Oktay Kaynarca, yeni dizisini izlemeden eleştirdi diye, Sina Koloğlu’na efelenmiş, “Komiksin komik” diye Twitter mesajları yollamıştı. Ben de şimdi Show TV’nin yeni dizi rüzgârını fragmandan nem kaparak yazıyorum diye Altındağlı Şafak Sezer Soprano alınmasın. O teaser’lar çok şey söylüyor. Ve dört tanesini üst üste izledikten sonra “Ne güzel Pis Yedili, Dila Hanım idare ediyorduk, ne gerek vardı” noktasına geldim.
Kanalın, küllerinden doğma projesi kapsamında açtığı kesenin ağzından çıkan yeni diziler, son zamanlarda gördüğümüz en görkemli klişe alayı. Bu zamana kadar Türkiye televizyonlarında, hatta Yeşilçam’da, hatta Hollywood’da, hatta HBO’da, hatta Hint pembe dizilerinde, hatta sinema TV öğrenci filmlerinde tutmuş tüm formülleri, tüm bayat numaraları 1 dakikalık klipler halinde izlemek acıklı oldu. Yenilerin arasında bir tek ‘Sevdaluk’u özgün, tatlı, üstelik iki müthiş oyuncusuyla heyecan verici bir iş olarak kenara ayırıyorum. Gerisi bir ‘Aman Allahım bizi başımıza geleceklerden koru’ karnavalı.
Altındağlı: En büyük darbeyi buradan aldım. Sopranos uyarlaması yazmaya elim varmıyor. Şafak Sezer’i çok fena bir Tony Soprano yayılışıyla, psikolog Hande Ataizi’nin karşısında otururken görünce James Gandolfini’nin daha toprağa taze dokunmuş kemikleri benim bedenimde sızladı. Ataizi (Lorraine Bracco yerine) Rorschach testini gösterip “Bu karta bakınca ne hissediyorsunuz Ekrem Bey?” diye sordu. Şafak Soprano Sezer de, önce bacakları kesip, sonra ‘iş, SİTRES’ diye cevap verdi. Sonra kartın içinden Ekrem Altındağlı’nın dayak sahnesine aktık. Bütün bunlar olurken Sezer’in Tony Soprano’yu gerçekten oynadığını, birilerinin televizyon tarihinde milat kabul edilen, sadece son yılların değil, tüm zamanların en efsanevi dizisini İstanbul’da bir mafya ailesinin hikâyesine dönüştürerek çekmeye cesaret ettiğini idrak etmeye çalışıyordum. O korkunç sitcom müziği Şafak Sezer’in cingöz bakışlarına eşlik edecek, kamera Hande Ataizi’nin bacaklarına kim bilir kaç kere daha inecekti. Yine de, izlemeden peşin hükümlü olmamak lazım. Belki de Altındağlı da bizim televizyon tarihimizin en efsanevi dizisi, en başarılı uyarlaması, Şafak Sezer’in oyunculukta zirvesi olur. Olur yani.
Saklı Kalan: Küvette bilekleri kesme imajını nedense genç yönetmenler pek sever. Bir o kadar popüler bir öğrenci filmi senaryosu aynı zamanda. Saklı Kalan da bir fayans reklamı gibi açılıp, aşırı zenginlerin yine pislik insanlar olduğu karanlık karanlık malikâne koridorlarından geçti; Melis Birkan’ın ‘Evli olduğunu bilmiyordum!’ hıçkırığında noktalandı. Yani yine, yine hiç bıkamadan yine bir kutsal dörtlü -İmkânsız aşk, İntihar, İntikam, İhtiras- hikâyesi bizi bekliyor. Hem de çok pahalı avizelerin ve çok iyi fon olan desenli desenli duvar kâğıtlarının önünde cereyan edecek olaylar. Yaşadık.
Firuze: Bu da bir kutsal üçlü hikâyesi. Bir kız, iki oğlan ve yüzyıllardır cevabı aranan kadim soru: ‘Onu mu seçeyim, bunu mu?’ Yine bir klişe şenliği olsa da yeniler arasında tutma ihtimali en yüksek olan dizi bu gibi görünüyor. İmkânsız aşkları, kirli sakallı duygusal kara oğlanları, sarışın kötü kızları pek severiz.
Aşk Ekmek Hayaller: Küçük Kıyamet’i çağrıştıran karmakarışık ilk fragmanından net anladığımız tek şey, tabii ki yine zenginlerin hayatını izleyeceğimiz. Belli ki çok gizemli, belli ki Berna Laçin’i çok kızdırmışlar. Ama Müjde Ar’ın güzel varlığının bile kurtaramayacağı kötülükte bir isimle zaten oyuna yenik başlıyor. Konusunun ‘hayata emek verenlerin hikâyesi’ gibi muğlak bulutlardan yankılanması ‘Neo-Show TV’den umudu kesmem için kulağıma aforizmalar fısıldıyor. ‘Aşk... EKMEK... hayaller...’



Yazarın Tüm Yazıları