Popülizmin böylesi

Yılmaz Özdil, doğuda askerlerimiz şehit olurken, batıda Rock’n Coce festivalinde eğlenen gençleri ve ekrandaki eğlence programlarını eleştiriyor.

Bir de alt alta üç resim koymuş, daha da çarpıcı olsun diye...

Ben bu kadar ağır popülizmi uzun zamandır görmemiştim.

İkisi karşı karşıya gelen şeyler değil ki...

Yani Rock’n Coke’a giden gençler, şehitlere üzülmüyor mu?..

Süheyl-Behzat Uygur pazar gecesi eğlence programı yaptıkları için suçlu mu?

Uygurlar akan kanın durmasını istemiyorlar mı?..

İbrahim Tatlıses çok mu memnun her gün şehit haberi okumaktan?

Özdil ise tam tersini yapıp bir ayrımı kırbaçlıyor.

Rockçı gençlerin, eğlence programı yapanların dünya umurunda değilmiş gibi bir hava estiriyor.

Yanılıyor!

Nefreti körüklüyor.

Bu ülkenin rockçısı da popçusu da, genci de yaşlısı da, en saf mankeni de en kurnaz magazincisi de düşen her şehit için kahroluyor.

Ama bunun çözümü de ekranları karartmak, karalar bağlamak, yasa boğulmak değil!

Tam aksine bunu yapmak terör örgütünün ekmeğine yağ sürmektir.

Hayat devam edecek.

Unutmayın, Beyrut’ta bile ölen bebeklerin acısı dinmeden ilk açılan yerler restoranlar ve kulüpler oldu...

Bu nedenle Özdil’in "bazıları ölüyor, bazıları vur patlasın çal oynasın hayatına devam ediyor" yaklaşımı gerçek değildir.
Vatoz avcısı

Crocodile Hunter televizyonun nev-i şahsına münhasır figürüydü.

Biz de bile bu kadar tanınması başka nasıl açıklanabilir...

Hatta Şahan Gökbakar bile taklidini yapardı İnsan Avcısı diye.

İnsanları sokakta yakalayıp ağzını açar, "Bakın ne kadar keskin dişleri var" derdi ki, bence Şahan’ın en iyi tiplemelerinden biriydi.

Gerçek adı Steve Irvin olan Crocodile Hunter’ı izlerdim, gerçekten tehlikeli işler yapıyordu ama belki de abartılı şovundan dolayı hiç ısınmadım.

Bir keresinde dünyanın en tehlikeli yılanı kara mamba yılanının üzerine atladı, tam bir delilik, sonra da dedi ki, "Beni ısırsaydı en yakın hastane 1.5 saat uzaklıkta"...

Herkes timsahtan beklerken, Timsah Avcısı’nın ölümü vatozdan oldu.

En azından yaya geçidinde araba çarpmasından daha ’haysiyetli’ bir ölüm kendisi için...

Kılıçla yaşayan kılıçla ölür misali...

Turkcell’in çocukları

Turkcell son reklam kampanyasında çocukları kullanıyor.

Sarı tulumları ve antenleriyle çok sevimliler.

Peki çocuklara yönelik olmayan bir ürünün reklamında çocukları kullanmak ne kadar doğru?..

RTÜK kurallarına göre doğru değil.

19. madde diyor ki; "İçinde çocukların kullanıldığı reklamlarda, onların yararlarına zarar verecek unsurlar bulunmayacak, çocukların özel duyguları göz önünde bulundurulacaktır."

RTÜK ayrıca çıkardığı bir yönetmelikle, "Çocukların doğrudan kullanmadıkları veya kullanamayacakları ürün veya hizmetlerin tanıtılmasında, çocukların yer aldığı ifade ve görüntülere yer verilmemelidir" diyerek, bu genel kurala açıklık getiriyor.

Firmaların ihlal etmekten çekinmediği bu kuralın yaptırımları arasında, uyarı ve reklamın yayından kaldırılması da var.

Turkcell reklamında da, hiçbir şekilde kullanıcı olamayacak çocuklar, en sevimli halleriyle ürünün satışı için reklam malzemesi olarak kullanılıyorlar.

Yoksa o yaştaki çocuklar cep telefonu kullanıyor da benim mi haberim yok?..

Playboylar kaçırdı

Pazartesi akşamı hem hafta başı, hem havanın artık serinlemesi, hem de gürültü yasağı nedeniyle Sortie çok sakindi.

Ama en güzel gecelerinden biriydi...

Çünkü bir anda birbirinden güzel 12 kız girdi içeriye.

Öyle böyle değil ama muhteşem güzeller...

Sortie’de kimsecikler yok, ortada güzeller salınıyor.

Sonradan öğrendik ki, Rusya’nın 30 eyaletinde yapılan ön elemelerden sonra finale kalan kızlarmış ve Miss Volga finali için Türkiye’ye gelmişler.

Biz yemeğimizi yedik kalktık.

Kızlar kendi başlarına eğleniyorlardı.

Benden playboylara tavsiye, hava serin falan diye eve kapanmayın, böyle sürprizler de var.

MEKTUPLAR

Yılmaz Erdoğan’dan sonra Hülya Avşar da mektup yazdı.

Şehit Anneleri’ne yazdığı mektupta, "Artık yeter şehit haberleri almayalım" diyor.

Şimdi denebilir ki, sanatçılar gündeme gelmenin son yöntemi olarak bu mektupları keşfetti...

Yazıyorlar, günlerce konuşuluyor.

Yazsalar bir dert yazmasalar bir dert...

Yazmayınca da, toplumsal sorunlara ne kadar duyarsızlar diye eleştiriyoruz.

Peki yarın öbür gün Gülben Ergen, Petek Dinçöz, Seda Sayan da mektup yazarsa ne olacak?..

Ortalık bir anda mektuptan geçilmeyebilir.

Bu arada Hülya Avşar’ın mektuptaki dilini de sevmedim.

Sanki aceleye gelmiş, üzerinde çok çalışılmamış gibi geldi bana...

Çalakalem derler ya o türden.
Yazarın Tüm Yazıları