Tahrir Meydanı’ndaki Milli Müze’de bulunan, eski Mısır hanedanına ait 22 mumyayı yeni inşa edilen Mısır Medeniyetleri Müzesi’ne nakletti...
*
18 kral, 4 kraliçeye ait 22 mumya, nitrojenle doldurulmuş cam lahitlere konup büyük ve çok renkli bir törenle yeni yerine götürüldü.
22 lahit 5 kilometrelik yolu 40 dakikada geçti...
*
Bu, mumyaların ikinci yolculuğuydu.
Mısır hanedanlarına ait bu mumyalar 100 yıl önce Luksor’dan Kahire’ye getirilmişti...
Nakledilenler arasında bütün dünyanın bildiği İkinci Ramses ile Mısır tarihinin en başarılı kraliçesi olarak bilinen Hatshepsut’un mumyaları da vardı.
İstifasında “Kendi isteği ile ayrıldığı” belirtiliyor...
Ama artık orada kendine üç-beş trol dışında müttefik bulamadığı herkesin bildiği bir sırdı...
Bütün dünyanın gözü üzerinde bulunan bir mabetten her gün tuhaf seslerin yükselmesinin hiçbir makul AKP’linin de hoşuna gitmeyeceği bir gerçekti.
Nitekim ilk tepki AKP milletvekili Özlem Zengin’den geldi...
Sonra AKP’nin ağır toplarından da sesler yükseldi...
Sonunda ayrılmak zorunda kaldı ve çok hayırlı bir iş oldu...
İstifasını bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediği de yazıldı, söylendi.
Beş dönem CHP milletvekilliği yapmıştı.
Babası CHP’nin tek parti dönemi Denizli il başkanıydı...
Ayrıca 1950 öncesi milletvekiliydi.
Kızının Adnan Menderes hayranı, koyu Demokrat Partili bir ailenin sonradan solcu olmuş oğluyla evlenmesini son derece normal karşılamıştı.
Hüdai Oral 1961 yılında kurulan İsmet İnönü hükümetinin en genç bakanıydı.
İnönü onu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görevlendirmişti.
O güne kadar öyle bir bakanlık yok...
Değil...
“Analiz” desem o da değil...
Öyleyse ne?
“Ayağınızı denk alın” uyarısı mı...
Önce neden söz ettiğimi anlatayım.
Dün, dünyanın önde gelen ekonomik medyalarından biri olan Bloomberg’de tuhaf bir yazı yayınlandı.
Yazının konusu Türkiye’de Bayraktar grubunun ürettiği SİHA’lardı...
Emekli WhatsApp’çı amirallerin yaptığı düşüncesizce işe tepki koyarken, çok yapıcı iki uyarıda da bulundu.
*
Bildiri yayınlayan amirallerin 10’unun o eski kötü alışkanlıkları hatırlatan biçimde sabah evlerinden alınmalarına tepki gösterdi.
Gözaltına alınmalarına karşı çıktı...
Ama daha önemlisi iktidara bence çok önemli ve yapıcı bir çağrı yaptı.
Özeti şuydu:
Emekli amirallerin seçilmişleri hedef alan açıklamalarına karşı çıkıyorsak...
Atanmış memurların, tayinle göreve gelmiş görevlilerin, valilerin, kaymakamların, maaşını devletten alan dini görevlilerin seçilmiş insanlar, parti başkanları, anamuhalefet partisi başkanı hakkındaki hakarete veren açıklamaları da önlenmelidir...
“Yaptığınızdan memnun musunuz...”
Ve devam etsem...
“Bakın Türkiye geçen hafta ne tartışıyordu...
Sizin bu düşüncesiz hareketinizden sonra bugün ne tartışıyor...”
*
Biliyorum bana diyecekler ki...
“Biz de vatandaşız ve düşüncemizi serbestçe söyleme hakkına sahibiz...”
Evet sahipsiniz...
Bu erkek milleti...
Yani biz ne hale düştük...
*
Dün gibi hatırlıyorum...
15 Mayıs 2016...
Berlin’de Final Four’un son günü... Fenerbahçe-CSKA maçını bekliyoruz...
Otelin lobisinde büyük bir tartışma patlıyor...
Bir erkekte ideal testosteron oranı nedir?
Ahmet Kural’ı o zamandan beri ilk defa görüyoruz.
Kıbrıs’ta TRT için bir dizi çekiyormuş.
Hürriyet Kelebek’te Tülay Demir’in yaptığı mülakattan öğrendik.
Çekim sırasında yeni sevgilisi Çağla Gizem Çelik ile annesi ve babası da yanındaymış.
*
Hayatım boyunca şuna inandım.
Çok akıllı telefonuma, Music Business Worldwide müzik endüstrisi haber sitesinden bir son dakika notu düşüyor...
“Paul Simon bütün kataloğunu Sony şirketine satmış...”
Paul Simon...
Yani “Simon and Garfunkel” ikilisinin Simon’ı...
Daha o saniye onlarca şarkı geçmeye başlıyor aklımdan...
“Mrs Robinson”, “Sound of Silence”, “Scarborough Fair”, “Bridge Over Troubled Water”, “Boxer”, “Cecilia”, “A Hazy Shade of Winter”, “Homeward Bound”, “Me And Julio Down by the Schoolyard”...
Bütün bir gençliğim...
2005 yılının aralık ayıydı...
Los Angeles’ta güneşli bir günün gecesiydi... Hollywood ünlülerinin yaşadığı semtteki büyük villanın salonundaydım.
Biraz sonra şahane kadın merdivenlerden inmeye başladı...
Beş yıl önce Cannes Festivali’nde yanımdan geçerken nefesimi kesen şahane Sharon Stone karşımdaydı.
Üstelik üzerinde sadece bir bornoz vardı...
Ayağa kalkıp soruyorum...
“Yorgun musunuz...”
Doğum yeri İstanbul ama hayatının 17 yılını Göcek’te geçirmiş bir yönetici. Çünkü babası bir deniz subayıydı. 4 Ekim 1972 İstanbul doğumlu, İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Fakültesi’nden mezun. İş hayatına 1994’te başlamış. Coca-Cola, Michelin ve Nike gibi küresel şirketlerde çalışmış. 2008’de Vodafone’a girmiş ve 1 Şubat 2021’den itibaren de Vodafone Türkiye’nin CEO’su olmuş.
Zoom’la yaptığımız görüşmede bir şey dikkatimi çekiyor. Arkasında yan yana asılmış üç afiş var.
“Yeni İcat Çıkar-ma”, “Soru Sor-ma”, (her ikisinin de sonundaki ‘ma’ hecesinin üstü çizilmiş). Bir de “Sorumluluk bizim değil” cümlesi var onun da sonundaki ‘değil’ kelimesinin üstü çizilmiş.
Yani bugün “Yeni icat çıkarmayı seven” bir yönetici ile konuşacağız.
Ana konumuz da teknolojiden çok “kadın”.
Sözü ona bırakıyorum.
1) KADIN ÇALIŞANDA SİLİKON VADİSİ ŞİRKETLERİNDEN ÇOK İLERİYİZ
Geçen hafta sonu arabasında kokain çeken gencin görüntüleri önüme geldiğinde nedense aklıma o gün geldi...
Bugün hayatta olsaydı ve bu görüntüler önüne gelseydi acaba bu krizi nasıl yönetirdi...
*
Benim görüşüm şöyle...
Dünyanın her yerinde görülebilecek sıradan bir polisiye olay bu...
Böyle olayları bir siyasi partiyle ilişkilendirmek, bunun üzerinden o partiye vurmak ne adil bir davranış ne de çağdaş bir siyaset yapma tarzı...
Dolayısıyla kanunlar ne diyorsa o yapılır ve olay da geçer gider...
Bu yazıyı, epeydir milli takım maçlarını seyretmeyen bir futbol izleyicisi olarak yazıyorum.
Seyretmememin de nedeni vardı. Avrupa’da milli maçlar zevksiz geçer. Söylemek istediğim tek cümle var:
“Şenol Güneş Hoca önceki akşam ve ondan önceki maçta, Avrupa’da belki son 16 yıldır hüküm süren bu futbol yargısını yıktı.”
Nedir bu, anlatayım...
57’NCİ DAKİKADA SAHADA GÖRDÜĞÜM MANZARA ŞU
Maçın 57’nci dakikası...
Milli takım Norveç savunması önünde inanılmaz üçlü ve dar paslaşmalar yapıyor.
Bir La Liga tutkunu olarak, bilmesem karşımda Barcelona oynuyor sanacağım.
Yani geçen cuma...
İşte tam o gün dünya başka bir konuyu konuşuyordu.
*
Bundan 3 ay sonra...
Tam tarihiyle 23 Haziran günü İngiliz Merkez Bankası 50 pound’luk yeni bir banknot çıkaracak.
Bunun bir tarafında İngiltere Kraliçesi’nin resmi olacak...
Öteki tarafında ise Alan Turing isimli birinin fotoğrafı...
Yanda çocukluk resmini gördüğünüz insanın 41 yaşındaki halinin bir fotoğrafı olacak...
Yani önceki gün, biz Türkiye’de TBMM Başkanı’nın “Tek imza ile Montreux’den bile çekilebiliriz” açıklamasının yarattığı depremi yaşarken...
Atina’da çok önemli bir şey oldu...
Atina Büyükelçiliğimiz ve MİT’in yazdıkları raporlarda şu ayrıntılar var mıydı bilmiyorum...
Ama ben şahsi istihbaratımı yaptım ve yazıyorum...
İstihbarat dediğim de öyle gizli kapaklı bir şey değil...
Açık ve herkesin önünde olup biten şeyler.
Önce bir Google araması, sonra da Hürriyet’in Atina büro şefi Yorgo Kırbaki ile sohbet...
Bence herkesin dikkatle okuması gereken Atina raporumu sunuyorum...
Açıkça söyleyeyim, parti mitingleri de, parti kongreleri de bana artık eskimiş bir siyaset anlayışının nostaljik kalıntıları gibi görünüyor.
Ancak son 24 saatte iki ayrı partide iki ayrı gelişmeye baktım ve yazmaya karar verdim.
*
AKP kanadında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir cümlesi: Ve arkasından yeni AKP yönetimine giren bazı isimler bana umut verdi.
*
Öğleden sonra ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması...
“Gelin helalleşelim ve yeni bir Türkiye kuralım” mesajı... “Herkes hata yapabilir. Yeni bir siyaset anlayışını birlikte inşa edebiliriz” sözleri... Son günlerin en önemli cümleleri bunlar...
Hayal mi kuruyorum...
Acaba pandemi sırasında mı aldılar bu kiloları...
Ve kaç kilo aldılar...
Herhalde her evde her hafta en az birkaç kere, kendimizle de ilgili bu konuyu konuşmuşuzdur. Özellikle de daha çok eve kapanan 65 plus’lar...
Hürriyet başyazarı Prof. Osman Müftüoğlu hep bir “pandemi obezitesi”nden söz ediyor.
Ama şurası kesin...
Bu dönemde hepimiz daha kolay kilo aldık.
*
Örneklem alınan insanlara şu soruyu sormuşlar:
“Siz olsanız her gün okullarda ‘Andımız’ı okutur muydunuz?”
*
Sonuçlar ilginç.
CHP seçmeninin yüzde 96’sı...
İYİ Parti seçmeninin yüzde 92.9’u...
MHP seçmeninin yüzde 83.8’i...
AKP seçmeninin yüzde 74.9’u...
Tam 10 yıl önce...
Türkiye Büyük Millet Meclisi 24’üncü dönem ikinci yasama yılı...
Tarih 24 Kasım 2011 Perşembe....
TBMM o gün tarihinin en önemli sözleşmelerinden birini onaylamak için toplanıyor.
Temsili fotoğraf
Milletvekillerinin oyuna sunulan kanunun tam adı şu:
“Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin onaylanmasının uygun bulunmasına dair kanun...”
Programdaki üç kelime
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner'le, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel, bu salı veya çarşamba günü ortak bir basın toplantısı düzenliyorlar.
Daha önce böyle bir şey oldu mu net hatırlayamıyorum ama, ekonominin para ve bütçeden sorumlu bakanlarının birlikte gazetecilerin önüne çıkması, pek rastlanan bir olay değildir.
FİKİR YILMAZ'IN
Bu fikir, son Bakanlar Kurulu toplantısında Başbakan Mesut Yılmaz'dan gelmiş.
Yılmaz, ‘‘Ben çıkışta memurlara verilen zamlarla ilgili genel bir açıklama yaparım. Ama siz birlikte bir basın toplantısı yapıp, basının sorularına cevap verin'' demiş.
Başbakan Yılmaz, koalisyondaki ilişkileri çok dikkatli ve dengeli götürüyor.
Hem bakanlarına, hem de iki yardımcısına karşı son derece hassas.
Üç tarafın da dikkatli davranması nedeniyle, bazı sorunlar kolayca aşılıyor.
Bunun en güzel örneği son Bakanlar Kurulu toplantısında yaşandı.
PSİKOLOJİK MANAGEMENT
Toplantının en önemli konularından biri olağanüstü hal'in uzatılmasıydı. Başbakan Yardımcısı Ecevit, şöyle bir formül önerdi:
‘‘Biz şimdiye kadar hep olağanüstü hal uygulamasına karşı çıktık. Hiç olmazsa Van'da kaldırılamaz mı?''
Ecevit'e bunun zorlukları anlatıldı, makul gerekçeler ileri sürülünce o da ısrarından vazgeçti.
Kısaca Yılmaz, koalisyonun ‘psikolojik management'ını şimdilik iyi götürüyor.
Gelelim ikili basın toplantısına.
Bu toplantıda, Güneş Taner ekonominin koordinasyonundan, Zekeriya Temizel de bütçenin performansından söz edecek.
İki bakanın önünde Erbakan'ın bıraktığı ‘hayali denk bütçe' ile ilgili çarpıcı rakamlar var.
A TAKIMI
Hayal gerçeğe çevrilince, ortaya çıkan rakamlar pek iç açıcı değil.
Bütçenin 800 trilyon civarında bir açığı var. Bunun yanında 200 trilyon lira civarında da bekleyen ödeme bulunuyor.
Türkiye'nin önümüzdeki günlerinin ekonomik performansı, işte bu tablo üzerine monte edilmeye çalışılacak.
Özet...
Durum parlak değil, ama imkânsız da değil.
Bu ekonomik kadro gerçek anlamda bir ‘A Takımı'dır. Güneş Taner, rahmetli Özal'ın yanında yetişmiş, ekonominin kurallarını bizzat pratiğinde çalışarak uygulamış bir siyasetçi.
Ekonomik kararların arkasına gerekli siyasi iradeyi koyabilecek bir gücü var.
Aynı zamanda cesur ve atak.
ÖZELLEŞTİRME
Zekeriya Temizel ise Türkiye'nin yetiştirdiği en iyi ve dürüst maliyecilerden biri.
Yıllarca ülkenin gelir ve gider hesapları üzerinde çalışmış bir insan.
Onun özelliği ise becerisi yanında temkinli de oluşu.
Tabii bu ikiliye Işın Çelebi gibi üçüncü ayağı eklemek gerekiyor.
Çelebi de ekonomik bilgilerini yıllarca pratikte hayata geçirmiş bir siyasetçi.
Özet...
Şu anda ekonominin yönetimi gerçek anlamda bir A Takımı'nın elindedir. Bu üçlüye fazla bir siyasi müdahale olmazsa, hayali denk bütçe tahribatı kısa sürede giderilebilir.
Benim kafamda en fazla soru işareti ile beklediğim konu özelleştirme. Bu noktada hükümetin özellikle DSP kanadının tutumunu merakla bekliyorum. Bu konuda endişemi bir ölçüde giderecek bazı işaretler var.
Son Bakanlar Kurulu toplantısında hükümet programı üzerinde çalışma bittikten sonra, Güneş Taner, Ecevit ve DSP'li bakanlar ortak bir çalışma yapmışlar.
Burada özelleştirme ile ilgili bölüme şöyle güzel bir cümle girmiş:
‘‘Türk ekonomisinin yeniden yapılanmasında hayati bir öneme sahip olan özelleştirmeler hızlandırılacaktır.''
Hükümet ortakları özelleştirmeyi ‘‘hayati öneme sahip'' olarak kabul ediyorlar.
Yani, hareket noktası sağlam.
Ancak bu konuda DSP'nin kolay bir ortak olmadığı da gerçek.
İşte bu yüzden, hükümet içinde ikna yollarının mutlaka açık tutulması gerekiyor.
Tabii bunda en önemli görev de Başbakan Mesut Yılmaz'a düşüyor.
UMUT VERİCİ
Hükümeti kurma görevini aldığı günden bu yana Yılmaz'ın performansı gayet iyi.
Kendi rolünü siyasi ve temel düzeyde bırakıp, teknik bakanlarını ön plana çıkaran politikası da doğru.
Bütün bu açılardan baktığımızda Yılmaz'ı yepyeni bir başbakanlık konumunda görüyoruz.
Bu da umut verici bir başlangıç.