Renkler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Amerikan rüyasına saldırı

Genelde sokaktan yapılan genellemeler yanlış çıkar. Bunu bildiğim halde bu kez kendimi tutamadım ve ben de genelleme yaptım. Çünkü biliyorum ki şahit olduğum olay çok daha genel bir eğilimin küçük bir parçası.

GEÇENLERDE iki Amerikalı bayana rastgeldim kitapçıda.

Keşke orada durmaz ve biraz sonra aktaracağım konuşmayı da duymaz olaydım. Ama duydum ve çok sevdiğim Amerika hakkında korkularım yine depreşti.

Kadınlardan biraz daha genç olanı, diğerine bir kitabı göstererek ‘‘Buna ne dersin’’ diye sordu.

Nobokov'un Lolita'sıydı gösterdiği kitap. Nobokov'un mallaştırılmasının tek bir kelimede, ‘‘Buna’’ kelimesinde yaşandığını hissettim aniden.

Görüleceği gibi aslında ben de o gün çekilmez haldeymişim, bu satırları yazarken şimdi anlıyorum bunu.

Bu tür duyarlılıklar neden geldi bana bilmiyorum. Yaşlandıkça böyle olacaksam, her şeyden gıcık kapacaksam, hem ben yandım hem de benden çok insanlık álemi yandı, yemin ediyorum.

Ama o gün Nobokov'un sanki bir Virginia's Secret dükkánında satılan külotlar arasından seçilen bir mal gibi seçilip gösterilmesine de kızmışım işte.

* * *

Sorunun muhatabı olan kadın kitabı gördü, yüzünü buruşturdu ve ‘‘Özür dilerim, o kalsın. Ben erkeklerin küçük kızları taciz etmesinden hoşlanan, buna ilgi duyan bir insan değilim’’ dedi.

Evet böyle dedi. Nobokov'un o muhteşem romanı, Amerikalı orta yaşlı bayanın düşünce áleminde işte bu tek cümleyle katledildi.

Kalakaldım yerimde.

Birkaç laf söyleyeyim dedim ama vazgeçtim; çünkü o kafa yapısının rasyonel bir düşünceyi algılama yeteneğini çoktan kaybetmiş olduğunu biliyordum.

Bunun sadece iki bayan arasında kalmış olan bir gündelik konuşmayla sınırlı olduğunu düşünseydim, sadece o lafları söyleyen insana biraz kızar, sonra konuyu unutur giderdim.

Ancak şu anda bile hissettiklerim kızgınlık değil, derin bir hüzün.

Bugünlerde tuhaf bir şey yaşanıyor Amerika'da. Amerikan entelijensiyası, mücadelesi verilerek yaratılmış olan ve temeli Alman felsefesine dayalı kendi muhteşem kültürünü tahrip etmekle meşgul.

Amerika'ya karşı önyargılı olanlar bunun zaten hep böyle olduğunu, yeni bir şey olmadığını düşünecekler büyük ihtimalle.

Ama öyle değildi, inanın bana.

1970'lere gelindiğinde Amerika'nın Türkiye'de pek de bilinmeyen ve önyargı olduğu için araştırılmayan boyutu gayet de canlıydı.

Müthiş fikir tartışmaları yapılır, her türlü düşünce ve pratik, felsefi kökenlerine inilerek analiz edilirdi. Sonra tuhaf bir iç saldırı başladı bu düşünce ortamına karşı.

O günlerde ‘‘düşünen insanlar’’ vardı, şimdi ise ‘‘özgürleşmiş, daha doğrusu serbestleşmiş ve duyarlı bireyler’’ var ABD'de. Bizim reklamdaki ortalıkta salına salına dolaşıp da ben özgürüm diyen kıza benziyor bunlar.

Bunların hiçbir sosyal bağlantısı, belirli bir sosyal amacı yok. Hayattaki en önemli varoluş nedenleri ‘‘kendilerine özgü duyarlılıkların herkes tarafından tartışılmasız kabul edilmesini sağlamakla’’ sınırlı. ‘‘Ben doğru bildiğim gibi yaşarım’’ sloganıyla hayata geçiriliyor bu tavır. Kendileri nasıl duyarlıysalar, kendilerine karşı da duyarlı olunmasını talep ediyorlar aktif bir şekilde.

Bu kendi başına çok güzel bir şey olabilirdi; ancak toplumda yaygınlaşan bu tavırla birlikte aynı zamanda da ‘‘bireyin gelişimini engellediği’’ sanılan, varsayılan her türlü tavır, düşünce düşman ilan edilmeye de başlandı.

Amerika'da bugün kadınların neredeyse tamamı hayatlarında en az bir kere, bir şekilde oldukça yoğun seksüel tacize kurban gittiklerine inanıyorlar.

Okullarda cadı avları yaşanıyor. Öğretmen çocuğu öptü diye cinsel taciz davaları açılıyor. Beş yaşındaki çocuğa, anne ve babasını ‘‘boşama’’ hakkının verildiği davalar yaşandı.

Her seksüel ilişkinin aslında bir hákimiyet çatışması olduğu, bu yüzden de cinsel ilişki kuran her kadının aslında tecavüz edildiğini öne süren teoriler gayet ciddi olarak kabul görebiliyor.

Kimse zencilere ‘‘Siz farklısınız’’ diyemiyor; çünkü farklılığı onlara hatırlatmak ırkçılık sayılıyor.

Anlayacağınız, bir yandan sınıfsız, sosyal bağlantısız ve sosyal amaçsız bireyler ‘‘Ben hayatta her istediğimi yaparım’’ ideolojisiyle ‘‘özgürleştiklerini’’ sanırken, bir yandan da bireye yönelik tehditler olduğu farz edilen yüzlerce, binlerce cadı da yaratılıyor toplumda. Çoğu insan paralize olmuş durumda; yeni ortaya çıkan, zihinlerde yaratılan tehditlerin bir tanesine farkında olmadan kendisi de neden olabileceği korkusuyla.

İşte bu kültürel ortamda Nobokov'u okuyup sevmek, cinsel tacizi desteklemek gibi algılanabiliyor çoğunluk tarafından.

Ne kadar acıklı değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları