Reytingle kültürel mühendislik yapılır mı?

Eğer reyting kriterleri böyle değişmeye devam ederse, belgeseli, Yalan Dünya’yı filan bırakın, çoğunuzun tepeden baktığı, “Ay ben hiç seyretmiyorum” dediği o ajitasyon dizilerini bile mumla ararsınız!

Haberin Devamı

Geçen hafta Cengiz Semercioğlu yeni reyting ölçümlerinin hatalarını, deneklerin reklamverene bilgi vermeyecek kriterlerde olduğunu anlatan bir yazı yazdı.
Reyting ölçümleriyle ilgili tuhaflıklar benim de gözüme çarpıyor. Yanlış anlaşılmasın, “Reytinglerle oynanıyoor!” gibi bir bomba patlatma peşinde değilim, zira bunu söyleyecek bilgiye veya belgeye sahip değilim.
Tuhaflıktan kastım şu: Özellikle AB grubu reyting ölçümlerinde deneklerin değiştirildiğini ve denek profilinin nedense mümkün olduğu kadar C-D sosyo-ekonomik grubuna yaklaştırıldığını biliyoruz.
Bu, eğer “Anadolu, orta ve alt sosyo-ekonomik sınıflar ne seyrediyor?” gibi bir kültürel araştırma olsaydı, ilginç bir çalışma derdik. Ne var ki reyting, reklamveren için araştırılır. Yani ürününüzün alıcısı olabilecek insanlar hangi programı seyrediyor, o bilgiyi alıp reklam verirsiniz. Ama şu an hanelerin sosyo-ekonomik kriterleri gittikçe farklılaştırılıyor. Örneğin Total grubunun içindeki AB oranı ve AB grubu içinde A grubu hane sayısı o kadar azıltıldı ki, belli kesime hitap eden programların reytingi bir haftadan diğer haftaya dehşetli sıçrama ve düşmeler gösteriyor. Benim yarı şaka teorim şu: Reyting cihazı verilmiş A grubu dört aile varsa, ikisi yemeğe çıksa, o akşam kaliteli bir programın reytingleri çakılıyor! Bu tür eksiklerin, benim gibi yıllardır reyting takip eden, dakika dakika ölçümlere bakan sektörle ilgili insanların çoğu farkında. Ölçülen hanelerin özellikleri nedir, A, B, C, D grubu denekler niye ayrı ayrı ölçülmez, hep merak etmişimdir.

Haberin Devamı

TEK KRİTER GELİR

Altını çizeyim; bu yazı, reytinglerinden mızmızlanan bir senarist yazısı değil. Ayıptır söylemesi 10 yıldır ülkenin en çok seyredilen komedilerini yapıyoruz ve eski yıllara göre AB grubu, ölçümlerden neredeyse yok edilse de hâlâ pek reyting problemimiz yok.
Esas taktığım mesele bambaşka: Reytingleri AGB ölçerken, yani iki yıl kadar önce, AB grubu bir hane sayılmak için, anne ve babanın üniversite mezunu olması gerekiyordu! Kültürel seviye, eğitim, bir kriterdi. Şu anki ölçümlerle, ilkokul ikiden terk bir çift, aylık gelirleri belli seviyedeyse, AB grubuna seçilebiliyor.
İşte burada, reytinglerin kültürel belirleyiciliği devreye giriyor.
Evet, reyting ölçümü reklamveren için yapılır. Ama elbette bu sebeple, reytingi yüksek programlar, yapımcılar ve kanallar tarafından tercih edilir. Aylık gelirin yanında eğitimin de kriter olduğu reyting ölçümünde, belki bir belgesel, bir tarihi drama, kaliteli bir tartışma programı yüksek sonuç alacakken, sadece gelirin kriter olduğu bir sistemde, belki daha vasat, kolay anlaşılır, tırnak içinde ‘orta ve alt kalitede’ yapımlar başarılı oluyor. Oysa televizyon, bizim gibi ülkeler için çok önemli bir eğitim aracı! Ne yazık ki son zamanlarda televizyon yöneticileri ve yapımcılardan “Bu reyting evreninde daha basit, kaba saba işler yapmalıyız, falan iş komplike hikâyeler yeni denek grubuna fazla geliyor!” gibi konuşmaları her gün duymaya başladım!
Bu, ülkenin en önemli iletişim aracı televizyonda, kalitenin, yeniliğin, bilginin, iyi hikâyelerin, özen ve gelişimin yavaş yavaş tedavülden kalkması demek.
Bu kalite düşüşünün kültürel sonucu, hem genç izleyici, hem ağırlıklı eğlence ve bilgilenme kaynağı TV olan küçük yerleşimler için vahim olacaktır. Ya sinema/tiyatro gibi, televizyonla etkileşen, zaman zaman oradan farklı şekillerde beslenen sanat dalları?
Aslında bedel, sadece kültürel de olmayacak. Geçen gün Obama, “Eğlence endüstrisi Amerika’nın en önemli ihraç kalemlerinden” dedi. Son 10 yılda Türkiye’de üretilen diziler, günahıyla sevabıyla, nispeten daha seçici AB grubunun zevkine uydurulmaya çalışıldı. Ve bu reyting sonuçlarının yönlendirmesiyle, hikâye, oyunculuk, görsellik ve rejilerini geliştirerek, yabancı ülkelere ihraç edilir oldular.
Bu aşamadan sonra, eğer reyting kriterleri değişmeye devam ederse, belgeseli, siyasi tartışmayı, Yalan Dünya’yı filan bırakın, çoğunuzun tepeden baktığı, “Ay ben hiç seyretmiyorum” dediği, o ajitasyon dizilerini bile mumla ararsınız!

Yazarın Tüm Yazıları